Bütün bir tarih boyunca, ilk etapta pembe tablolar çizen güncel olayların gerçek rengi uzun dönemli bakıldığında kap kara kasvetli tablolar ortaya çıkarır. Bunun tersi de olmuştur tarihte. Muhammed Peygamber (sav) zamanında arkadaşları ve İslam’ın ileri gelenleri “Hudeybiye Barış Antlaşması” nı büyük bir yenilgi olarak algılarken, orta vadede bu anlaşma İslam Toplumuna büyük bir avantaj sağlamıştır.
Günümüzün uluslararası ekonomi politiğine baktığımızda benzeri durumların veya risklerin ortaya çıkması muhtemeldir. 60. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin 2009 yılında başlatmış olduğu “Açılım” politikası hakkında şimdiye kadar bir irdelemede bulunmamış ve olayların tarihsel süreç içindeki cereyanını takip etmekteydim.
Açılım politikası, bana 1990 lı yıllardaki çöken Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği nin son devlet başkanı Michael GORBAÇOV‘un başlatmış olduğu “Glastnos” Açıklık ve “Prestroika” yeniden yapılanma politikalarını anımsattı. O zaman da Sovyetler hantal yapısından silkinip kendini modernize etme sürecine girmişti. Bu yeni süreç aslında çarkları dağılma noktasına gelmiş devletin yeniden ayakları üstünde durmasını sağlayacaktı. Bu politikalar SSCB’yi biraz küçülerek bu günkü Rusya Federasyonu haline getirmişti.
Ancak bu günkü açılımdan Türkiye Cumhuriyeti’nin zaferle çıkması için, ekonomik olarak ve enformatik olarak ta güçlü bir uluslararası veri tabanı birikimi gerekmektedir. Ekonomik durumumuzun hali ortadadır. Uluslararası politika için son derece hassas olan (asimetrik) veri tabanı potansiyeli ne derece gelişmiştir onu paylaşılan bilgiler çerçevesinde bilmemiz mümkün değildir.
Gelişen olaylar çerçevesinde çoğu zaman edindiğimiz izlenim, bizi ürkütmektedir. Zira açılım konusunda çoğunlukla bizi alkışlayanların düşmanlar olduğunu görünce bu ürküntü daha da derinleşmekte. Asırlarca allanıp pullanıp önümüze sürülenlerin, pamuk prenses’in yediği kırmızı zehiri parlak elmanın ta kendisi olduğunu görmüşüzdür.
Açılıma, makrokozmozda ve küresel açıdan bakıldığında egemen güçlerin planları ve kontrolleri çerçevesinde geliştiği görülebilir. Mikrokozmoz açısından baktığımızda da daha önceden “ulus devlet” paradigması üzerine oluşturulan devletin homojen yapısı, zoraki çeşitlendirmeler ile heterojen (türdeş olmayan) hale getirilmek istenmektedir. Bu iradenin bu kadar bilinçli yapıldığını 14 Mart 2010 tarihindeki haber bültenlerinde başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın roman vatandaşların huzurunda sarf ettiği sözlerdir. Öyle ki, roman, vatandaşlarımızın, çok ta farkında olmadıkları, olsalar bile açıkça zikretme gereği duymadıkları yani çok ta kulak asmadıkları kendilerini tam anlamıyla “Türk Halkı” / “Türk Milleti” olarak gördükleri insan kitlesinin karşısında etnik ögeleri adeta deşercesine bütün kavramsal çeşitliliğiyle bilinç üstüne çıkarmak istemiş, daha önce akıllarına bile gelmeyen etnik ögeleri etnisite olarak önümüze koymaları gerektiği konusunda adeta rehberlik yapmıştır.
Dış güçlerin baskısı, önerisi ve yine kuvvetle muhtemel kötü niyetli odakların Türkiye Cumhuriyeti başbakanına konuşma metni olarak servis edilen bu kavramlar gelişen olayların kısa değil orta ve uzun vadedeki sinsi, hunhar adımlarıdır. Başbakanın da tıpkı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının fi tarihide “kürdistan” ibaresini açıkça kullandığı gibi, roman vatandaşlarımıza kendi kimliklerinin kökenlerini ayrıntısıyla brifing olarak vermesi ister istemez duyarlı insanları rahatsız etmiştir.
Takdir edilir ki, bir ülkenin başbakanı, ülkesinin dirlik ve düzeni için, güçlenmesi için ülke içinde yaşayan toplumların farklılıkları üzerinde değil de birliktelikleri ve ortak değerleri üzerinde vurgu yapması daha mantıklıca olacaktır.
Adına “açılım” politikası verilen süreç, dizi filmlerde de konu edinilen “yeni Osmanlıcılık” kavramının adımları olduğu ortadadır. Zira Osmanlı İmparatorluğunun iç yapısının heterojen (türdeş olmayan) etnisiteye sahip olduğu bir gerçektir. Bu model üzerinden gidilerek, dış güçler farklı uzun dönemli çıkar ve emelleri için kırmızı parlak zehirli elma görünümüyle “yeni osmanlıcılık” yaftasıyla Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerine hediye paketi sunmaktalar. Bu teklifin dost taraftan gelmesinde endişe edilecek bir durum yoktur. Ama düne kadar ve hala dahi saldırmak için arkamızı dönmezi fırsat kollayan ülke ve odaklarca böylesi cazip teklifin yapıması malumun ilanı niteliğinde olmalıdır.
Sonuç: Bize Düşen Ne?:
Öncelikli olarak en başta liderlerimizin, yöneticilerimizin, Türkiye’ye sunulan bu hediye paketinin latin tabiriyle “fake” sahte olduğunun farkında olduklarını bilmeleri, aydın kesim tarafından bu hassas noktaların anlaşılabilir şekilde çözümlenerek onların tuzaklarını terse çevirecek adımlar atılmasının sağlanması gerekmektedir.
Bu konulara sırf iç politik kaygıyla özellikle muhalefetin 60. Cumhuriyet hükumetinin başarısız olmasını seyretmek için kayıtsız kalınması, tabir caizse bile bile intihara davetiye çıkarmaktır. En başta muhalefetin bu konularda siyaset adamı kimliğiyle değil devlet adamı kimliğiyle iktidara kırmızı çizgiler hususunda rehberlik etmesi gerekmektedir.
Bilmekteyiz ki, “Yeni Osmanlıcılık” hediyesi dünkü Osmanlı’nın parçalanması için kullanılan şartların ortaya konulması için servis edilmektedir. Bu hediye yakın tarihte Türklere dayatılan Sevr şartlarının postmodern olarak üretilmiş ikinci versiyonudur. Yani Yeni Osmanlıcılık, yenmesi istenilen ekmeğin veya pastanın daha fırına konulmadan önce dilim izlerinin yapılması sürecidir. Bizler bunları zaten görüyoruz ve biliyoruz türünden kolaycı cevaplar, dış politikada hata yapmamıza neden olacaktır.
Nihayet, son derece uyanık olup hariciyeye sürekli ve düzenli AMA SAĞLIKLI VE MİKROPSUZ envanter sunmak gerekmektedir.
Ülkemiz için aydınlık ve güçlü yarınlar temennisiyle. Esen kalınız.
İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde lisansını (1993) tamamladı. İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Fakültesi’nde Personel Yönetimi / İnsan Kaynakları Yönetimi Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. (1996) Doktorasını M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mahalli İdareler ve Yerinden Yönetim bilim dalında, Büyükşehirlerde Kentiçi Ulaşım Hizmetlerinin Entegrasyonu ve Yönetimi, İstanbul Metropoliten Alanı İçin Bir Model Önerisi adlı teziyle tamamladı. (2004).
Halen Ordu Üniversitesi’nde (Deniz Bilimleri Fakültesi, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği bölümünde öğretim üyesi.
ICAM Network ve ICAM Publishing Genel Yayın Koordinatörlüğünü, OJOP Çevrimiçi Bilimsel Dergi Yayıncıları ve Editörleri Platformu Dönem Başkanlığını, KADOÇED Genel Başkanlığını, TİGAD (Türkiye İnternet Gazeteciliği Derneği) Ordu Temsilciliğini, KAŞYAD Başkanlığını, KARAV Müt. Heyeti Başkanlığnı yürütmektedir.
Eserleri:
Kent, Ulaşım, Yerel Yönetim, Bilişim Teknolojileri, Estetik, Kent Kültürü, Çevre, Kurumsal Etik, Bireysel İletişim ve Kurumsal İletişim Sistemleri, Siyaset, Yönetim Bilimleri, Mizah, Şiir ve Edebiyat, Kişisel Gelişim, Hukuk-Siyaset-Eğitim Felsefeleri alanlarında 10’dan fazla kitap, yüzlerce makale, bildiri, 1000’den fazla köşe yazısının müellifidir.
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.