5G konusunu bir daha gündeme taşımak zorundayım; çünkü internette bir sürü kafa karıştırıcı ve hatta bilgi kirliliği var. Bazı insanlar çıkıp 5G’nin ne kadar iyi hızlı ve faydalı olduğunu iddia ediyorlar, 5G sisteminin çok daha hızlı çalışacağı kesindir. Fakat burada 5G’yi yere göğe sığdırmayan insanlar 5G’nin zararlarından bahsetmezler; çünkü onlar suç örgütü firmalar için çalışıyorlar.
Bu konunun daha iyi anlaşılması için bazı teknik ayrıntılara girmek gerek. Beşinci nesil dediğimiz mobil telefonların 2. nesil yani 2G’den 400.000 kat daha güçlü olacak ve mevcut 4G standardından 100 kat daha hızlı olacak, böylece her birimiz saniyede 2GB’den fazla veriyi hava dalgaları üzerinden avlayabiliriz. Ancak bu devasa artan veri miktarları bile mobil endüstrinin 5G ile teknolojik bir devrimi hedeflemesinin asıl nedeni değil. Hedeflerinden biri hayatın tüm alanlarını sayısallaştırmak ve elbette ki sanal, küresel, bulut, kablosuz içindeki tüm cihazları ağa bağlamak istiyor. İnsanoğlunun yeni bir ihtiyacı olduğu iddia edilen bu 5G’nin hedefi 60 yılda insanlığın %97’sini yok etmek ve kalan %3’ü köle olarak kullanmaktır. Siz buna inanırsınız ya da inanmazsınız fakat gerçek durum budur.
Bu yeni teknoloji daha önce hiç görmediğimiz kadar büyük bir alt yapı ile genişletilmesi gerekiyor, tahminlere göre şehirlerde her düzene bir anten takılacak ve kırsal alanlarda bile antenler yaklaşık her 200 metrede bir kurulacak. Uzun vadede kırsal kesimlerde yaşayan insanlarda şehirde yaşayanlar gibi internette tam olarak entegre edilecek.
Sokak lambaları, şehir levhaları, telefon direkleri, garaj çatıları, ev köşeleri, evdeki çamaşır makinesinden tutun bulaşık makinesine kadar çok daha küçük ancak etkisi büyük olan 5G antenlerle hemen hemen her yere monte edilecek. Buda planlanan genişleme yoğunluğu için çok önemli olduğu söyleniyor. Son derece yüksek radyasyona maruz kalmak nedeni ile mobil iletişim endüstrisi gelecekte yasal sınır değerlerinin gevşetilmesini istiyor. Türkiye’de yasal sınırlar hakkında hiç bir bilgiye sahip değilim, eğer gerekli bir sınırlama varsa TBMM’de yeni yasaların çıkması anlamına geliyor.
Bütün bilimsel araştırmalar şunu gösteriyor, 5G teknolojisinin milimetre dalgaları ağaç yapraklarını emiyor, diğer bir deyişle enerjileri tabakaya aktarır ve incelikle ısıtır, özellikle kurak bölgelerde yangınların daha sık alev almasına yol açacak, birçok bitki ve ağaç 5G radyasyonu ile daha fazla hasta olacak ve yaprakları solacak.
İnsanların yaprakları yok ancak derileri var. Vücudumuz merkezi bir organdır, bunu hafife alamayız. Bitki yaprağı gibi cildimizde neredeyse 5G’nin milimetre dalgaları tarafından tamamen emilir. 5Gnin sahtekâr lobicileri dünya sağlık örgütü WHO’yu kandırarak bunu bir avantaj olarak değerlendiriyor ve iddia ediyorlar ki radyasyonun dokulara ve kafaya derinlemesine nüfus etmediğinden beyinin ve önemli iç organların daha iyi korunduğunu, yani yasal limitleri gevşetmek için başka bir neden olduğunu savunuyorlar. Bu iddia ICNIRP (
https://www.icnirp.org/) adlı özel bir uzman komisyonunun tavsiyelerine dayanmaktadır. Mobil iletişim endüstrisindeki lobicilerden bir çoğu bu örgütün içinde oturmakta, çoğu ulusal mevzuatlara dahil ettiği sözde yasal limit değeri önerilerini savunmaktadır.
Şu anda mobil standart 5G için frekanslar açık arttırmaya çıkartılmıştır, hükümetimiz elektro manyetik radyasyonun insanlar üzerinde hangi zararı vereceğini açıklamıyor, risklere karşı uyarıcı çalışmalar yapılan araştırmalar dikkate alınmıyor.
Daha fazla anten, daha fazla yüksek frekanslar yeni mobil teknolojisinin 5G ile onlarca yıldır devam eden radyasyonlara bir yenisi daha eklenecek. İnsanlar gittikçe daha fazla elektro manyetik radyasyona maruz kalacak, WiFi, ev ağı, kulaklıklar, çocuk telefonları, arabalar, cep telefonları radyasyona maruz kalmayı daha da arttıracaktır, çünkü ne kadar veri iletilirse cihaz o kadar fazla yayılır.
Dünya sağlık örgütü WHO kanser araştırma ajansı yüksek frekanslı elektro manyetik radyasyonu özellikle de cep telefonlarını 8 yıl önce potansiyel kanserojen olarak açıkladı. İnsanlar yıllardır elektro manyetik radyasyona maruz kalıyor, ağrı ve uyku bozuklukları hakkında şikâyet ediyorlar, ancak son çalışmalar cep telefonu radyasyonunun yasal sınıra ulaşılmadan zarar görebileceğine dair yeni kanıtlar sunuyor; buda şu soruyu gündeme getiriyor bu sınırlar gerçekten nasıl yaratılmıştır ve bunları kim belirler?
İnsanlar her zaman ve her türlü elektromanyetik radyasyona maruz kalıyor fakat asıl önemli olan nokta yoğunluk arttıkça riskler artıyor, işte o yüzden 5G en tehlikelisidir.
David Carperter ABD Albany Üniversitesi Sağlık ve Çevre Enstitüsü Müdürü Sağlık Araştırmacısı elektromanyetik radyasyonun en önde gelenlerinden biridir, bu konuda şöyle diyor:
“Yaşamımızın doğal elektromanyetik varlıkları ile gelişti, ancak son bir kaç on yılda bizim maruz kaldığımız elektromanyetik radyasyonlar muazzam bir şekilde arttı, geçmişte insan elektromanyetik dalga kaynakları radyo ve televizyondu, bu gün her yerde WiFi, navigasyonlu arabalar ve herkesin telefonu var, 5G radyasyon konusunda en yüksek veriye sahiptir”
Carperter, yakın zamanda dünya standartlarında bir üne sahip olan biri. Dünyanın en büyük 2.tıbbi yayını olan LANCET’e yazdı. Bu yorumda elektromanyetik radyasyonun zararları etkilerini tespit etmek için uygulanabilir sınırlar yerine getirilmeden önce yapılmış bir dizi çalışma listelenmiştir. David Carperter yorumunda şöyle bir sonuca varıyor, elektrosmog denilen konuya acilen değinmek gerekiyor, bilimsel kanıtın ağırlığı kablosuz teknolojilerin şu anda izin verilen sınırlarda sağlık riski oluşturmadığı iddiasını ret etmektedir. Ayrıca bilim adamları şuna dikkat çekiyorlar, cep telefonu radyasyonunun biyolojik etkileri vücudun hasarlı DNA iyileştirmesini engeller ve hastalığa karşı daha dirençsiz hale getirir. Bu metabolik ve üreme işlevlerini derinden etkileyebilir.
Elektromanyetik ışınlar enerji iletir, radyasyon vücudumuza çarptığında bu enerji hücreler tarafından emilir. Elektromanyetik radyasyonunun enerji içeriği çok yüksekse bilim adamları iyonlaştırıcı radyasyondan bahseder, çünkü enerji atomları ve molekülleri değiştirmek için yeterli oluyor, bunu radyasyon biyoloğu Eric Van Rongen söylüyor.
İyonlaştırıcı radyasyonun DNA moleküllerimizin kromozomları parçalayabilir. Bu etki örneğin kanser gibi sağlık sorunlarına yol açabilir, bu tehlike röntgen ışınlarından çok enerjili elektromanyetik radyasyondan kaynaklanmaktadır, bununla birlikte WiFi veya cep telefonlarındaki elektrik hatları iyonize olmayan radyasyon denilen çok daha az enerji taşıyan radyasyon yayar. Nispeten az enerjiyi bu radyasyon için bile insan vücudunu potansiyel hasardan korumak için sınırlar vardır. Ancak bu sınırı nasıl ve kim belirler?
Burada söz konusu olan bizim vücudumuz ve sağlığımızdır, bu konuda ne devletler ne de hükümetler sağlığımızla ilgili zarar verebilecek kararları belirlemeye hakları yoktur. Hükümetimiz %100 zararsız teknoloji üretmek zorundadır, aksi takdirde kendi kendimize intihar etmek anlamına gelmektedir.
İnsanlarda iki ila dört milyon ter bezi vardır, bunlar cildimizin altındadır, 5G radyasyonu ile cildimizin altındaki ter bezi pişiriliyor. Bu kanıya Kudüs İbrani Üniversitesi Fizik Prof. Yuri Feldman yaptığı bir bilimsel çalışma sonucunda varmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti bu kadar hayati öneme sahip bir meseleyi nasıl körü körüne kabul eder? Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Mehmet Cahil TURHAN Mart ayında yaptığı açıklamada 5G’yi yere göğe sığdıramadı. 2020 de 5G’nin Türkiye de faaliyete geçeceğini bildirdi. Avrupa şuanda bu konuda resmen kaynıyor, aşağıda verdiğim bir kaynak Almanya’nın sesi radyosundan… Yazı o kadar uzun ve geniş ki burada hepsini verirsem iki gazete dolar. Hepsi de bilimsel çalışmanın sonucunda verilen kaynaklara dayanıyor, bu yazı çok güncel ve 18 Nisan’da yayınlanmıştır. Doğrusu çok şaşırdım, çünkü genelde Avrupa basını kendi halkına zararlı şeylerden kolay bahsetmez. Avrupa basını ve özellikle Alman basını Chemtrails’te olduğu gibi kendi halklarını Siyonist güçlerin planlarına teslim etmiş ve eğer böyle devam ederse yok olmaya mahkûm olacaktır. 5G şuanda Avrupa da bu kadar geniş tartışma konusu olduysa artık bardağı taşıran son damla misali isyan ediyorlar ve NAZİ-SİYONİST ölüm planlarına dur diyorlar.
1945’ten sonra istisnasız bütün bürokraside yetkili en üst makamlar ve parlamentolarda gizlenmiş Yahudi Siyonistler tarafından yönetilmektedir, bunlar çok kurnazca davranmaktadır. Bütün Avrupa ve özellikle Almanya’daki siyasi partiler ve bütün kamu kurum ve kuruluşların ve devletin üst düzey yetkilileri istisnasız CIA bağlantılıdır.
Ben bunlara Nazi-Siyonistleri diyorum, çoğu insanların bu konuda zerre kadar bilgisi bulunmamaktadır.
Almanya’da çok sinsi ve gizli bir faşizm bulunmaktadır, sistemi ciddi anlamda sorgulayanlara karşı korkunç iftira ve saldırılar olmaktadır. Bunların başında “Antisemit ve Komplo teorisi, psikopat” vs. gibi Kavramlarla insanların hayatını söndürmektedir, Almanya da ortalama her ay 10.000 kişiyi psikiyatrilere akıl sağlığını kaybetti diye sevk etmektedirler.
II. Dünya Savaşından sonra Almanya’nın ABD’nin uşak devleti olduğunu gizli bir belge ile kanıtlamıştır. 21.05.1949 da ABD ile Alman istihbaratı tarafından gizli bir anlaşma yapılmıştır, bu anlaşmanın geçerlilik süresi 31.12.2099 dur, bu bilgileri yazan ben değilim sadece alıntı aldım. Bu bilgileri veren ve hala hayatta olan 96 yaşında bir Alman generalidir, bu generalin ismi Gerhard-Helmut KOMOSA’dır.
Bu general aynı zamanda emekliye ayrılmadan önce Alman istihbarat ordusu şefliği yapmıştır. (Bundesamt für den Militärischen Abschirmdienst-MAD)
Alman istihbaratları (Bundesnachrichtendienst-BND ve Bundesamt für Verfassungsschutz) 2. Dünya Savaşından sonra CIA tarafından kuruldu. Bu istihbaratları CIA desteği ve inisiyatifi ile ölüm ve katliam konusunda en iyi istihbaratlardır, 1970’lerden 1990’lara kadar Almanya da hayali bir terör örgütü kurup ve sistemin içinde ne kadar vicdanlı insan varsa bir bir yok ettiler ve bunu RAF (KIZILORDU FRANKSİYONU) TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YAPTIĞINI SÖYLÜYORLARDI. Oysa öyle bir örgüt hiç olmamış, tamamen hayali bir üründen ibaretti. Sistemi sorgulayanların kendi ajanları tarafından yok edip daha sonra onları yalandan da olsa yakalayıp mahkemeye çıkartıyorlardı, bunun en bariz örneği “Bader Meinhof” dur.
Bütün gerçekleri yukarıda bahsettiğim gibi bu kitapta da görebilirsiniz. Bu kitabı yazanlar 3 kişi, daha önce Almanya’nın en önemli televizyon kanalında görevli olan gazetecilerdir. Ancak sistemi sorguladıkları için hepsi işten atılmıştır. Kitapta belirtilen katledilen kişilerin başında şu kişiler gelmektedir. ALFRED HERRHAUSEN Deutsche Bank yönetim kurulu üyesi ve sözcüsüdür. Detlev Karsten Rohwedder doğu batı Almanya birleştikten sonra kayyum kurulunun başkanıydı. Bu şahıslar ve bu şahıslar gibi onlarca dürüst insanlar kapitalizmde kendisini yenilemesini gerektiğinin savunmaktalardı. Hatta Alfred Herrhausen 3. dünya ülkelerinin borçlarının silinmesini talep ediyordu. Ancak Siyonist CIA sistemi buna tahammül etmedi ve onları ve onlar gibileri çeşitli entrikalarla yok edip, başkalarına çamur atıp o insanları ceza evlerine koyup hayatlarını söndürmüştür. Eski Alman başbakanı Helmut Schmidt ölmeden önce bir röportajında itiraf ediyor ve kendisinin de suça bulaştığını şöyle ifade ediyor. Almancası şu şekildedir. “Ich bin in Schuld verstrickt”
Bu örnekleri şunun için verdim; Nazi Siyonistler tarafından on yıllardan beri zihin kontrol yöntemiyle bu kadar aptallaştırılmış bir millet artık 5G ye karşı başkaldırıyor. Umarım ülkemizde de insanlar ayağa kalkar ve 5G ye dur derler.
Diğer Kaynaklar: