Bundan birkaç hafta evvel bir ilaç firmasından ayrılan çalışanın bine yakın doktora ‘promosyon’ adı altında verilen değerli hediyelerin listesini internette yayınlaması Hürriyet gazetesinde ‘Doktorlara rüşvet olarak derbi bileti dağıtıldı’ başlığıyla çıkmıştı. Olayın gerçek olup olmadığını henüz bilmiyoruz, ama doktorlara derbi bileti verilmesinin rüşvet olarak değerlendirilmesine itiraz sesi duyulmadı. Zaten, firmalar istedikleri kadar ‘Bu, fedakâr doktorlarımıza bizim gönülden gelen küçük bir hediyemizdir’… deseler de, doktorlar ‘Bizi kimse satın alamaz’ diye karşı çıksalar da, buna inanan olur mu, bu devirde kimsenin kimseye kara kaşı kara gözü için bir kuruş vermeyeceğini söylemeye gerek var mıdır, bilmem.
Diğer taraftan, böyle bir promosyonun ne ilk ne de yalnız Türkiye’ ye özgü bir şey olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Bu aslında, global bir sorun. İlaç endüstrisinin daha fazla ‘kazanmak’ için tüm dünyada uyguladığı pazarlama taktiklerinden biri; bunların belki de birincisi.
Tabii ki, doktorlara güya ‘hiçbir karşılık beklemeden’ verilen bu tür hediye ve davetlerin savunulacak hiçbir tarafı yok. Bunu bırakın, doktorların kongre, sempozyum, seminer… gibi ‘kağıt üzerinde’ bilimsel olan toplantılara bedava götürülmeleri bile tartışılırken, derbi maç biletini onaylamak mümkün değil.
Ancak…. son senelerde sağlıkla ilgili her olumsuzlukta tek suçlu imiş gibi gösterilen doktorları bir günahları varsa elbette eleştirelim de… bu tür promosyonlar ve bedava seyahatler başka meslek mensuplarına ‘lâyık görüldüğünde’, bunlar neden rüşvet olarak değerlendirilmez, gelin olayın bir de bu tarafına bakalım.
Bu da basının ‘bıçak parası’
Geçen hafta Cenevre’ de Türkiye-Portekiz arasında oynanan futbol maçına yazı işleri müdüründen genel yayın yönetmenine… köşe yazarından ekonomi müdürüne… magazincisinden başyazarına… sağdan sola… AKP’ lisinden CHP’ lisine pek çok medya mensubu bedava götürüldüler.
Katılanların bir kısmı bu ‘avanta geziyi’ köşelerinde ‘ballandıra ballandıra’ da anlattılar. Yazılardan seyahatin ‘maaşlarına zam yapılacağı zaman kenetlenen milletvekillerini’ kıskandıracak birlik ve beraberlik ruhu içinde geçtiğini öğrendik.
Meselâ, meslektaşlarını ‘Gazeteci iştahı ansiklopedilere girecek kadar enteresan bir şeydir’ sözleriyle isteyenin istediği şekilde anlayacağı gibi çok güzel tanımlayan Mutlu Tönbekici’ nin İsviçre dağlarında, yok bilmem ne şatosunu, yok peynir yapım atölyelerini, yok şu gölü, yok bu ormanı göreceğiz diye koştur Allah koşturduğunu… okurken yorulduk, ama ‘çatlamadan’ yurda geldiğine de çok mutlu olduk.
Oray Eğin’ den bu tarz bütün gezilere özel uçak ve özel helikopterle katılan Güneri Cıvaoğlu’ nun bu sefer gelmediğini öğrenip her ikisi adına ‘çok’ üzüldük.
Ele verir talkını…
Şimdi bazıları çıkıp ‘Bizden bir talep geldi ise iki gözümüz kör olsun. Firmalar bizi davet ettiler, hatta katılmamız için rica dahi ettiler. Biz de bu kibar insanları kırmak istemedik, işimizi gücümüzü bırakıp ayıp olmasın diye gittik.’ diyeceklerdir.
Ben de soruyorum: Tüm masrafları sponsor firmalar tarafından karşılanan bu ‘bedavacıların’ derbi bileti dağıtılan doktorlardan bir farkları var mıdır? Gazeteciler hiçbir karşılığı yok denen her hediyeyi almak, her bedava seyahate katılmak zorunda mıdır ?
Bazıları ‘Sen ne diyorsun, biz gazeteciyiz, biz televizyoncuyuz. Böyle bir organizasyonu izlemek bizim için görevdir.’ diyeceklerdir.
Ben de diyorum ki: Madem öyle, talep edin, sizi kendi gazeteniz kendi televizyonunuz görevli olarak göndersin. Meselâ, her zamanki gibi akredite olan, boynunda kartıyla maçı basın tribününden izleyen Hasan Cemal’ i örnek alın.
Bazıları ‘Sponsor firmalar bu işe şu kadar para ayırmışlar. Ne yapıp edip bunu harcayacaklar. Biz gitmesek başkaları gidecek’ diyecekler.
Ben de diyorum ki: Bırakın giden gitsin. Tümünün de kendi maddi imkânları ile bu maça gidebileceklerine hiç şüphe olmayan bedavacıların kendilerine gelen daveti, böyle bir organizasyona, aldığı ‘üç kuruş maaşla’ katılması mümkün olmayan muhabirlere devretseler nasıl olurdu acaba?
Gelelim neticeye
Medya, böyle bir şampiyonayı izlemek için gerekli gördüğü muhabir… yazar… çizer… yorumcu… ve teknik elemanları… ‘görevli olarak’ kendisi göndermelidir. Yoksa, haktan, hukuktan, doğruluktan, dürüstlükten… dem vuran köşe yazarlarının adı bedavacıya… genel yayın yönetmenlerininki avantacıya… çıkar mı çıkmaz mı, söyleyin.
Sponsor firmaların da sıra gazetecilere gelinceye kadar davet edebilecekleri ve hatta bundan herkesin çok mutlu olacakları o kadar çok insan var ki… Meselâ, eski milli futbolcular… başarılı amatör futbolcular… antrenörler… kolunu bacağını kaybetmiş gazilerimiz… engelli sporcularımız… ilk aklıma gelenler.
Cevabını çok merak ettiğim bir soru ile bitiriyorum: Acaba davet edildikleri hâlde bu bedava geziye katılmayı reddeden ve götürülmeleri ‘teklif dahi edilemeyen’ gazeteciler de var mıdır?