Çağlayan suların sesiyle neşelenirken kayalara tırmandılar. İçlerinde korkudan eser yoktu. Dağcılıkla ilgili bilgi öğrenmediklerine pişman değillerdi. Çünkü yürüyüş sırasında önlerine hiçbir problem çıkmamıştı.
Tepeye kadar tırmanacaklardı. Sayısız boğazlar ve baş döndürücü kayalar ve tepelerin varlığını hiç düşünmemişlerdi. Bazen gök yüzünü göremedikleri oluyordu. Mağaraya rastladıklarında burada geceyi geçiririz, diyorlardı.
Akşam olmak üzereydi, mağaraya geri dönmeyi göze alamadılar. Biraz ilerde kayanın oyuğuna eşyalarını bıraktılar. Hava iyice kararmadan kendilerine güvenli bir yer bulmaları gerekirdi. Arkadaşı dağ meraklısına dağcılıkla ilgili bilgi almadan yola çıktın ve ben de sana uydum, hangi akıl dedi. Meraklı, bir şey olmaz. Sabah olduğunda göreceksin tepeye az kalacak.
Dağ ile ilgili bilgiyi öğrensen öyle gelsek olmaz mıydı? Profesyonel dağcıları taklit bile edemiyoruz. Yabaniden korunmasını bilmiyoruz. Bilmemek güçsüzlüğü ortaya koymuş ve acınacak duruma düşmüşlerdi.
Sırtlarındaki yiyecekler en çok üç gün daha yeterliydi. Dağ meraklısı iki günde tepeye çıkar ineriz, diyordu. Bu durumda dağın öteki yüzünden aşağı inmek daha kolay olacaktı. Çünkü kayaları aşmak saatler alıyordu. Arkadaşı meraklıya endişeli baktı ve aklıma bir çare geldi, dedi. Meraklı sevinemedi, acıklı bakışlar devam etti. Kayanın kovuğunda sabahlayalım. Önünde ateş yakıp düzenlediler. Ateşin sönmemesi için, çalı topladılar. Peşinden köftelerini ısıtıp yediler. Nasıl bir yol takip edeceklerini konuştular. Önlerinden geçen yaban koyununa ses çıkarmadılar.
Gün doğumunu izlediler. Güneşin yuvarlak şekli ve sarı renginden büyülendiler. Hava esintiliydi ve de soğuktu. Güneş ışınlarını arkalarına alıp tepeye tırmanmaya başladılar. Tepeye az kalmış ama aşılacak gibi değildi. Acaba uygun bir çıkış yeri var mıydı? Kayalar sanki üzerilerine geliyordu.
Tepemizde tur atan dağ kartalının vadiye doğru süzülmesine özenip keşke biz de süzülebilseydik diye düşündüler. Yosunlar adımlarımızı zorlaştırıyordu. Uçurumun yanından dikkatli geçip çıplak kayalara ulaştık. Kayaların ilerisinde bir grup dağcı gördük. Meraklının arkadaşı, seslenelim, zor durumda olduğumuzu hiçbir bilgimiz olmadığını nasıl ineceğimizi bilemediğimizi söyleyelim dedi. Bir bilenin vereceği bilgiye muhtaçtılar. Dağın zirvesine çıkmadan döneceklerdi. Meraklı kabul etti.
Dağcılara yaklaştık ve selâm verdik. Dışarıdan bizim gibi her şeyleri yerindeydi. Durumlarını anlattılar. Nasıl ineceklerini sordular. Güney tarafından inmelisiniz. Tehlikeli değildir. Yalnız biraz daha uzun sürer. Yolun tarifini aldıktan sonra güneye yöneldiler.
Sabahın serinliğinde bir şeyler yedikten sonra dağdan inmeye başladılar. Dağcılara sormamış olsalardı yol bulup inmeleri zor olacaktı. Ormanlık alana girdiler ve telaşlandılar. Gemi sis içinde de olsa ilerler ama kayaları görmez. Çıktılar fakat zaman kaybettiler. Çünkü bir günlük yiyecekleri kalmıştı. Biraz daha aşağıya indiklerinde önlerine bir oba çıktı. Rahat soluklandılar. Obadakilere yolu sorar ve yiyecek alırlardı.
Obadan çıktıktan sonra aşağıdaki vadiyi ve akan suyu gördüler. Suyu takip edeceklerdi. Bugüne kadar yolculuk sancılı geçti. Acemilikleri yeni korkular yaşamalarına neden oldu. Yolculuğa başladıktan beri hiç gülmediler. Bacak kaslarının güçlü olmasının yetmediğini öğrendiler. Olay ortadaydı söylenecek fazla bir şey yoktu. Dürüst olmak gerekirse bilmeden kafan estiği gibi hareket etmemek gerekir. Dağcılara ve obaya rastlamamış olsalardı, Allah korusun dağda kalırlardı.
Dağların ruhunu bilmek gerekirdi. Elinden bir şey gelmiyor ki, yardımı nasıl alacaksın.
Akşamın esintisi yeni kesilmiş yonca kokusunu onlara kadar savurmuştu. Beyin ile beden arasındaki uyumu kullanarak sahile inmişlerdi. Dağa tırmandılar ama bilmedikleri için bazı olaylardan korkmadıkları belliydi. Çünkü bazı belirsiz gibi görülen olaylar gerçekleşebilirdi.
Pencereyi açtılar ve bir tarafa hareket eden bulutları gördüler. Bulutların dağda döktüğü yağmur onları yakalasa ne yapabilirlerdi.
Eve gelmelerine sevindiler. Bilmedikleri bir işe girişmek mi? Asla dediler.
Hasan TANRIVERDİ