Siyah beyaz televizyonun önüne renkli cam takılınca daha net bir görüntü elde ediliyor. Bilgisini öğrenmiştik. Programların karşısında çivilendiğimiz için, fiziki olarak renkli camla destekli bir televizyon izlemek istemiştik.
Evimize istenmeyen bir misafir mi gelmişti. Vazgeçemeyeceğimiz yeni kültürel yapı mı oluşuyordu. Belki gerçek bir tutku değildi. Fakat varlığımızı ilgilendiren bir davranış, bir sevgi atmosferi yaratan kültürel yapı oluşuyordu. Alın yazısı mı? Değişecekti. “Gel demek kolay ama git demek güçtü.” İstenmeyen kültür bizi esir mi? Alacaktı. Kısır görüşlü köhne anlayışlar, insana çeşitli hayaller getirir.
Programları daha canlı izlemek için, ağabeyim televizyonun önüne mavi cam almıştı. Kardeşim de aynı düşünceyle yeşil renkli cam aldı. Bir an önce eve gidip yeşil camını takmak istedi. Bakıyor ki, televizyona mavi renkli cam takılı.
Ağabeyimi çağırıyor ve görüntünün güzelliğinden bahsediyor. Ağabeyim televizyonun başından ayrıldığında ise maviyi çıkarıp yeşil camı takıyor. Ağabeyimi çağırıyor ve oyuncuları yapılan çekimi konuşuyor. Televizyonun daha net olduğunu söylüyor. Ağabeyim kalktığında yine maviyi takıyor ve konuşuyorlar.
Konuşmalarda ağabeyimin hiçbir tepki vermemesi camların renklerinin farkında olmadığını gösteriyor. Programlar kısır bir döngü de olsa kabul etmek lazım ilgi çekiyor. Bu ilgiye kapılan kişinin düşüncesi silinip olayın içine bilinçsizce çekiliyor. Çekerken de televizyon karşısında aldığın mavi camın farkında değilsin. Bunu işe bakış olarak da düşünebilirsin. Televizyon insanı oyalayan, hayatın gerçeklerini gizleyen ve uyutan bir eğlence kutusu.
Televizyon program gereği insan ve doğa ilişkisi yaratmak. İnsanları uyutmak ve bağımlı hâle getirmek. Yeni ihtiyaçlar yaratıp şartlandırmak. Kendilerini düşünmekten vazgeçen bir toplum organize etmek. Tortulaşmış bir kültürel yapıyla bakar kör toplum oluşturmak.
Uykudan uyanır gibi, televizyonun başından kalktığında görmesini bilmeyen, zekasını kullanmayan bir varlık olup çıkıyorsun. Çevrenin etkisini kabul ediyorsun. Çünkü çevreni düzeltmeye yeni bilgiler öğrenip uygulamaya gücün yetmiyor.
Televizyonun önü mavi veya yeşil renkli olsa da nereden anlayacaksın. Programın içine çekilmiş kaybolmuş gitmişsin. Uyandığında ise görevinden kaçıp televizyona sığınıyorsun. Fakat Bilgi öğrendiğini zannederken, sahte bir yaşantı sunulduğunu algılayamıyorsun. Algılasan da “Acı patlıcanı kırağı çalmaz.” Diyorsun. Bu durumda algı gücünü kaybediyor ve düzenli bir hayatla tanıştığını sanıyorsun. Çünkü iş yerinde çalışırken, öğle tatilinde televizyonun programı konuşuluyor. Böyle bir ortak kültürel yapıya katılmazsan başarısızsın. Hayattan ders almıyorsun. Kültürsüzlüğü aşılayan yoğun bir sise kapıldın demektir.
Televizyon denilen teknik cihazın programlarını yapanların boyunduruğuna girdin, kurtulman kolay olmayacaktır. Sen kanatsız kuş hâline getirildin. Sığ sularda avlanmaya çalışıyorsun.
Televizyonun renkli camını mavi ve yeşile çevirip ağabeyime sunmamızı fark etmiyor. Programı övüyoruz ki, ilgisini cama çekelim. Yine anlamıyor. Bu durumda mücadeleyi bıraktık. Renkli camların ikisini de televizyonun önüne getirdik. Hangisini aldığını sorduk. Ağabeyim gülmeye başladı.
Camları mavi veya yeşil fark etmedim. Programlara o derece daldım ki, kendimi soyutlayamadım. Öğrencinin televizyonun başından ayrılıp da ders çalışması biraz imkânsız görünüyor.” Dedi.
İnsanlar kültürünü benimseyecek ve ısmarlama kültürlere kulak asmayacak. Ismarlama kültüre kulak asacak olursa, toplumun doğa ile arası açılır ve değerlerini bir daha toparlayamaz.
Günün şartlarına göre camların renkli olmasından bugün nerelere geldik siz düşünün.
Hasan TANRIVERDİ