Bazıları ezberledikleri şiirleri davudi bir sesle yüreğimize dokundurarak seslendirirler. Ya beş altı sayfalık bir öyküyü ezberinde kaç kişi tutabilir? Tabi ki ezberin öne çıktığı tiyatroya gönül verenler başarırlar mı bilemem ancak bir kişi var ki, ondan öykü dinlediğinizde, o anda öykü ile bütünleşir, bir de bakmışsınız ki, öykünün içinde oluverirsiniz.
Cevdet İRTEKİ, 16 Ocak 2020’de kaybettiğimiz bu değerli üstadımız öyküyü sahnede ezbere sunarken, mimikleriyle öyküye tam anlamıyla tiyatro zevkini de katardı. Öyküdeki kahramanlarına ses olurken, onların kılığına girer ve ses tonunu onlara göre değiştirirken, insana seyir keyfi verirdi.
Onu ilk kez Nilüfer Belediyesi ile BUYAZ Derneğimizin düzenlediği “Dünya Öykü Günü” etkinliğinde tanımıştım. Yazarların kendi öykülerini okumaları ve onur konuğu olarak davet edilen yazar ile yapılan söyleşinin ardından sahne almıştı. Sahne hâkimiyeti yanı sıra güler yüzü ile beyefendi bir kişiliği vardı. Slaytta seslendireceği öykünün görüntüsü de vardı. Öyküyü izleyenlerin arasına katılarak ezberden sunmaya başladığında, ben ise bir taraftan slayttaki öyküyü takip ediyordum. Bu kadar mı bire bir ezber olurdu! Olurdu. Çünkü Cevdet Üstat sahne alırken, gönül verdiği bu işin gerisinde çok çalıştığını biliyordum. Çünkü iyi bir edebiyatın kuralı, disiplinli çalışmaktan geçiyordu.
Cevdet İRKETİ Kimdir?
Üstat Bursa’nın İnegöl ilçesinde 1945 yılında dünyaya gelmiş. Bolu Öğretmen Okulu’ndan sonra Gazi Eğitim Fakültesi’nin Edebiyat Öğretmenliği Bölümünden mezun olmuş. Ardından, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaptığı öğretmenliği, en son 2005 yılında Bursa Çelebi Mehmet Orta Okulu’nda Müdürü ile bir sürtüşme sonrası emekli olarak tamamlamıştı. Öğretmenlik onun için hiç bitmeyecek bir unvan ve gönül işiydi. Özel okullarda da devam etti, bu çok sevdiği mesleğine… Aslında Cevdet Öğretmen, önce iyi bir baba, cumhuriyet aşığı ve edebiyat öğretmeniydi. Okumayı seven ve çocuklara sevdiren, tayin olduğu okullarda, sınıflara kitaplık kuran, tiyatroyu öğrencilerine sevdiren Köy Enstitüleri felsefesini bulunduğu çevreye aşılayan fedakâr bir edebiyat üstadıydı.
Kurumlarda çalışırken genelde kendini bilmez üst amirlerin olumsuz davranışlarından şikâyetçi olunur. Onlar belki de hak etmedikleri öyle veya böyle, bir makam gördüklerinde; dünya benim zannederler! Emir verici pozundaki bu tipler, alt unvanda çalışanlarını, dar dünya görüşündeki siyasi ideolojilerine göre hareket etmeye zorlarlar. Buldukları yalakaları ip gibi ellerinde oynatırlar. Ancak onurlu olanlara diş geçiremezler. Yapılan Mobbing uygulamalar bir noktaya gelip bıçak kemiğe dayandığında, başı dik olanlar, ya başka yere tayin olurlar ya da seneleri dolmuş ise kızarak emekli olmuşlardır. İşte kızıp ayrılanlardan onurlu bir Öğretmen de Cevdet Üstattı. 1993-96 yıllarında görev yaptığı Bursa Anadolu Lisesi’nde (NMPL) müdürle ters düşünce, okulunu bırakıp emekli olmuş. Ayrıldığı okulda tiyatro oyunları organize etmiştir. “Balıkesir Muhasebecisi” ile “ Küçük Mustafa” oyunlardan bunlardan bazılarıdır. Yine o yıllarda okulda kütüphane olmadığı için ders verdiği sınıflarda para toplayıp her sınıfa birer kitaplık yaptırmıştır. Emekli olmak, idealist bir eğitmene yakışmazdı. O da gereğini yapıp, başka bir okulda görev alarak düşüncelerini hayata geçirmeye devam etmiştir.
Cevdet Öğretmen, çocukları çok sever ve onların ülkenin gelecekteki aydınları olarak görürdü. Nerede çocuk var, üstat oradaydı. Onlar için edebiyat adına ne varsa yapardı. Kitapsa kitap! Tiyatroysa tiyatro!
2013 yılında Türk Edebiyatının her geçen gün değeri artan ve daha da anlaşılan Sebahattin Ali’ye Nilüfer Belediyesi, yazarın yaratıcılığın izlerini sürmek ve her yaştaki çocuklarla buluşmasını sağlamak amacıyla Akkılıç Kütüphanesi’nde İbrahim Uyar Ortaokul Öğrencilerine, yazarın “Bir Koyun Masalı” adlı öyküsünü başarılı bir şekilde seslendirmişti. (Bu öyküsünü yine Dünya Öykü Günü’nde dinlemiştim.) Yalnız seslendirmekle kalmamış, öykünün bitiminde öğrencilerin duygu ve düşüncelerini de almıştı.
Bir Öğrencisi Onun Hakkında Neler Düşünüyor?
Bir öğrencisi, ortaokulda okurken onun için ‘Türkçe Hocamdı.’ Diyor, ama ‘Hocam dediğimi duysa, beni bir güzel haşlardı.’ diyor ve yazısını düzelterek Öğretmenimdi, diye devam ediyor. Türkçe dersimiz için sınıfa girdiğinde hayatımda bu denli etkili olacağını elbette bilemezdim. Ak saçlı ve bıyıklı bu adam ilk gördüğümüzde bize biraz tuhaf görünmüştü. Kısa bir selamdan sonra kara tahtaya o muazzam el yazısı ile ismini yazmıştı. Ancak yazısını hiç birimiz düzgün okuyamamıştık. Adını Cevelet İrkeli zannedip şaşırmıştık.
Öyle despot yöneticiler gibi değil, bizlere bir arkadaş gibi yaklaşırdı. Öğretmenimiz, okulda özellikle tiyatro piyesleriyle bilinirdi. Ancak kitaplar onun için vazgeçilmezdi. Her öğrenciye önerdiği kitabı sınıfta okur ve öğretmenimizin direktifi ile onu kitaplığa bağışlamak zorundaydı. Kitaplar çoğalınca oradan aldığımız kitapları okuma mecburiyetimiz vardı. Kimleri okumadık ki o yaşlarda; Yaşar Kemal, Sait Faik Abasıyanık, Shakespeare, Sabahattin Ali ve daha niceleri… Kamyon dolusu kitabı okumayı sevdirmişti Cevdet Öğretmenim. Bizlere, adalet, eşitlik gibi değerleri nerede olursa olsun savunmayı boynumuzun borcu gibi yüreğimizde duymamız için de çok emek harcadı. Bize araştırmayı ve düşünmeyi ve topluluk önünde cesaretle konuşma yetisini de kazandırmıştı. Bir gün, bilgi yarışmasından önce, “Hadi evladım, git bir saçını tara gel.” demiş ve gururla taşıdığım Atatürk rozetini düzelttikten sonra şans dilemek için benimle tokalaşmıştı. O yıllarda bir öğretmen, öğrencisinin elini sıkmazdı! Cevdet Öğretmenimin ilk kez düzenlediği oyun harf devriminin önemini anlatan bir oyundu. Profesyonelce sergilenen “Balıkesir Muhasebecisi” oyunu, grubun kaldırılmasına neden olunca o da tepki olarak emekli olmuştu. Oyunda geçen uşağın ismi, müdürün ismi İdris’ti. Kendisini taşlamak için seçildiğini zanneden Müdür, oyunu seyrederken suratı kıpkırmızı olmuştu. Bizlerde kasti yapmış olduğunu zannetmiştik ancak, daha sonra öğrendiğimizde metinde de öyle olduğunu öğrenmiştik. Okul müdürü rezil olduğunu düşünerek olay çıkarmış ve öğretmenimiz artık yoktu.
Cevdet Üstadımıza ‘edebiyat aşığı’ demiştim. Onunla bir gün Nilüfer’deki Öğretmenler Evi’nde buluşmuş, çaylarımızın sıcaklığında, kısa öykülerim üzerine değerlendirmelerde bulunmuş ve öyküler üzerinde düzeltmeler yaparak katkı vermişti.
Bir film veya tiyatro oyunu, seyircisi tarafından popüler olduğunda, genelde yazarları veya senaristleri öne çıkmazlar ve kolay kolay da seyirciler tarafından anımsanmazlar. Varsa yoksa başrol oyuncularıdır anımsanan. Yazarların dünyasına girmeden Cevdet Üstadımızın bu yeteneğinin yalnızca Bursa ile sınırlı olmadan Türkiye’nin diğer edebiyat etkinliklerinde öykülerini seslendirmesini hatta televizyonların sanat bölümlerinde farklı programlarla edebiyatseverlerin karşısına çıkmasını çok arzulardım. ‘Neden gerçekleşmedi?’ diye, düşündüm. Sanırım absürt dizilere benzer programlarla insanların beyinlerini esir alan ekranların ülkemizin sanata bakış açısındaki kısırlık, neden olsa gerek! Bir bakıma, toplumun kültüre bakış açısıyla paralel bir beklentiydi benimkisi…
Sevdikleri Neler Söyledi?
Kökleri derinlere inen dostluklar, bazı rastlantılarla gelişebiliyor. Cevdet İrketi ile benim dostluğum rastlantıya bağlı tanışmamızla başladı. 1990 yıllarıydı, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nde tiyatro çalışmalarını yürütüyorduk. Aramızda olan arkadaşlarımızdan biri Cevdet İrketi adında bir Arkadaşın oyunlarda rol almaya meraklı olduğunu söyledi. Kadromuzu zenginleştirmek ereğiyle kendisini aramıza katmak için harekete geçtik. Bizimle olması önerimizi kendisine ilettik. Ön koşulsuz kabul etti. Orada başlayan diyaloğumuzu gün gün ilerlettik.
İlimizdeki sivil toplum kuruluşlarının toplantılarına ayrılmaz ikili olarak katılıyorduk. Sanata edebiyata olan ilgimiz bizi birbirimize bağlayan en önemli etmendi. Şiir dinletilerinde, öykü anlatıları etkinliklerinde hep yan yana oluyorduk. Dostluğumuz pekişmişti. Birbirimizi ziyaretlerimiz ailece oluyordu.
Beni bir akşamüstü telefonla aradı. “Dost senden bir isteğim var. Bu akşam ailece bize gelebilirseniz buzdolabında sizin için beklettiğim mahlep şarabımızı içeriz.” dediğini hiç usumdan çıkaramıyorum. Ben de ona “ Bu tür isteklere can kurban kardeş, biz hemen yola çıkıyoruz.” diye yanıt verdiğimi, Cevdet Kardeşim daha sonraki yıllarda bana anımsatırdı. O yılın ağustosunda eşiyle birlikte yazlıktaki yaşantımı ziyarete geldi. Birlikte gezdik, eğlendik, şarkılar söyledik. İstanbul’daki 1Mayıs Mitinginde beni benim Payitaht Kadısı sakalımla nasıl kendisiyle tatlı tatlı oynattığını anlatmış, günümüze gün katmıştı.
Onunla yaşamadığımız ayrılık serüvenini ölümüyle yaşamış olduk. “Sana darılamıyorum İrketi. Bize neden bunu yaptın kardeş.?” demeye dilim varmıyor. Sana ancak:”Gittiğin yer ışıklı olsun. Acıya boğduğun tüm dostların senin anılarınla yaşasın. Seni kaybetmenin acısıyla yanan eşinin, çocuklarının, torunlarının içinde yokluğunun acısını duyan yoldaşlarının başı sağ olsun. Sen unutulmayacaksın Cevdet İrketi.” diyebiliyorum.
Rahmi Dede / Yazar
Cevdet Bey ile 12.o5.2005 tarihinde, rahmetli Melih Elâl tarafından organize edilen ve Konak kültür merkezinde yapılan 10 şairden, 10 şiir, isimli bir şiir etkinliğinde, Cemal Süreya’ya ait bir şiiri seslendirirken tanıştım. Kendisi de bir başka şairin şiirini seslendiriyordu.
Devam eden 15 yıl boyunca, hem okuma grubu olarak, hem de, Nilüfer belediyesinin tüm etkinliklerinde birlikte gönüllü olarak bulunduk. Haldun Taner’in Timsah oyununu, Moliere’nin, Tartüf oyununu, kitap fuarında birlikte seslendirdik.
Ayrıca, Behçet Necatigil’in öğrencisi olduğu için kendisini kıskandığımı hep söylemişimdir.
Ona olan hayranlığım, sadece öykü ve şiirleri ezberden okumasından kaynaklanmıyor. Cevdet beyin, fikirleri, beyni ve yüreği, kendisinden çok gençti.
Gençleri bile utandıracak coşku, heyecan ve canlılığı ile her işe koşarak, bizlere rehber olmasını öyle doğal bir şekilde yapardı ki, hepimiz kendiliğinden o işin ucundan tutmak isterdik.
Okumaya, öğrenmeye âşık biri olmasının yanında, amatör bir tiyatro sanatçısının çok üzerinde rol yeteneği olduğunu da, çeşitli tarihlerde sahneye koydukları eserlerde izleme şansım oldu.
Cevdet beyi, sevmeyen biri olduğunu sanmıyorum. Dört dörtlük bir insan olarak tanımlayabileceğim bu güzel insanla dost olmak, benim için büyük şans olmuştur. Üzerine yıldızlar yağsın.
Gülsüm Işıldar / Şair
Cevdet Bey, yaşam doluydu ve yaşamayı severdi. Umutları ve düşleri vardı. 2019’un yaz ayında Gemlik Müşküle’de karşılaştık. Ailece çay içtik. Zeytinlik bahçemize geçtik. Geçen yıl buraya prefabrik bir ev yapmış, çevresini de çitle çevrelemiştik. Burayı çok beğenmişti. “Yahu bize de buralardan size yakın küçük bir yer bulalım. Buralar çok sakin ve temiz. Hem komşu oluruz” demişti. Bu hayalini gerçekleştiremeden ölmesi beni derinden üzdü. Bu nedenle, gerçekleştirebileceğimiz hayallerimizi ertelemeyelim.
Fehmi ENGİNALP / Yazar – Alp Yayınları Sahibi
Cevdet Üstat önce iyi bir insan ve iyi bir okurdu. Aynı zamanda doğaya ve insanlara karşı da duyarlıydı. Onu ezberden öykü okumalarını ilk kez Bursa Yazın ve Sanat Derneği (BUYAZ) etkinliğinde tanımış ve daha sonraki programlarımızda da yer vermiştik. Düzenlediğimiz Dünya Öykü Günü etkinlikleri sonrası diğer kurumlar da onu tanıma fırsatı bulmuştu. Onu hiçbir zaman unutmayacağız.
Güney ÖZKILINÇ / Şair / Yazar
Münir Özkul’un seslendirdiği o muhteşem tirad’ı anımsıyorum.
“Zaten aktör dediğin nedir ki?
Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz o boş kubbede, bir hoş sada (seda) olarak kalır…
Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız…
Görooorum hepiniz gardroba koşmaya hazırlanıyorsunuz…
Birazdan teatro (tiyatro) bomboş kalacak…
Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar…
Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır…
Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir…
Hiranuş’la Virjinya’nın bir diyaloğu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır…
İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler…
Artık kendimiz yoğuz…
Seyircilerimiz de kalmadı…
Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar…
Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır…
Perde!..”
Repliklerin unutulmayacak Cevdet Üstat. Huzurla uyu…
Ertuğrul ERDOĞAN