Serin bir günün seherinde güneşin ılık ışınları beklenirken, yürümeye mahkûm edilen iki kadının mahzun görüntüsü. Bir anlık da olsa görüntüleri takıldı gözüme ama çok şey anlatıyordu bu görüntü. İşi için koşar adım yürüyorlardı. Adımlarının ayrıntısında neler saklıydı, neler…
Hasbelkader çalıştıkları işi ve aşı kaybetme, yöneticilere yandaş olmama korkusu. Evini çevirme, çocuğuna ekmek, okulu için defter kalem parası kazanma heyecanıyla iki durak arasını yürüme zorunda kalması.
İki durak arası, kolay değil bir bilet atmak. Bir biletin ederini düşünmek zorunda.
Serin bir yaz günü, seher vaktinde ılık güneş ışınları ve işe gidebilme mutluluğundan habersiz iki kadın yürümeye mahkûm edilmiş, iki kadın.
İki kadın belki iki ana bir bilet daha harcamamak için yürümek zorunda. Yürüyen iki ana yabancı değil, ülke vatandaşı çok şey mi bekliyor onlara sormak lazım.
Bir bilet için oto yolda yürüyen, kaldırımı yok, yürüme yeri yok ama bir şey edip arabalardan kendini kolluyor. Belki de kollayamayacak. Vuracak bir gün sarhoşun teki atacak yoldan aşağı. Oto yoldasın, vurana ceza verilmediği gibi, ölenin yakınları da içeri alınıyor ki, niçin adamı işine geç bıraktın.
Oto yol kenarında iki kadın, iki adım, bir çift söz ve birer adet poğaça.
Yürüyorlar gelecekleri için, geleceğin sigortası ve geleceğe güven için. Beklentileri geçinebilmek. Geçinebilmenin genelinde, fiyat artışlarına yetişebilmek. Çocuklarını kimseye muhtaç olmadan okutabilmek. Köyüne toprağına kavuşabilmek. “Köyde kimse kalmadı ki toprağımızı ekip biçelim.”
Şehirde bir şey varmış gibi, dolduk buralara, boğazımızı bakamaz hâle geldik. İlk göç ettiğimizde bu kadar betonlaşma yoktu. Dışarıda hava alacağımız yeşil alanlar vardı. İki üç senedir o kadar betonlaştık ki tarifi mümkün değil.
Çocuğumuz kazandı özel üniversiteyi nasıl okutacaksın. Giyeceklerini, kitaplarını ve isteklerini nasıl yerine getireceksin. Bir bilet için koşarken, hastaneden randevu bile alamazken ve özeller anasını gözü para alırken acaba yöneticilerin haberi var mı?
Yandaşa lüks arabaları verirken, yakıt paralarını dahi bizden alırken ve konuşmak yasakken iki durak arasında bir bilet için nasıl koşmayalım.
Her olayı dine bağlarken, cemaat ve vakıf deyip çocuk yetiştirmekten bahsederken, acaba bizim çocuklarımızın da oralarda olduğunu fakat hiçbir şey öğrenmediklerini bilmiyor musunuz? Sınavda en sonuncu kimler olduğuna bakmıyor musunuz?
Dünyadan habersiz, bir bilet adına ve yandaşlar lüks arabalarda keyif çatsınlar diye koşuyoruz. Lüks yaşantılarını devam ettirsinler diye halkın otobüslerini zamlandıranları Allah’a havale ettiğimiz için koşuyoruz.
Koşuyoruz iki durak arasında boğaz tokluğuna. Boğaz tokluğuna koşan iki ana.
Hasan TANRIVERDİ