“Bırakınız, bu gününüz geçmiş anılarla, geleceğiniz ise özlemle kucaklaşsın.” Halil Cibran
“Hayatımızda en yüce, en güçlü ve yararlı dayanağımız; ana, baba evinden kalma anılarımızdır.” Dostoyevski
***
En güzel anılarım, çocukluk yıllarıma dönüş oldu. Belki de çocukluk anıları çoğunlukla net değil, diye düşünülür. Yetişip akıl erdikten sonra, aradan yıllar geçince çoğu anıların bir başka tadı olur insanda! İşte o anılar, onlar ah onlar, sanki bu gün gibi geliyor bana… Çöreklenirler hem yüreğime hem de beynime…
***
Hatırlarım yıllar geçse de o çocukluğumun anılarını… Şu an gözümün önünden kısa metrajlı film örneği geçiyor capcanlı! Yıllar önce 7-8 yaşlarındaydım. Annem bana: “Hadi benim güzel kızım, kasaba git, bir kilo kıyma al da gel!” dedi. 5 lira verdi.
Annemin bana hep vermiş olduğu nasihatı vardı . “Elinde parayı sıkı tut!” diye. Bende biraz bu nasihatin dışına çıkarak evden kasaba gidene kadar parayı dörde katlayarak pratik kayık yaptım. Para küçücük oldu. Kasap dükkânına girdim.
Amca bana bir kilo az yağlı kıyma verir misin, dedim. Kasap Amca etin en güzel yerinden keserek makineye eti koyarken orada bir amca daha vardı. Sanırım onunla sıkı bir konuşmadaydılar!
Çekilen kıymayı kasap amca tartar ve eksik gelir biraz daha et atar makineye… O anda parayı da attı makineye! Evet, paranın üstünü bana verecek beklentisindeyim. Ne ki kıymayla atığını gördüm! Oralarda para aramaya koyuldu.
Şaşkınlıkla; amca amca, parayı makineye attınız! Boşa aramayın, dedim. Öfkelenerek:
“Kızım saçmalama, benimle alay mı ediyorsun. Makineye para mı atılır!” dedi.
Oysa Aristo (M.Ö.387-322): ”Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak, işte bu kolay değildir.” Demiyor mu?
Kasabın kızgınlığı yüzüne yansıdı ve makineyi durdurdu. Açtı, içindekileri çıkartı. Çok katlanmış kayık parayı da… Sonra bana dönerek:
“Kızım bu ne, sen bu parayı kayık mı yaptın?” Dedi. Kasap amca da yanındaki amca da gülmeye başladılar! İçimden çocukluk bu ya ne yapalım, dedim. Paramın üstünü ve kıymayı alarak eve döndüm.
O yıllarda evin en küçüğü olduğum için babam elimden tutar, birlikte giderdik bakkala, manava, kasaba, fırına… Hepsi de beni tanırlardı ve her şeyi çok çabuk öğrenmiştim. Çoğu zaman evin alış veriş işlerini ben yapardım. Meyveden sebzeye, iğneden ipliğe, manifaturadan tuhafiyeye, kumaştan da çok iyi anlarım.
Bu bir alışkanlık mı diyelim. Aynısını şimdilerde de ara sıra olsa da yaparım. Farkında olmadan o anı yaşarım!
***
Geçenlerde memlekete gittim. Yoldum oradan geçti. O kasabı yerinde bulamadım. Kapanmış ve yerine elektrikçi açılmış.
Anılar, görsel olarak kapansa da yüreklerde capcanlı yaşıyor!
Oktay Akbal’ın düşüncesiyle: “Zaman geçince geride kalanlar anı olurmuş. Anı yaşanan bir şeymiş. Birikir dururmuş kişinin belleğinde.” Benim ki öyle oldu. Anılar tomurcuğu, çiçeklendi gönlümde…
*