Çağımızın en belirgin özelliklerinden biri olan kentleşme olanca hızıyla devam ederken bu hızın ivmesine paralel olarak malesef betonlaşma süreci de beraberinde gelmektedir. Kentleşmenin onca yoğun, rutin ve homojen yapısına rağmen hala kent yöneticileri yapılaşma eğilimleri ve imar politikaları açısından gafletten uyanamamaktalar.
Özellikle konut alanlarının çok yüksek katlı binalarla ve bitişik nizam planlanması, yapılarda da sop soğuk düz duvarlı beton ögelerinin kullanılması sanallaşan, sanallaştıkça hormonlaşan ve homojenleşen kütleleri ve bu kütleler içinde robotlaşmış kitleleri doğurmaktadır.
İster TOKİ konutları olsun, ister özel sektör kuruluşları ve mühendislik şirketlerinin konutları olsun bu günkü kentsel dönüşüm kapsamında ortaya koydukları ürünler, mimari tasarımlar inanılmaz eblehlik örneğidir. Kibrit kutusu evlerde ve bu kibrit kutusu evlerinin çekmece gibi balkonlarında yaşayan insanlar her gün betonlara baktıkça katılaşan, tekdüzeleşen hayatlarına eminim lanet okuyacaktır lisanı hal ile.
ESTETİK BEYİN NOKSANLIĞI
Ya bu beton yapıların rengine ve biçimine ne dersiniz.
Hani bir yapıyı mühendislik olarak inşa edersiniz. Bu beton ögelerin çizimi, tasarımı, şekillendirilmesi ve en önemlisi de boyanması daha başka vahim tablolar oluşturmaktadır. Bir politik karar çok şeylere kadirdir. Örneğin kimin fikri veya önerisi bilmiyorum ama yıllar önce uygulamaya geçirilen elektrik trafolarının Türk Kültürünün izlerini taşıyan eski evleri anımsatan görünümlerde dekore edilmesi boyanması son derece güzel bir kazanımdı.
Peki böylesi güzel uygulamaların kent estetiği ve kültüründe son derece takdire şayan sonuçlar doğurmasından ders alınmaz mı?
Türk Kültürü’nün asırlar boyu derin izlerini yansıtan eski evlerimizin rengi, duruşu hatıralarımıza kazınmışken en azından bize medeniyet derinliklerimizi anımsattıracak alternatif düşük katlı ayrık nizam ve dış çephelerinin de tek düze boyanmadığı eski mahalle evlerinin tıpkısı olmasa bile bunların izlerini taşıyan bir estetik kaygı güdülemez mi?
Kent yöneticilerinin yerel yönetim temsilcilerinin Fen İşleri, Yapı İşleri, İmar, Çevre Müdürlerini bu vizyonu taşıyacak kişilerden seçmeleri çok mu zor. Hemen şimdi yerel yöneticiler savunma mekanizmaları ayaklarını kullanacaktır.
Buradan hemen HAYIR, HAYIR, HAYIR, HAYIR, HAYIR diyorum. Mazeret asla yoktur olamaz. Bir çok açıdan mazeret kabul edilemez. İlk olarak bu kişiler bu vizyonu taşıyacak kişilerden seçilmelidir. Buna karşı başkanlar, böylesi eğitimli ve kalifiye personelimiz yok diyebilir. Bu züğürt savunma mekanizmasını baştan reddediyoruz. Çünkü eğitim diye bir olgu var. Bu kişiler, yurt içi ve yurt dışı yapı ve mimarlık fuarlarına, gezilerine, eğitim veya seminerlerine kurum tarafından görevli olarak gönderilmelidir. Söz konusu birimlerin başındaki kişilerin bilgi ve görgüleri genişletilmelidir.
Netilikli kalifiye personel yok denilmesi hiç bir anlam taşımamaktadır. Başkanlar bu birimlere liyakatli kişileri getirmediği sürece olacağı budur. Bu konuda özel mühendislik mimarlık kuruluşlarının da sorumluluk taşımaları zorunluluk olmalıdır.
Dahası, kentsel dönüşüm alanlarında bulunan orijinal yapılar, estetik olgular, mutlak surette yeni beton ögelerinde kullanılmalıdır. Böylece küreselleşen dünyada yerel değerlerimizi korumakta çok önemli bir duruş sergilemiş oluruz. Tekdüzeleşen insanları en azından fiziksel mekanlar olarak bu psikozdan kurtarabiliriz. Bu şekilde belki de ilgili alanlarda kent kimliğiğini yeniden canlandırabiliriz