Betonlu binalar yıkıldığında arkasında bir yığın enkaz bırakırken hammaddesi ağaç olan yapılaşmalar arkasında tek bir geri dönüşümsüz enkaz bırakmamaktadır. Ayrıca betonla yapılan bütün ev ve binalar kimyasallarla doludur, ondan dolayıdır ki kocaman binalar alev aldığında itfaiye zamanında yetişemezse kısa bir sürede kül olur ve çevreye de tarifi imkânsız zararlar verir.
Bütün Türkiye resmen beton mezarlığına çevrilmiştir, gerçek anlamda şehircilik ve estetik diye birşey yoktur; her önüne gelen müteahhit ve emlakçı olabiliyor. İstisnalar dışında Osmanlı mimarisiyle o harika, güzel ve zevkli yapılar katledilmiştir.
Çevre kirliliği almış başını gidiyor.
Cumhurbaşkanımız her fırsatta milyarlarca fidan diktirdiğini söylüyor, bu çok güzel ancak çevreyi temiz tutmak sadece fidan dikmek ve yeşil alanlar yapmakla olmuyor. Şehrin caddelerinde araçlar geçerken toz ve duman oluyorsa, bu toz ve dumanlar insanların uzun vadeli ağır hastalanması için kâfi oluyor. Çevre kirliliği vücuttaki biriken kimyasala sebep oluyor, buna kimyasal ilaçları ve manyetik dalgalarla (WI-FI, cep telefonları, iPhon vs.) her türlü radyasyonları da eklersek Türkiye uçurumun ucundadır; ama artık çok iyi sağlık sistemimiz ve tam teşekküllü hastanelerimiz vardır deyip kendimizi avutmayalım. Önemli olan insanların hastalanmadan önce hastalık sebebi olan sorunları ortadan kaldırmaktır ve önleyici tedbirler almaktır. Ancak biz böyle sağlıklı nesiller yetiştirebiliriz.
Bir annenin çocuğunu anne sütüyle beslemesi kadar doğal bir şey olamaz, eğer anne sağlıklı beslenmiyorsa çocuğuna anne sütü zararlı olabiliyor, anne sürekli çevre kirliliği içinde yaşıyorsa gerekli vitamin ve besinleri alamıyorsa ne onun sağlıklı yaşaması mümkündür ne de çocuğun sağlıklı gelişmesi mümkün olabilir.
Halâ ülkemizde her türlü meyve ve sebzelere ilaçlama yapılıyor, peki ama neden? Bunun izahını yapan yoktur, bu sadece batılı yamyamlara yarıyor, bir taş ile bir kaç kuş vuruyorlar, hem bizi çok ağır hasta yapıp ömür boyu ilaç bağımlısı yapıyorlar hem de sırtımızdan para kazanıyorlar. Burada özellikle ziraatta kullanılan maddelerin başında glifosat (Glyphosat) geliyor. Gelişmiş her insanın vücudunda 80 ila 120 civarında kimyasal madde vardır ancak bunların içinde en zararlıları ve kanser sebebi olabilen maddeler belki 20’yi geçmez. İşte onu da bize glifosat ve Chemtrails yolu ile veriyorlar, glifosat sözde ilaç olarak ziraatta kullanılıyor Chemtrails ise uçaklarla havadan püskürtüyorlar.
Yıllar önce bir televizyon Monsanto firmasının temsilcisiyle röportaj yapıyor, gazeteci soruyor glifosat insan sağlığına zararlı mıdır? Monsanto temsilcisi hayır kesinlikle zararlı değildir diyor.
Gazeteci tekrar soruyor peki glifosat içilir mi? Monsanto temsilcisi herkes rahatlıkla glifosat içebilir diye cevap veriyor. Bu arada gazeteci biz bir şişe glifosat getirdik siz kameranın önünde içer misiniz? O anda Monsanto temsilcisi şaşkınlığa uğruyor ve gazeteciye ağır küfürler ederek televizyon röportajını terk ediyor. Aşağıda kaynak olarak vereceğim o sahneyi görebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=ovKw6YjqSfM
Bursa Büyükşehir belediyesi sıcak havalardan dolayı hergün aynı kimyasalı bütün şehir ve ilçelerde sinekleri öldürmek bahanesiyle arabayla püskürtüyor, bunu neden sorgulamıyoruz? Yazın sıcak geçen bütün şehirlerde aynı manzarayla karşılaşmak mümkündür.
Hayvanları ve bitkileri öldüren zehir insanları öldürmez mi?
Bu sistem kara propaganda yaparak beyin yıkama makinesi gibi çalışıyor. Glifosatın zararları hakkında Türkçe doğru dürüst bir bilgiye rastlamadım, sadece kafa karıştıran bir bilgi kirliliği mevcuttur. Bir başka yazımda bu konuya daha detaylı değineceğim. Küba’ya karşı yapılan ambargodan dolayı glifosat on yıllarca satılmadı, Küba devleti bundan dolayı daha sağlıklı yöntemler buldu ve uyguladı. Türkiye neden bundan faydalanmıyor? Devlet Sorarsa gerekeni anlatırım.
Böyle bir giriş yaptıktan sonra esas konumuza geçmek istiyorum
Bu yazıda %100 ağaçtan konutlarda yaşamanın ne kadar önemli ve sağlıklı olduğunu anlatmak istiyorum. Türkiye’de ahşap kavramı çok yaygındır, ancak ahşap evler toplumda ateş tuttuğunda çabuk yanar kül olur diye güvenilmediği bilinir, bundan dolayı çok rağbet görmez. Ben size gerçeğin öyle olmadığını, eğer ağacı bilinçli kullanmasını bilirsek hem biz hem de gelecek nesillerimizin bin yıllar dahi ağaçlı evlerde çok sağlıklı ve kaliteli yaşayabileceklerini kanıtlayabilirim. Bu fikrim Avusturyalı yazar Erwin Thoma’nın doğa ile ilgili altı kitabı okumanın neticesinde ortaya çıkmıştır. Sayın Thoma orman bilimi ile ilgilenmektedir, doğayı en ince ayrıntısına kadar incelemiş ve bu konuda uzmanlaşmıştır. Sayın Thoma şuana kadar Dünyada yaklaşık 300 otel ve evi %100 ağaçtan yapmıştır, yapmış olduğu projeleri ay ağacı ile yapmaktadır. Buna Almancada “Mond Holz” denilmektedir. Sayın Thoma bu projeye başlamadan önce ay ağacından yapılan konut ve otellerde sağlıklı yaşam seviyesinin yüksek olduğunu Graz üniversitesinde bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Biraz açmak gerekirse üniversitenin belirlediği alanda beton ve ağaçtan olmak üzere evler yapılmıştır, gönüllü insan toplulukları 3 ay süre ile bir fiil denek olarak projede bulunmuşlardır. Araştırmanın sonuçlarına göre ağaçlı evde yaşayanlar her gece kalp atışı beton evlerde yaşayanlara nazaran 3.500 defa daha az olduğu tespit edilmiş ve kalbin ağaç evde kendini yormadığını ispatlanmıştır. Ay ağacının 17,6 cm kalınlığından itibaren 1000 derece de ateşin tutuşmadığı ispatlanmıştır. Depreme de son derece dayanıklıdır. Ülkemizin deprem kuşağında olması bakımından böyle bir projenin uygulanması tam isabet olacaktır.
Geçen sene Ekim ayında hanımımla birlikte Almanya’nın Bavyera eyaleti ve Avusturya’ya giderek orada yapılan %100 ağaçtan otellerde konakladık. Biz ağaçlı veya ahşaptan yapılan evlerin kesinlikle geleceğin en huzurlu ve en güvenilir konutlar olduğu kanısına vardık.
Ay ağacının özelliklerinden kısaca bahsetmek gerekirse çürümez, küflenmez ve bu ağaç her sene belirli aylarda ve günlerde kesilmektedir. Bu sebepten ötürüdür ki ağacın ismi Almancada Mond Holz olup Türkçe’mize ay ağacı olarak tercüme edebiliriz. Sayın Thoma yaptığı bütün konut ve otellere 50 sene garanti vermektedir. Siz hiç Betonlu evlere 20-30-40 yıl garanti verildiğini duydunuz mu?
Erwin Thoma’nın kitapları özellikle Japonya’da yok satmaktadır, Avusturya-Japonya büyükelçisi Erwin Thoma’nın kitaplarını okuduktan sonra en önemli kitaplarını Japoncaya tercüme edilmesi konusunda çalışma başlatmıştır. Bu bilgiye istinaden Erwin Thoma Japonya’ya davet edilmiş, bir ok seminer verdikten sonra ve Japonya’da sayısız ahşaptan ev yapmıştır. Yapılan bütün konut ve oteller %100 ağaçtan ve çivisi yapılmıştır.
Kısa özetle proje şu şekildedir. Mimar projeyi çizer, Sayın Thoma’nın fabrikasına gönderir, fabrikada bütün projeler son teknoloji makinelerle hazırlanır, daha sonra çeşitli ulaşım yollarıyla ulaştırılır. Bu proje kapsamında ev veya otel yapmak isteyen sadece zemin ve kanalizasyon çalışması için inşaat şirketine başvurur, bunun haricinde kesinlikle en ufak çiviye ihtiyaç duyulmamaktadır. Ayrıca bu yapılan evler güneş enerjisi ile dışarıya bağlı kalmadan mükemmel bir statüye kavuşturulur.
Ay ağacı Türkiye’de de bilinmektedir, Bursa’nın köylerinde nesilden nesile ağaçların yılda hangi ay ve günlerde kesileceğini bilen bir ok insan vardır. Çepni köyünde bu ağaca “Ayın eskisi” deniliyor. Bin yıllardan beri yaygın olan bir bilgi maalesef bu gün gereği gibi değerlendirilmiyor.
2000 yıl boyunca ayakta kalan Asya ahşap tapınaklarını düşünün, sanatsal olarak Budist rahipler tarafından güçlü ağaç gövdelerinin üzerine ve ağaçlardan inşa edilen bu insan anıtları ağaçlarda saklı olan bütün olanakları ortaya koyuyor.
Roma imparatorluğu bugüne dek verilen bütün bilgiler ayın batması ile ağaç kesilir, Romalılar da bu ağaçtan faydalanmıştır ve hatta gemilerini bu ağaçtan yapmışlardır.
Üç neden bu ağacın bu kadar uzun vadeli ayakta kalmasını sağlıyor.
1- Tam yetişmiş olması.
2- Ağacın zamanında kesilmesi
3- Doğru depolanması, kurutulması, işletilmesi
Zürich Teknik Üniversitesi Erwin Thoma’dan aldığı bilgiye dayanarak, Prof. Ernst Zürcher öncülüğünde bilimsel bir çalışma yapar, yapılan çalışma zaman ritimleri ve genel olarak bitkiler arasındaki ilişkilerin araştırılmasıyla ilgiliydi, bu bağlamda fasulyenin sudaki şişme davranışının her zaman aynı olmadığı ayın ritmi ile dalgalandığı görülmüştür. Ayın seviyesi arttıkça fasulye suyu emer ve ayın seviyesi düşünce çok daha az su emer. Ay evrelerinin ritmine bağlı olarak çeşitli ağaç ve bitki tohumlarının çimlenmesi incelenmiştir, araştırmanın devamında şu gerçek ortaya çıkmıştır. Ayın seviyesi arttıkça ağacın sapları kalınlaşır, ayın seviyesi indiğinde ağacın sapı tekrar incelir. Ağaç ayın batması ile birlikte hasat yapıldığında içinde daha çok su bulunmaktadır, bu kurutma işleminin daha güçlü olduğu anlamına gelir ve ağaç yoğunlaşarak basınca daha dayanıklı hale gelir; böylelikle bu ağaç istilacı mantarlara, böceklere ve ateşe karşı dayanıklı olur.
Eğer istenilirse hükümetimiz bu konuya el atar ve bugünden itibaren betonlu ve zehirli konutların yerine bu olağan üstü sağlıklı ve kaliteli ağaçlı evlerden faydalanabilir, hatta hükümetin bu konudaki kararında beklemeye gerek yoktur, Ankara bu meseleyi anlayana kadar çok zaman geçer. Belediyeler öz iradelerini kullanarak bu konuya adım atabilirler, geleceği son derece parlak olan bir sektör ve işverenler için cazip olabilir.
Bu konuda iş yapmak isteyene her türlü yardımı sunmaya hazırım, Bursa Büyükşehir Belediyesi böylesi güzel bir projeye öncülük yapabilir, belediye başkanımız Alinur AKTAŞ kardeşimin dikkatine…
https://www.youtube.com/watch?v=P3ihAU-3EoE