Bir iş yeri, kurucusu ve çalışanı ile beş kişiyi istihdam ediyor. Bu beş kişi o sayıda ailenin geçimi demektir. Bu tür iş yerlerinin kurucuları olan esnaflar toplumsal sınıfların arasının açılmamasını sağlar. Çünkü esnaf toplumun bu yönüyle sigortasıdır. Esnaf güçlüyse toplumda zengin ve fakir arasındaki açı daha fazla açılmaz. Böylece fakir dibe çökmez. Bu noktada esnafın güvenirliği devreye girer. Bilmezler ki, esnaf toplumun cevheridir. Her yerde ve her zaman değerlidir. Esnaf hareketlerinde dengeli, heyecanlı ve gururludur. Esnaf müşterilerini tanımaya çalışırken hep doğrulardan yanadır.
Genelde iş yerinin kurucusu ve yöneticisi; çocukluktan yetişme, konunun uzmanı, o işte kabiliyetli ve bilgisiyle donanımlıdır. Yaprakların hepsi yeşildir. Fakat meyveleri farklı renklidir. Yıllarını işine vermiş, konuyla ilgili işçiler yetiştirmiştir. İş kapasitesini artırarak geniş kitlelere yayılma fırsatı bulmuştur.
Esnaf işlevsellik yaratarak, ekonomik şartlara rağmen üretimini üst düzeylere çıkartır. Bu durumda dahi siyasilerin aldığı kararlar çarpıcıdır. Çünkü kararlar tüm esnafı işinden ve aşından edebilir.
Serbest piyasa ekonomisiyle çok uluslu şirketler ülkeyi iliklerine kadar sömürür. “Altta kalanın canı çıksın.” Anlayışıyla esnaf denilen orta sınıf aciz duruma düşerken sosyal yapıda ayrışma uçlarda seyreder. Zengin uçarken, fakir dibe vurur. Fakir artık ülkenin sosyal hayatından çekilir. Su içinde kuru toprağın bulunmaması gibi.
Yüzü kızarmış ve gözlerinden alev saçıyordu. Çalışanlarına bağırıyor ve işe gönderiyordu. Yorgun görünüyordu. Çay bardağı elinden düşmüyor, sigarayı parmakları arasında döndürüyor ve atıyordu. Hayat yolculuğu sıcak geçmiyordu. Önemli olma tutkusu sönmüştü. Sanki kaybolan ruhunu bedeni bulamıyordu.
Mağazanın kapısı kolay açılmıyor, diyordu.
Ateş paçayı sarmış ve kimseden de fayda yoktu. Hâliyle konuşmalarında kırıcı oluyordu. Baş ağrısı süreklilik kazanmıştı. İş için harcadığı parayı bankaya yatırsa bey gibi geçinir, “Düşünen adam” durumuna düşmezdi. Sistem gereği para kazanma adına rol yapsa durumu çok daha iyi olurdu. Senin neyine adamlara iş imkânı yaratmak ve devlete vergi vermek.
Senet, çek satamadım, ödeyemedim derdi olmazdı. Ayrıca sattığının da peşine gitmezdin. Hâl hatır sorsan bin ah işitiyordun. Derler ki, için dertliyse kaval nağme de çalsa kulağında çınlama sesi duyarsın.
Toplumda iş ahlâkı, ticari etik kalmamış yalakalık birim yapmıştır. “Baskın basanındır. Paran varsa konuşursun.” Anlayışı zaman içerisinde alışverişte etkin kılınmıştır. Daha da kötüsü esnaflar arasında bile yardımlaşma diye bir anlayış yürümemektedir. Göze batan çöp, battığı gibi kalmaktadır.
Esnaf sığ suda çırpınmaktadır. Çırpınan, güvenilir olan ve insanlara iş temin eden esnafa sahip çıkan olmamıştır. Çırpındıkça sağlığını, aile hayatını, eş ve dostunu kaybetmiştir. İyi olmak istese de sürüklendiği heyelanı durdurmak olağan dışıdır ve gerçekler çok çetindir.
Meyvede kurtçuk oluşmuş çürüme hızlanmıştır. Ülke çapında ciddi yıkımlar başlamıştır. İşlerin çürüğe gitmesiyle de ekonomide derin yaralar açılmıştır.
Kalp teklemede, tiroit bezi parmak sallamakta ve safra kesesi gizliden gizliye gözünü açmaktadır. Bunlara bağlı olarak ilaçlar liste yapılıp takip edilmekte ve uyku sorununa bağlı olarak başını yastıktan kaldıramama gündemdedir.
Kalp ve safra kesesi ameliyatları ve diğerleri için, doktor kontrolü. Böylece ilaçla uyanma ve ilaçla eve giriş ve de çıkışlar yaşanmakta. Böylece ilaçla danışma ve yaşama lüksüne sahip olma keyfiyeti başlamıştır. Esnaf dalgalarla gelen fırtınayla boğuşurken, alışveriş merkezleri denilen çok uluslu şirketlerin göbek attığı mekânlara verilen imtiyazlar sayesinde suyun dibini boylama korkusu kapısına dayanmıştır. Günün kapitülasyonları!
Dibe boylamada “Korkunun ecele faydası olmaz.” Prensibine göre düzenin sahiplerinin olaylar umurunda değildir.
Ticari yıllarımda kaybettiğime değil, sağlığımın dengesizliğine üzülüyorum. Ayrıca sıkıldığım bir şey daha var o da gençlik yıllarımdan beri aldığım içki ve sigara vücudumu perişan etmişte haberim olmamış. Bu ikili beni ve ben da onları sevdim. Beni bir türlü terk etmediler. İnsan sağlığının kıymetini geç de olsa anlıyor.
Can derdinde olan mağazanın sahibi ve yöneticisi çareyi çaresizlikte ararken, ensesinden başlayan teri mendili silemezken içeriye uzun boylu, kelli ferli birisi girer. Davranışıyla tam bir İstanbul beyefendisidir. Selam verir hâl hatır sorar ve oturur. Konuya doğrudan girmek ister.
“Mağazanızın kepengini satın almak istiyorum.” Der. Yüzünü ve ensesini terden kurtarmak isteyen mağaza sahibi, önce şaşırır, onu buyur eder ve hemen çay ısmarladıktan sonra nedenini sorar. “Nedeni kepenge çizilen karikatür.” Der. Kepenge çizilen bu karikatür uluslararası bir yarışmada birinci olur. Olayın heyecanlı tarafı bundan sonra gelir. Çünkü derece alan karikatür başka hiçbir yere çizilmemiş. Ayrıca çizen bir ay önce trafik kazasında hayatını kaybetmiş. Onun anısını yaşatmak için, uluslararası bir şirket bu kepengi satın almak ister.
Mağazanın sahibi bir an için tereddüt eder. Bu kadar olumsuzluktan sonra eline geçen fırsatı değerlendirmeliyim diye düşünür. Kendini toparlar ve beyefendiye; sanat ve sanatçıya sahip çıktığı için teşekkür eder. Sanatçı unutulmuş düşünceleri parlatır, gün yüzüne çıkarır, dedikten sonra kepengi satabileceğini söyler. Kepengi iyi bir paraya satarsa vergi ve bir kısım banka borçlarından kurtulurum der.
Yokluk davasına düşersen sevgi ve saygıyı da kaybedersin. Gözlerimi kapadım ve kurtuluş ümidim kalmadığını bildiğim hâlde bekledim. Yaz mevsiminde kürküm olsa ne yazar, diye düşündü.
Bir gülücükle çok şey anlatıyordum. Fakat o bir gülücük de bitti. Çoktan beri gülmeyi unuttum. Bir yerde oturup çay içemiyorum. Eve kapandım, teknik aletlerden bile zevk alamıyorum. “Yaşarken ölmek” buna denir işte.
Hasan TANRIVERDİ