Tahta bavulla dönmüştü toprağına. Ekip biçecek ve geçimine katkı sağlayacaktı. Kalbi gençti ama bel ağrısından ayakta zor duruyordu. Yaşantısı acılarla doluydu. Hayatının manasını belirleyen acılardı. Hastalıklar onu köyün zorluklarına boyun eğdirmişti. Bir umut diye şehrin yolunu tutmuştu. Şehirde başının çaresine bakacaktı. Başı boş kalmamalıydı. Sinirleri çok gergindi, buna rağmen, her şeyi şakaya vuruyordu.
Yıkılmış evinin önündeki armudunun altında saatlerce oturdu. Bir Allah’ın kulu uğramadı yanıma diye düşündü. Düşünmemek için zamanında komşunla iyi geçinecekti. Önüne gelenin arkasından bire beş ekleyip konuşmayacaktı. “Gün ola harman ola” Demişler. Şimdi de armut ağacına bakarsın. Diye düşünüyorlardı.
Elmacık kemikleri çıkmış, gözleri çukurlaşmış ve yüzü kırışmıştı. Bir deri bir kemik kalmıştı. Çocuklarını şehirde bırakıp gelmişti. Dertleşecek kimse de bulamazdı. Sırtını yasladığı ağacın gölgesi iyi gelmiş olacak ki, uyuyup kaldı. Rüyasında arkasından konuştuğu komşusunun kızı geldi karşısına; “Eline ne geçti. O kadar lafı nasıl uydurdun.” Dedi. Cevap veremedi ve ter içinde uyandı.
Çevresine baktı, kimsenin olmamasına sevindi.” İçinden bir hatadır oldu.” Dedi. Oldu ama başı ağrıyan unutmuyor. Yaptığının cezasını çekeceksin. Bir gün aynısı başına gelecek. Aç kalmanın bir anlamı da olsa, dürüstlükten ayrılmayacaksın. Onurundan ve haysiyetinden kaybetmeyeceksin. Hayatın işkence ile dolu da olsa araya bir mesafe koymasını bileceksin. Çektiğin acılar sıraya koyulamaz acını büyüğü küçüğü olmaz.
Bu sözler ona art arda söyleniyormuşcasına rahatsız oldu. İçinden suçu başkasının üzerine atsa da ilkel hayatın tüm verilerini taşıyordu. Çevresi kötülükle sarılmış gibiydi. Ormandan mantar toplamayı düşündü. Çalı çileğinin zamanını bilemedi. Ezilmişlik duygularına yenileri eklendi. Kimse yanına gelmemişti. Yardım edeni olsaydı. Evi biraz onarırdı. Meğer köyünden kopuşu bir sonmuş, şimdi anlıyordu.
Yine de bahçede inanarak çalışmaya başladı. Gerçek olan azmi ve isteği sayesinde emeğinin karşılığını alacağı idi. Ruhunda kopan isyan bulamadığı büyükleri içindi. Böyle olmamalıydı, peşimizden bunca dedikoduyu yapanları kimse yadırgamıyor, dedi. Yaşadıklarının hiçbir anlamı yoktu.
Hayat bir dere gibi akıyor ama suyundan yararlanamadım. Çıkarım için, düzeni korumak hayatın gereği sandım. Hak ile haksızlık birbirine karıştı. Boşlukta yol alıyor, fırtınayı ruhunda hissediyordu. Katıldığım bu kör düğümü kimse çözemez diyordu. Gerçekten kişi iyi olmazsa yakınları da mutlu olmuyor. Olay ortadaydı, söylenecek fazla bir şey yok diyordu.
Ev derdine düşmüştü. Şehirden tuttuğu iki ustayla evinin onarımını yaptı. Çatı, kapı ve pencereler yapıldı. Evin dışı sıvandı ve boyandı. Fındığa kadar her şeyin yapılması gerekiyordu. Bahçeyi de ekti ve düzenledi. Artık şehre dönmeyi düşünmüyordu. Hayatta kalmak için çırpınıyor, elindeki imkanları kullanıyordu. Kötülüğü içinden atıp rahat solumak istiyordu.
Düşündüklerini karşısındakine anlatıyormuş gibi tekrarlıyordu. Sürekli kaybettiğinin farkındaydı. Fakat Kolay kabul eden uyumlu bir insan değildi. Gök gürültüsü başının üstündeydi ve duymamıştı.
Suyun bağlanmasıyla evin eksiği kalmıyordu. Genelde sebze ile besleniyordu. Arada da ormanda mantar topluyordu. Onun için bahçenin büyük bölümünü sebze yapmıştı. Ormandan topladığı mantar ve çileği satıyor ve şimdilik geçimini sağlıyordu. Çam ağaçlarından koparttığı çırayı da satıyordu. Özellikle çıradan iyi kazanç sağlıyordu. Akşamları da çıranın ışığında oturuyordu. Hanımına mektup yazdıracak ve çocukları al gel diyecekti.
Kış hazırlıklarını yapmaya çalışıyordu. Kapının önünü çam dallarıyla doldurmuştu. Ayrıca ağaç kabukları da topluyordu. Kabukları evin arkasına yerleştirirken, eve birisi yaklaştı ve selam verdi. Gelen amca oğluydu. Onunla dertleştiler. Öteden beriden söz ettiler. Eli ayağı dolaşıyordu, ne diyeceğini bilemiyordu. Yarın şehre gidiyorum deyince, “Mektuba gerek yok. Gördüklerini anlatırsın. Gelirlerse beraber çalışır geçimimizi sağlarız.” Dedi.
Amca oğlu, başka diyeceğin var mı? Dedikten sonra amcasına baktı. Kalktı, göz yaşlarını tutamadı ve ona sarıldı. Bir türlü ayrılamadı.
Hanımı ve iki çocuğu bu kışı da gecekonduda geçireceklerdi. Çocuklar pazarda sebze satıyor ve boğazlarını bakıyordu. Sokaktan topladıkları kömürü yakmışlar ve o gün ki soğuk havayı geçiştireceklerini düşünmüşlerdi. Yalnız yatarken sobayı söndürmemişler. Sobayı söndürmek akıllarına gelmemiş. İki gün dışarı çıkmamışlar. Komşular şüphelenmişler ve polise haber vermişler. Polis gecekondunun kapısını kırmış ve evdekilerin cansız bedenleriyle karşılaşmışlar.
Sözünü bitirdi ve amcasına çağırdı. Amcası olduğu yere uzandı. Hareketsiz yatıyordu. Yeğeni sesi soluğu kesildi dedi. Amcası sessizce hayatının sonuna gelmişti. Amca oğlu bu kadar koşturma neden dedi.
Hasan TANRIVERDİ