“Cevap, ayna tutmaktır” derdi ninem… Ve eklerdi:
“Varsa cevabın, olmasın bahanen… Yok adamdan saymayacaksan, bırak boş kalsın cevap hanen”
O da “Söze bakarım söz mü… Söyleyene bakarım adam mı!…” diyen
bir Mevlana teşhisi oluşturmuştu kendince::
“Adam” değilse sözün sahibi, söylediğinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktu onun için…
Amma velakin; ya adam, söylediğiyle kendisini adamdan saydırdığı kanısındaysa ve sahibinin sesi edasıyla veryansın ediyorsa…
İşte o zaman ağzını “dibi” gibi tutmasını da öğreteceksin!…
*
Ardıç. Bilir misiniz? Bir kuş türü vardır, zerrecik beyinli… Bir de ağaç türü vardır : Odun.
Kurumuşu tın tın.
Tam da sıfatıyla müsemma(örtüşen) birine dair bu sözlerimiz…
Yazar(mış!). Köşesi varmış, karanlıkların efendisi Sabah’ta.
Adı sahibine tabidir derdi ninem… Hem kuş yönüyle… Hem de tın tınn odun haliyle…
Ardıç kuşu, ardıç ağacının tohumlarını yutar ve bu tohumu b.okunda besler.…
Bokunda boncuk besledim zannetmesi bu yüzdendir.
Siz sanmasanız da o, kendisinin kaleminden kan damlayan adam sanır. Oysa ya küfürdür ya salvodur, ya da yalakalık salyasıdır kaleminden dökülen.
“Sahibinin sesi” marka.
Doğanın kendi döngüsü içinde normaldir bu oluşum. Ancak birilerine kul olmakla doyacaktır o zerrecik beyin.
Bu doğaldır da; yadırganır” olan durum; kocaman bir kafanın, yaptıklarını“hüner” diye ortaya koyuyor olmasındadır.
“Koca kafa içi boş, tut kulağından çifte koş!” derdi ninem böyleleri için.
O kocaman kafada kuş kadarcık beyin varsa, başka çeşitten bir algı beklemek saflık olmaz mıydı zaten?..
Doğada bir karışıklık olmuş zannımda… Oyla türemiş Ardıç. Belirsiz bir türden “mutasyon”la yepyeni biri doğmuş. Adı Ardıç konmuş… Ucube!.
Kuş kadarcık akıl, manda kadar dil…
*
Sayın İmamoğlu’nun mal varlığını kamuoyuna açıklamasını güya ti’ye alıp dalga geçmekte o mutasyon Ardıç. Kuş bokunda beslenip mutasyonla türemişliğini birileri yeniden hatırlatmalı ona.
İmamoğlu’na oy verenlere “MAL” demiş
Oysa o zerrecik beyninde, alınıp satılabilen her türlü eşyanın ve büyükbaş kasaplıkların (kiralık kalemler dahil) tümün ticarette “mal” denildiğini tutabilmiş olsaydı, en çok kendisine yakışan o sıfatı kimseciklere bırakmazdı.
İster istemez aklına takılıyor insanın:
Valisini korumak adına savcıların “ALAYINI” göreve çağırıp İmamoğlu’nun ÖNÜNÜ KESTİRMEK isteyenler, bir kerecik olsun bu (KUŞLARI ve ……) mübaşire bari teslim etseler…
İllet, zillet, müsvedde, hain, terörist…ve yüzlercesi… Hakaretten sayılmayıp ve dahi layık görülürken “MAL” peşine düşüp KUŞ mu kovalasalar ODUN mu toplasalardı… Değil mi yani?
*
Ammaaa!… İzin verin de diyelim: Taşları bağlayıp da olur olmaz biçimde salarsanız böylelerini medyaya, vallahi de billahi de yarın ilk hedefinde sizler olursunuz… İlk onlar terk eder fareler misali batan gemiyi. Ve de yakındır!… Bizden söylemesi…
*
Ardıç kuşuna biz cevabımızı veririz… O fasılda beis yok!… O kadarcık ferasetimiz var şükür. Zira biz kime oy vereceğimize karar verirken “kulluğun gereğini yerine getirmek adına MAL olmayı” aklımızın ucundan bile geçirmeyiz.
Zira bizler bokunda boncuk arayanlardan değiliz… Ekmeğimizi de birilerinin boynumuza taktığı torbadan temin edenlerden değiliz. Tasmalı da olmadık hiç. “MALLIĞA” özenip yular da takmadık hiç…
Cevabımızdan bir “Adam yerine konulmuş payesi” çıkarmaya kalkmasın hiç kimse. Yaptığımız, “MALLIĞIN” özsahibine iadesidir sadece.
Dilerseniz, Hiciv Ustası Nef’i versin cevabı:
Tahir Efendi bana kelp demiş. // İltifatı bu sözde zahirdir,
Maliki mezhebim benim zira // İtikadımca kelp Tahir’dir.
* (Kelp: Köpek)
Yani… İşin özü, Mutasyon Ardıç bize MAL demiş… İşin aslı MAL Ardıç’tır.
*
Ardıç Kuşu dönmüş bize MAL demiş…
Aslında bu sözde iltifat vardır.
Zira; Tırnak, toynak, ayak bacak sayısına bakmadan
İnancımız budur; biz malları severiz…
Lakin!…
Tasmalıysa boyun… Yularlıysa baş…
Semtimize uğramasın arkadaş…
Yoksa sözünde bir gerçek… Ne de dilinde bir hikmet…
MAL diye biz onları biliriz
Koymayız adam yerine,
Sözlerine kahkahayla güler geçeriz.