Aslan “Kralım” diyerek kükrüyor ve bölgesini işaretliyor. Korkuyorum ve çığlık atıyorum. Yakaladığı antilobu ağacın dallarına taşıyan leoparı görünce ürperiyorum ve olmaz böyle şey diyorum. Leoparın ağaca tırmanışı büyük bir güç gösterisi. Aynı leopar ağacın altından geçmekte olan domuzun üzerine atlaması karşısında soluksuz kalıyorum.
Sırtlanlar kurdukları iletişimle toplanıyor. Yeterli sayıya ulaşınca, güçlü çenelerine güvenip aslanlara saldırıyorlar. Onların parçaladıkları av hayvanına sahip oluyorlar. Hayretler içinde kalıyorum. Sırtlanlar “Birlikten kuvvet doğar.” Tepkisini ortaya koyuyorlar.
Çakallar antilop artıklarını koklayıp tavşan gibi kaçıyorlar. Sırtlanlara yaklaşamıyorlar. İlgim en üst düzeyde izliyorum.
Akbabaların nasıl geldiğini görmedim. Birden leşin başına toplanıyorlar ve sırtlan ve çakallar geri çekiliyor. Akbabalar leşe el koyduktan sonra ortada hiçbir şey kalmıyor. Doğayı temizledikleri için onları alkışlıyorum.
Kükremelerini duyuyorum ama kralları göremiyorum. Gözüm savanada onları ararken yaban köpeklerine takılıyorum. Köpekler yaşlı ve hasta öküz başlı antilobu canlı olarak parçalıyor. Hissettiğim acıyla sarsılıyorum.
Başımı o dehşet görüntüden kaçırmak için yana çeviriyorum ve süratle koşan çıtayı görüyorum. Çıta antilobun peşine zikzaklar çizerek koşuyor. Hayvan tam sola kıvıracağı zaman çıtanın pençesine takılıyor. Boğazına dişlerini geçiren çıta onu soluksuz bırakıyor.
Sırtlanlar manda sürüsüne saldırıyor. Fakat taktikleri önce onları yormak. Yaşlı manda topallamaya başlıyor ve sürünün gerisinde kalıyor. Hep beraber yaşlı hayvanı zorla da olsa yıkıyorlar ve parçalıyorlar. Bu olayı da için sızlayarak izliyorum.
Safaride her olay izleniyor. Fakat içimiz acılarla sızlıyor. Hangi birine üzülesin. Kuvvetli olan ve tuzağa düşen kuvvetli de olsa gidiyor.
Boa yılanının domuzu boğmasını izleyemedim. Yalnız ağır ağır yutmasına hayret ettim. “Bu kadar da olmaz.” Dedim.
Timsahların bulanık suda gizlenip su içmeye veya karşıya geçmeye çalışan hayvanları çeneleriyle yakalamalarına çok şaşırdım. O koca hayvanı yakalayıp derin suya çekiyor ve boğuyor. Gücü elinde tutan siyasilerin masum halka yaptıkları zulmü, timsahların yaptıklarına benzetim.
Su aygırlarının sefalarına hayran kaldım. O vücut, ağız yapısı ve 50 cm. Dişler ilgimi çekti. Timsahların üzerine gidip “Bir ısırırsam belini kırarım.” Vücut dillerini beğendim. Nehrin biraz aşağısında su kenarındaki bataklıkta atık su borusu misali “Biton” diye gösterdiklerinde titredim. Oradan köy meydanına geldik ve safarimizi bitirmiş olduk.
Adrenalin tavan yaptı. İnsülinim ne alemde bilemiyorum. Öğrendiğim bir şey böyle gezilere katılmamak gerekir. Çünkü bir anda korku ve acıyı aynı kare içinde yaşıyorsun. Meydanda folklor gösterileriyle baş başa kaldık ama yırtıcılar bizi bırakmıyor.
Açık otobüsten anlamalıydık, safari diye dolaştırılıp aynı yere geleceğimizi. İnanın hayvanat bahçesinde uyuşuk canlıları aradı gözlerim. Şempanzeye hasret kaldık. İlerde bir tane ağaç kökünün yanına aslanı koymuşlar. Çamura buladıkları bir yere de domuz yavrusunu yerleştirmişler.
Çölde yol alıyoruz, Çöle ve özelliklerine o kadar uzağız ki, ilerde bir vaha görülüyor. Küçük bir tepenin ardından aslan kükremesi geldi. Aslan değil de boz ayı olabilir dedim. Anons olduğu açık belliydi. “Kandırıldık” Dedim. Ne yapalım her gelen “Başımızı” kandırıyor biz de kandırıldık işte.
Çölde fok arasalar peşlerine takılacaktık. Safari diye gezdirildiğimiz yerde hayvan kokusu bile hissedilmiyordu. Hiç değilse bataklıktan geçebilirdik. Rüzgâr da esmedi ki, çölün sıcaklığıyla kum suratımıza çarpsın.
Safarinin pardon ile bitmesini beklerken, rol icabı bir yerleşim yerine geldik. Kırmızı taş ve boz topraklı sahadan geçtik. Köyün çevresini döndük. Yerleşim yerinde kedi bile görmedik. İki tane köpek kendinden habersiz yatıyordu.
Sazdan yapılmış evler ve sosyal yaşantı, çok ilkel. Acınacak bir görüntü. Köylülerin hazırladıkları gösterileri izledik. İlk önce klanların dans gösterileri büyüleyici idi. Aynı grup yırtıcıların taklidini yaptılar. En güzel aslanın kükremesini benzettiler. Çakalın davranışları da güzel sayılırdı.
Gösteri sırası avcılara geldiğinde, ceylanı soymadan ateşin üzerinde iki döndürüp yemeleri çok iğrençti. Yamyamları taklit ettiler ama bakmaya midemiz elvermedi. Yemekten sonra tekrar ava gittiler. Ayakları çıplaktı. Silahları ok ve mızraktı. Bizlerden uzak durdular. Sanki bir gösteri grubu ve bu grubun sahnesi köy meydanıydı, geldi bize.
Doğal olaylarda sığındıkları mağaraya götürdüler bizi. Mağarada her evin bir odası varmış. Hatta soğuklarda dahi mağarada yaşarlarmış. Mağaranın önünü taş ile kapatırlarmış ve güvenli oluyormuş. Mağaranın içerisinde suları da varmış. Mağaranın önünde putlara tapma ayinlerini izledik. Büyücü, “Mağara her şeyimiz.” Dedi. Büyücüye göre dünyanın merkezi mağaranın önüymüş. Ne yapalım sen dediysen öyledir.
Bir safari hayali böyle gerçekleşti. Mağaranın güvenli hissedilmesi dikkatimi çekti. Yaşam alanı içermesi iyi düşünülmüş, dedim.
Güneş gölgede bile yakmak için geziniyor. Doğrudan güneşe çıkmak, resmen yanman demek.
Bir daha safari mi? Asla.
Hasan TANRIVERDİ