DEĞERLİ DOSTLAR: Uzunca bir yazı bu. Konunun önemi kısaltmaya engel oldu. Bu nedenle okunma kolaylığı sağlamak adına 3’er gün arayla 4 bölümde sunacağım yazıyı. Beğenirseniz paylaşın lütfen. İyi okumalar)
Siyasete malzeme yaratmak adına gerçekleri saptırmanın insanlığa ihanet olduğunu bilmez mi zerrece aklı ve izanı olan her kişi? Niye yapar öyleyse? Cevap başlıkta!. İhanet iyi niyet işi değildir.
Hele ki siyasi amaçla çarpıtılan tarih ile kirletilen sade siyaset de değildir. Bu kirlilikten hem o tarihi yaratanlar rencide olur, hem de tarihin namusu lekelenir.
Zira, milletin onurudur tarihleri. Kirli siyasetin sahibi bu kirlilikten bir süre nemalansa bile, kendi eseri olan o kirli vicdanıyla toplumda uzun süreli yer bulamaz. Onurunu kirleteni uzun süre taşımaz sırtında. Taşırsa da (biraz kaba olacak ama) kerizdir.
Günümüzde – ülkemizde mi desek acaba? – siyasetin hizmet yarışı olmaktan çok çıkar kapısı olarak görülmesinden midir nedir, gerçekler; ya halktan gizlenmekte, ya da çarpıtılarak anlatılmakta ne yazık ki.
Binbir hileyle düşünme ve sorgulama yeteneğinden mahrum bırakılan halk, zaten okumaz-yazmaz da olunca, sadece söylenene inanır hale gelir. Kirli siyaset üstâdları için bundan elverişli ortam mı olur? Cehaleti feraset bilip sarılırlar dört elle.
Tarihi çarpıtarak başlarlar işe. Çarpıtmanın en kolay yapılabileceği alan tarihtir çünkü!… Vicdanın elverdiğince, ağzına geleni söyle. Nasıl olsa geriye dönük tekrarlanacak değil ya yaşanmışlık… Ne iki kere iki dört gibi matematiksel kanıt var karşında, ne de “gör bak” diyebileceğin fizik- kimya gibi deneysel bilim. Tarihin ibreti vardır da tekrarı yoktur.
*
Kurtuluş Savaşı’nı bile Aklına estiğince inkar edeceksin… ise inkar ettiğin kurtuluş savaşının işaret fişeği “Ya istiklal ya ölüm!” parolasını bile İşine geldiğince kullanmakta sakınca görmeyeceksin…
Bir başka gün yine kirli siyasetine yer açmak adına, o yüce Kurtuluş Savaşı ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne “Reklam arası” deme edepsizliğinde bulunacaksın, ama o cumhuriyetin parsalarından en büyük payı almanın peşinde koşacaksın. “Edep yahu!” sözünün tam yeri işte!… Edep ya huu!…
Tarihi çarpıtma da bu işte.
Dünyanın hiçbir yerinde kendi ülkesinin kurucuları üzerinden ülke onuru bu kadar rencide edilip örselenmemiştir. Bugün başta Mustafa Kemal ve onun en yakın silah arkadaşlarına olmadık hakaretlerin yapıldığına sadece 82 milyon değil, dünya alem şahit. Tarih elbette bunları eksiksiz kaydına almakta!.
İnsan düşünmeden- sormadan edemiyor:
- Kurtuluş Savaşı’na rağmen ne çok Sevr artığı kalmış ülkede!?…
*
Lozan üzerinden ikide bir hayasızca yapılan saldırılar; çarpıtmalara en bariz örnek …
Bütün dünya bilir ki; Lozan Türkiye Cumhuriyetinin Tapu senedidir. Ve bu Tapu senedinin altında onlarca emperyalist ülkenin “Dize getirilmişlik” imzası vardır.
İşin acı tarafı şu ki; o tapu senedi, bir büyük zaferle tüm dünyaya kabul ettirilmiş de, kendi ülkemizde bazı aymazlara kabul ettirilememiş!.
Sevr ile elimizden nelerin alınmak istendiğini bilmeyen yok ama, bilmezlikten gelen çok!.. Lozan’a dair tarihi sapkınlık da işte buradan başlamakta!.
Güya Lozan’da alabileceklerimizin ancak çok azını alabilmişiz… Misak-ı milli sınırlarına ulaşabilecekken basiretsizlik gösterilmiş.
Yalanın kuyruklusu da; güya 12 Adaları bile Lozan’da kaybetmişiz.
Ne yazık ki bu ifade sıradan bir kişiden değil bizzat Cumhurbaşkanının ağzından duyuldu. “Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’la verdik”
Bu ifadeye; yanlış desek yakışmaz, “yalan” desek hakaret sayılır… Bilgisizlik desek, yakışmazlık bir yana, inandırıcı olmaz. Devletin başı için böylesi tarih bilincinin eksikliği kabul edilemez…
Öyle ise, siz koyun adını…
Oysa 12 adalar Lozan’dan tam 10 yıl önce Balkan Savaşlarında ataları saydıkları Osmanlı’nın yenilgisiyle çoktan kaybedilmişti.
Yine de sormadan edemiyoruz:
Yıllardır böyle bir söylemin iç siyasette malzeme olarak kullanılması tarih bilgilerindeki eksiklikten midir; yoksa kara vicdanların kirli propagandası mı?
Oysa şöyle bir dönüp baksalar yakın geçmişlerine, bu ülkenin onur dahil, neler kaybettiğini apaçık görecekler. Her “aldatılma”nın bedelini bu halk, bu millet, bu ülke nasıl ve nelerle ödedi… Tarih bunu da yazacak elbet.
Lozan bu ülkenin hem varlık, hem dirlik nedeni için milattır. Lozan ile bu halk tüm dünyada, hem ekonomik, hem siyasal, hem de hukuksal büyük onur ve saygınlık kazanmıştır.
Bunu bütün dünya biliyorken birilerinin bilmemesi ne bilgisizlik, ne ilgisizliktir. Düpedüz aymazlıktır.
*
Dünya şunu da biliyor:
Türk askerinin başına çuval geçirilmesi ile başlayan tarih Türkiye Cumhuriyeti için yeni bir “Makus talih” için de bir başka milattır… Bugün yaşanmakta olan tüm açmazlar bu miladın eseridir.
Adım adım devamı gelen olaylara karşı ülke yönetiminin takındığı tavırla ülke, hem maddi hem manevi milli değerlerinden neler kaybettiğini de yine bütün dünya biliyor!.
Bu gün Dünya siyaset arenasında, dımdızlak kalmışsak ortada; sormak gerekmez mi!?..
- Niçin ve nasıl kaybettik onca saygınlığı? Yanımızda 3 devlet dışında, koca dünyada kalakalmışız işte!.
Onların da birisi ırkdaşımız- hatıra binaen yanımızda yer almış olmalı.
Bir diğeri kendi kıçını toparlamaktan aciz alt sıralarında altında…
Bir diğeri tank palet fabrikasını -koy bir sakız parası- (karşılığı 50 milyon $ yatırım adına), üret yine bize sat diyerek kıyak geçtiğimiz aile şirketi hükmünde bir devlet…
O da vefa adına mı, yoksa peşkeşten utancına mı, yanımızda yer aldı kim bilir!.
İnsanın üç adım geriye çıkıp, “aymazlığın ve utanmazlığın bu kadarı da fazla” deyip avaz avaz bağırası geliyor: “Bu ülkeye kazandırılan üç paralık bir onurun faturası konulsa önümüze de, kessek sesimizi!”
Lozan’da sağlanan siyasi-ekonomik-hukuksal kazançlar sayesinde bu gün o koltukta oturulduğu nasl unutulur? Salt bunun için bari hakkı verileydi Lozan’ın!…
(Bitmedi. Bitecek gibi de değil. 3 gün sonra bölüm-2 gelecek)