Bugün 24 Nisan, 24 Nisan günleri ABD Başkanları 1915 Ermeni meselesi ile ilgili açıklamada bulunurlar. Biz de haftalarca, “Acaba bu sefer soykırım diyecekler mi?” diye endişeyle bekliyoruz. Dün de Trump’ın soykırım değil de “Büyük felaket” dediğine sevinenler vardı.
Batılı devletler bu konuda da öteden beri adaletten, objektiflikten uzak, Ermenileri kayıran bir tutuma sahip olmuşlardır. Kendi arşivlerine bakmaya cesaret edemeyen devletler, Türkiye karşıtlığının vermiş olduğu pervasızlıkla Türkiye’yi (Osmanlı’yı) soykırım ile suçluyorlar.
Bu meseleler ancak tarihi kayıtlarla, arşivlerle açıklığa kavuşturulur ve çözülür. Türkiye baştan beri arşivleri açma teklifinde bulur ama muhataplar bu konuda bir tek arşivi dahi açmaya yanaşmıyor. Belli ki iddialarını doğrulayacak bir belgeye sahip değiller.
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha “Gelin arşivleri açın, bakın biz arşivlerimizi açtık, üçüncü ülkelerde varsa onlar da açsın. Tarihçiler gelsin çalışsın. Sonra siyasetçiler olarak bizler konuşalım. Gerçeği bulmak isteyen herkese arşivlerimizin kapıları sonuna kadar açıktır. Ermeni meselesini kaşıyan hiçbir grup ve devlet iddialarını arşivleriyle ispat edememişlerdir” diyerek bu konudaki en sahici ve en samimi adımı atmıştır.
Peki, işin aslı ne?
Balkan Harbi başlamadan önce Osmanlı’nın Avrupa ile ilişkileri siyasi basiretsizliklere kurban edilmişti.
Beş cephede aynı anda savaşan Osmanlı, Abdulhamid Han döneminde başarıyla yürüyen, “Batılı devletlerin kendi aralarındaki çekişmelerinden yararlanma” siyasetini bu süreçte değerlendiremeyince savaşlarda büyük kayıplar verdi.
Osmanlı, 1. Dünya Savaşı öncesi İngiliz ve Fransızlara ittifak teklifinde bulunmuş olsa da bu iki devlet Osmanlı’nın içinde bulunduğu ağır durumu kendilerine yük gördükleri için teklifi kabule yanaşmadılar. Hatta İngilizler bu teklife cevap dahi verme gereği duymadı ve devletlerarası ticaret kurallarını hiçe sayarak parasını ödediğimiz gemilere el koymuştu.
Mesele uzun, Osmanlı’nın Almanların yanında savaşa katıldığı kabul edildi. Bunu fırsat bilen Ruslar önce Karadeniz Kıyılarını top atışlarıyla felce uğratıp sivillere büyük zararlar verdi.[1] Sonra Osmanlı’nın dikkatini Doğu’ya çekerek Batı Cephesinde Almanlara geçebilecek üstünlüğün önüne geçmek için Kuzey Doğu’dan sınırlarımızdan içeri girerek şehirleri, köyleri işgale başladı.
Balkanlar’da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında tampon muhtar devletler ortaya çıkınca, Çarlık Rusya Osmanlı’nın Doğu ve Kuzeydoğu’sunda da benzeri tampon bölge/devletler oluşturmak için harekete geçti ve bu plan için en uygun yöntem Ermenilerin kışkırtılmasıydı.[2]
Kafkas Ermenileri ile başı derde girdiği her dönem Osmanlı’dan yardım isteyen Çarlık, bu süreçte Osmanlı’ya karşı Ermenileri isyana teşvik etmiştir. Rusya, zindan cezasına çarptırdığı Ermeni ihtilalcileri Osmanlı’ya karşı isyan çıkarmak şartıyla serbest bırakmıştır.
İşin daha garip tarafı, Ruslar aynı zamanda Bölgedeki Kürt aşiretleri de Ermenilere karşı kışkırtmıştır. Dahası, Kürt aşiretleri Ermenilerin mallarını yağmalamak için teşvik eden de Ruslar’dı.[3]
Daha sonra Doğu illerimizi işgale başlayan Rusların sınırsız desteğini alan Ermeniler Müslüman köylerde çocuk, kadın, yaşlı demeden en acımasız yöntemlerle herkesi katletti. Böylece Almanların Osmanlıya dayattıkları plan suya düştü.[4]
SARIKAMIŞ VE ERMENİLER
Sarıkamış Harekâtı ile Doğu Anadolu Rusların kontrolüne girdi. Uzun süredir hazırlıklarını yapmakta olan Komitacı Ermeniler 13 Mayıs 1915’te Rus kuvvetleri ile iş birliği yaparak Erzurum, Van, Muş ve Bitlis’e girdi. Savaş süresince Ermenilerin Ruslara verdikleri destek karşılığında Ruslar bu vilayetleri Ermenilere bıraktı. Bu vilayetleri alan ve Ruslarla iş birliği yapan Ermeni komitacılar bölge halkına karşı acımasız katliamları arttırdı. Mesela Van’da kayıklarla taşınıp Göl’de dökülen çocuk, kadın demeden öldürülen Müslüman sayısı binlerle ifade edilir.
Ruslar savaş süresince Bölgede Ermeni Komitacılara yetecek kadar silah depolamıştı. Bütün bölgede isyan hazırlıkları tertipleyen Komitacılar silahları dağıtıp köy köy, mezra mezra katliamlara başladılar. Doğu Anadolu tahminlerin çok ötesinde tahrip edildi.
Aslında Osmanlı, daha 1. Dünya Savaşı başlarında Ermenilerin Ruslara destek vereceklerini bildiği için Doğu Bölgesinde yaşayan Ermenilerin büyük bir kısmını tedbir amacıyla Suriye’ye nakletmeye başlamıştı. Bu süreçte mevsim koşullarının elverişsizliği dolayısıyla nakledilen Ermenilerin bir kısmı yolculuk esnasında geçirdikleri hastalıktan dolayı hayatını kaybediyor.[5]
Bölgede kalan Ermeniler bir yandan Rus ve diğer İtilaf Devletleri lehine casusluk faaliyetleri yürütürken[6], öbür yandan da komitacılarla beraber çalışarak Rusların kendilerine sunduğu territoric avantajı Bağımsız Ermenistan’a dönüştürmeye çalıştılar. Bunun üzerine İstanbul hükümeti duruma müdahalede geciktiğini görüp Doğu’ya asker sevk ederek Ermenileri durdurmayı kararlaştırdı. Lakin o sürede bölge halkı kendini savunmaktan mahrum olduğu için Ermenilerin pervasızlığı gittikçe artıyordu, canını kurtarabilen Müslüman halk diğer illere sığınıyordu. Sadece 1916 yılı başlarında Diyarbakır’a sığınan Müslüman muhacir sayısı 84 bini bulmuştu.[7] Osmanlı bu süreçte silahlı kuvvetleri ile bölgede olaylara müdahale ederek Ermenilerin katliamlarına karşı koydu.
Bu süre içinde yaşanan karşılıklı öldürmelere/mukatele Ermenilerin “jenosit/soykırım” demelerinin haklı bir yönü bulunmamakta, iddiaların gerçek dışı bilgi ve belgelere dayandığı aşikârdır. Bu konuda referans kabul edilen Fransız yazar Kirkor (Grigor) Zohrad’ın İstanbullu bir Ermeni olduğunu ve vesikalarının güvenli olmadığını Arnold Toynbee ortaya çıkarmıştı.
DÖNEMİN ERMENİ NÜFUSU MESELEYİ ÇÖZMEYE YARDIMCI OLUR
Bir kere Ermenilere uygulandığı iddia edilen soykırımın nüfus/sayı konusunda ciddi çelişkiler barındırıyor. Bu yüzden olsa gerek, Türkiye’nin bütün çağrılarına rağmen Ermenistan, Rusya, İngiltere, Fransa, Amerika ellerinde bulunan o döneme ait arşivlerini açmıyor. Zira hakikat ortaya çıkınca, bir asırdır Demokles’in Kılıcı misali Türkiye’nin kafasında tuttukları “Ermeni Soykırımı” tezi, şantajı ve tehdidinin temelsiz olduğu görülecektir.
Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Ermenilerin nüfusu doğru tespit edilirse öldürülen Ermeni sayısı ile ilgili tartışmaların daha sağlıklı bir zeminde ele alınması mümkün olacaktır. Bu konuda hem Osmanlı hükümeti hem İngiliz hem de Rusların yapmış oldukları nüfus sayımı esas alınmalıdır.
Bakınız,
Ermeni Patrik Berlin Konferansı’na “Doğu illerinde 2 milyon 400 bin Ermeni yaşıyor” bilgisini gönderiyor. İngiliz hükümetinin yapmış olduğu nüfus sayımında ise adı geçen altı ildeki Osmanlı teb’ası Ermeni nüfusunu “en fazla 1 milyon 400 bin” kişi olarak tespit ediyor. Bunun üzerine İngiltere Ermeni Patriğe aradaki bu 1 milyonluk farkı soruyor. Ermeni Patriğin verdiği cevap, “Çünkü biz bazı illerdeki Ermenileri iki kere saydık” oluyor. Devamında ise, “Biz Müslüman nüfusu sayarken de göçebe olan Müslümanları ‘Müslüman nüfusunun toplamına’ dahil etmedik” diyor Patrik. Zaten Sultan Abdulhamid de altı vilayette yaptığı nüfus sayımında bu illerde yaşayan Ermeni nüfusunun 1 milyon 200 bin olduğunu tespit ediyor.
Woodrow Wilson Amerika’sı, Çarlık Rusya ve Avrupa Devletleri’nin Bağımsız Ermenistan’ı kurmak istedikleri ve 4,5 milyon Müslüman’ın yaşadığı bölgede (Vilayet-i Sitte), -üstelik- dağınık olarak 1,2 milyon Ermeni yaşıyordu.[8]
Şimdi sormanın zamanı:
Avrupa bu bilgi ve belgelere sahip olduğu için mi arşivlerini açmaya yanaşmıyor? Türkiye’ye şantaj olarak kullandıkları “Ermeni Soykırımı” ile ilgili Türk tarafının, “arşivlerimizi açalım” çağrılarına cevap vermemeleri bu anlamda oldukça manidardır.
ABD ve Avrupa ile karşılıklı olarak arşivleri açıp tarihçi, sosyal bilimci ve ilgili diğer alanlardaki bilim adamlarından oluşan heyetlerin bu arşivler üzerinde yapacakları çalışma ile Ermenilerle girişilen mukatele öncesi yaklaşık 1 milyon Ermeni’nin Rusların kontrolünde Erivan ve çevresine yerleştirildiği ortaya çıkacaktır. Zira belgelere baktığımızda 40 bin civarında olan Erivan nüfusu birkaç yıl içinde 1 milyonu aşıyor. Üstelik bu Ermenilerin tümünün Anadolu’dan Erivan’a gelip yerleşen Ermeniler olduğu da biliniyor.
Bu bilgiler ışığında söyleyebiliriz ki 1915 olayları acıları yarıştırmaya müsait olamayacak kadar ağırdır. Tarafsız bilim heyetinin taraf ülkelerin elinde bulunan bütün arşivleri incelemesi ve bir karara varması hakikatin ortaya çıkması için elzemdir.
Uluslararası hukuk da tarafsızlık ilkesine uygun olarak Türk tezine haklılık kazandırıyor. 1948 Cenevre Sözleşmesi geriye doğru işlese bile 1915 ve devamında yaşananların soykırım olarak kabul edilmesi mümkün görünmüyor. Çünkü dönemin acı olayları planlı olmayıp Ermenilerin Ruslardan aldıkları destekle katliamlara girişmesine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Zaten Osmanlı hükümetinin Ermenilerin katliamıyla ilgili hiçbir emir vermediği ve söz konusu katliamın gerçek dışı olduğu bağımsız bilim adamları tarafından kabul edilmektedir.[9]
İmdi,
Kendisine, milletine, devletine güvenen arşivlerini açsın.
Hodri meydan…
_______________________________________________
[1] Prof. İlber Ortaylı, İmparatorluğun Son Nefesi, s.165.
[2] Prof. Bayram Kodaman, Türkler-Ermeniler ve Avrupa, s.6.
[3] Prof. Bayram Kodaman, Türkler-Ermeniler ve Avrupa, s.7.
[4] Prof. Fahir Armaoğlu, XX. Yüzyıl Siyasi Tarihi, s. 106.
[5] Prof. Kemal Karpat, Kısa Türkiye Tarihi, s. 95.
[6] Doç. Oktay Bozan, Millî Mücadele Döneminde Diyarbakır, s.34.
[7] Doç. Oktay Bozan, age. s.36.
[8] Prof. Bayram Kodaman, Türkler-Ermeniler Ve Avrupa, s.14-15.
[9] Prof. Kemal Karpat, Kısa Türkiye Tarihi, s.95.