Yıl 1978. Ben henüz Eğitim Enstitüsü ikinci sınıftayım. Hafta sonları Beşikdüzü’ne geliyorum. Temiz giyimli, babayiğit bir adam, elinde -Bozkurt ve Devlet dergisi- dağıtıyor. Birer tane de bana verdi. Tamda bizi, bizim insanlarımızı, bizim şanlı tarihimizi ve Türklüğe hizmeti geçmiş değerli şahsiyetleri anlatıyor. Okudukça kendimize geliyor, Türklük bilincimiz gelişiyordu.
Zor yıllardı. Emperyalizm insanları bölmüş adeta birbirine düşman hale getirmişti. Hayrettin Ağabey gençliği bir bütün olarak görüyor, ayırım yapmadan herkesle bir diyalog geliştirmek istiyordu. Bu birlikteliği büyük oranda sağladı. Fakat bazı grupları ikna etmek çok zordu. O ülkücü düşünceye sahipti. Büyük Türk Birliğinin Aşığı, Turancıydı. Dünya emperyalizmine karşı Türklüğün güçlü olması için mücadele ediyordu. Türkiye içinde yaşayan gençleri emperyalizmin tuzağından kurtarmak için çok uğraştı. Onun ayrı bir felsefesi vardı ve herkesi kazanmak bir araya getirmek için olağanüstü çaba sarf ediyordu.
Cesaretliydi. Hedefine ulaşana kadar, duvarı yıkana kadar uğraşır, asla taviz vermezdi. Bu yüzden yakınındaki arkadaşlarıyla bile küs olduğu zamanlar olmuştur.
Beşikdüzü’nde, üniversite yıllarında İstanbul’da, Trabzon’da milli kuruluşlarda büyük emeği vardır. Sarıyer’de kurucu MHP ilçe başkanıdır.
1991 genel seçimlerinde MHP deki adaylık dönemi bir ders niteliğindedir
Kısaca anlatmak istersem: MHP tek başına seçime hazırlanırken birinci sıradan adaydır. Son hızla çalışmalar başlamış, program yapılmış, köylere gidilmektedir. Milletvekili seçilme şansı yoksa öyle devam edilecekti. Refah partisiyle müşterek seçime gidilince seçilmek garanti oldu. Dolayısıyla çifte standart ortaya çıktı ve çekildi. MHP’nin içimdeki -ne idüğü belirsiz bir el harekete geçmiş- bazı yerlerde- hepsini kastetmiyorum. Kendilerini seçtirmek için dava arkadaşlarını da satarak listenin ön kısımlarını çalarak milletvekili seçilmişlerdir. Burada Hayrettin Kalaycının da hakkı gasp edilmiş yerine malum kişi seçilmiştir.
Belki dördüncü sırayı kabul etseydi tercih oyu ile yine seçilebilirdi. Ama o buna tevessül etmedi. Yapılan haksızlığı, çok sevdiği Alparslan Türkeş’e hiç çekinmeden anlatmıştır. Tabi sonradan onu Ordu’ ya çağırmış buzlar erimiştir. Ama Türk Milliyetçiliği davası kan kaybetmiştir. Bugün çektiğimiz sıkıntıların başında o zamanki haksızlıkların büyük rolü vardır.
Bütün bunlara rağmen Hayrettin Kalaycı Ülkü Davasından hiç taviz vermemiş dik durmuştur.
Türk Ordusunun kahraman subaylarına, emperyalizm ve yerli uşakları tarafından kumpas kurulduğunda, Sessiz Çığlık eylemlerini başlatmıştır.
Her hafta Trabzon’da ve Beşikdüzü’nde sessiz çığlık eylemlerinde, kumpası kuranların gözlerinin içine bakarak ve bütün basının önünde bu haksızlığı haykırmıştır.
Baştan’da söylediğim gibi “komutanlarımız ve vatanseverlerimiz hapisten çıkıncaya kadar, çoluk çocuklarıyla, ailesiyle kucaklaşıncaya kadar” eylemimiz devam edecektir diyerek ve “duvarı yıkana” kadar uğraşmış ve başarmıştır.
Teşhislerinin yüzde doksanında hiç yanılmamış, dostlarının çoğu hakkını teslim etmiştir.
O aynı zamanda- Atasından yadigar- üzerinde oturduğu toprağı kutsal kabul etmiş, ona hizmet etmiş, ekmiş, ağaçlandırmış ve gelin gibi süslemiştir. O bakımdan vefalı bir çiftçidir.
Kendinin olmayan hiçbir şeyi almaz.
Doğru değilse yapmaz.
Gerçek değilse söylemez.
Bilmiyorsa susan örnek bir insandır.
Devamlı okuyan ve yüksek bilgi birikimiyle bizi aydınlatmış yol göstermiştir.
Mazlumun yanında zalimlerin karşısındadır.
Yadımseverdir.
Yüce Tanrıda kendisine uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum.
GERCEK BİR DAVA ADAMI ECZACI HAYRETTİN KALAYCI
Yusuf Yılmaz