Okula devamsızlık yapıyor, Her geçen gün çocukluğunu yaşamaya çalışıyordu. Dağınık ve derbeder bir hâli vardı. Sıkıntıya gelemiyordu. Saatin vurusu bile onu çileden çıkartmaya yetiyordu. Gittikçe evden ilgisini kesiyor, yollarda ve patikalarda sabahlıyordu.
Davranışları ailenin bağrına hançer gibi saplanıyor, ana ve baba çaresizliğe yenik düşüp ağlıyordu. Çocuklarını doktora götürmek için çırpınıyorlardı. Çocuğunu görüp sormaya kalktıklarında ise onda öfke öne çıkıyordu.
İlkokul üçüncü sınıfa kadar evden ayrılmayan çocuk; içler acısı hâlde, yaban köpeği gibi saldırıya hazır durumdaydı. Zayıflamış, gözleri fırlamış, yanakları çökmüştü.
Doktora götürememenin ezikliğini yaşayan aile, ona arkadaşlarıyla bir oyun düzenledi. Vilayete gidilecek ve askeri müze ve silahlar gezilip bilgi alınacak ve vatan müdafaasında ayakta kalmanın formülü öğrenilirken, doktordan ilaç yardımı alınacaktı. Böylece günlerce yorulmadan ayakta durabileceklerdi.
Müze ve silahlar gezildi ve görevliler, doktora gidip uykusuz ve yorulmamak için ilaç almalısınız dedi.
Doktorun yanına önce ağabeyleri girdi. Çıktığında elinde ilaç kutusu vardı. Doktor arkasından “Günde bir tane içersen yorulmaz ve günlerce savaşabilirsin.” dedi.
Sırayla doktora girip çıktılar. Çıkanın peşinden doktor, yollarda gece korkmadan düşman bekleyebilirsin gibi laflar ediyordu. Sonunda sıra doktordan kaçan çocuğa geldi. Doktor onun anlayacağı dilden konuşmaya başladığında çocuğun gözleri güldü ve yorulmayacağın dağ taş gezip düşmanı kovacağını söyledi.
Doktor, ona askeri elbise, bot ve silahı yarın evine getireceğim deyince çocuğun sevinci görülmeye değerdi. Yalnız ilaçlarını her gün alacaksın ve dediğimi tutacaksın, dedi. Doktorlar beynini bir yere çarptığını ve biraz hasar gördüğü kanaatine vardılar. İlaçlarını verdiler. Yarın evinize geliyoruz bizi bekle dediler.
Evde doktorları bekliyordu. Sakin ve sessizdi. Yüzüne kan gelmişti. Ana ve babasıyla dere üstüne gitmeyi konuştu. Babası doktorlar ne derse onu yapacağız dedi. Babasına baktı ve tamam dedi. Doktorlar elbise ve silahlarla geldiler. Çocuğun sevinci görülmeye değerdi. Yaşadıkları sinirsel depresyonunu aldı götürdü.
Doktor babasına birlikte İstanbul’a gideceğiz. Orada düşman kalelerini göreceğiz dedi. Babası durumu anladı ve hemen evet dedi. Bir gün sonra hazırlanıp İstanbul’un yolunu tuttular. Birlikte “Düşünen adam” heykeline doğru yürüdüler.
Heykele kadar sakinliğini sürdüren çocuk, heykeli gördüğünde yüzü sarardı ve ciddileşti. Sanki depresyon geçirdi. Düşünen adamın iç dünyasında eşsiz bir mana gizliydi. Hayallerine kapılmıştı. Çocuk heykele baktı ve doktora döndü; “Düşünen adamın nöbet süresi bitmişse nöbete talibim.” Dedi.
Herkes şok oldu. Bu cümleyi kurması beyin hasarına ilaçların etki edeceği doğrultusundaydı. Çocuğun konuşmaya devam etmesini beklediler.
Çocuk düşünen adam, ağaçlar arasında oksijene boğulmuş. Ne düşündüğü bilinmese de akıl sağlığının önemi ve korunması gerektiğini belirtti.
Hasan TANRIVERDİ