Ankara’da geçen çocukluğumun küçük adımlarımın bulunduğu tozlu ve çamurlu sokaklarında dolaşan minibüslerden atlı ve altı oklu küçük kâğıtlarla bayrakların atılışını izlerdik. Broşürlerdeki sıfatların kim olduğunu bilemezdik. Tek bildiğim, bababım iki katlı gecekondumuzda o siyasilerin belirlediği ücretlerle yaşam mücadelesi vermesiydi.
Okullarda sınıf başkanı seçerken bu kadar zorluk çekmezdik. Aramızdan en çok oyu alan ve tahtaya ismi yazılan arkadaşımızı hep birlikte alkışlardık. Bizler o yaşta bunu başarırken, neden büyüklerimiz bir seçimi adaletli başlatıp, bitiremezdi?
Seçilen partinin amacı neydi? Ne vaatlerle iktidara gelirlerdi? Bizlerin vermiş olduğu vergilerden oluşan bütçemizi adaletli olarak bizlere geri yansıtıp harcamalarının hesabını verebiliyorlar mıydı? Seçim öncesi vatandaşlara refahı ve mutluluğu vaat edenler, bunu gerçekleştiriyorlar mıydı? Bizi ayrıştıran nedenler neydi? Sistem miydi? Cumhuriyet karşı tarafa ne kadar antipati geliyordu? Veya laik düşüncede olanlara dinsel devlet dayatmaları ne kadar itici geliyordu? Meydanlarda kimisi liberal, kimisi kapitalizm, kimisi sosyalizm, kimisi dinsel kimisi de kominizim sistemini getireceğim diye propagandalarını yapıyorlardı…
İktidar ne kadar tatlı bir şey ki, onu eline geçiren bir daha bırakmak istemiyor. Bırakmak zorunda kaldığında ise ağzından emzik alınan çocuklar gibi veya mahalle arasında oyun oynayan çocukların mızıkçılığı içinde bulunabiliyorlar.
Seçim tarihimizin sürecine baktığımızda, genelde adaletsiz bir seçim sistemi ile karşı karşıyayız. İktidara gelenler, ileride yapacakları seçimler için çıkardıkları yasalarla seçim kanunlarını kendi lehlerine yapma yoluna gidebiliyorlar. Basını, yargıyı, devletin bürokrasisini ele geçirerek hep ben kazanmam gerektiğini, vurgulamaktalar. Kimi zaman bunun dozu öylesine artıyor ki, ‘biat, vatan hani, terörist gibi söylemlerle muhalif olanlar bir anda teröristlikle yaftalanabilmektedir.
Seçim tarihimizdeki bazı seçimlere bir göz atalım.
Öncelikle şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Seçim sistemimizin en büyük handikabı yüzde onluk baraj sistemidir. Bu sistemde milyonların verdiği oylar bir anda önde olan partiye geçip onu büyük oranda milletvekili sahibi yapabiliyor.
1950 Seçimlerinde Menderes yüzde 53,5 oyla 416 vekil çıkarırken, CHP yüzde 39,9 ile 69 vekil çıkarabilmiştir. Bu bağlamda, AKP’nin iktidara geldiği 2002 seçimlerine bir göz atalım. AKP yüzde 34,1 oy oranı ile 361 vekil çıkartırken, CHP 19,5 oy oranı ile 178 vekil çıkarmıştır. Sıkı durun esas irdelenmesi gereken baraj altı kalan farklı görüşteki oyların hangi partiye gittiğidir?
DYP : 3.008.942 oy ile % 9.8, MHP : 2.635.787 oy ile % 8.4, G.P : 2.285.598 oy ile % 7.4, DEHAP: 1.960.660 oy ile %5.3, ANAP: 1.618.465 oy ile % 5.1, SP: 785.489 oy ile %2,5, DSP: 384.009 oy ile %1,2, Bağımsız vs. diğer partiler toplamı ise, 1.928.252 oydur. %10 Barajına takılan bu partilerin aldığı oyları alt alta topladığımızda, 14.607.202 oy ve oranı ise 40 veya 41’eri geçmektedir. Bu oylar kime gitmiştir? Çoğunluğu AK Partiye. Yani vatandaş ‘ben size oy vermedim ama sisteme takılıp oylarımı aldınız.’ demiştir.
Gelelim Türkiye’deki geçersiz oy konusuna. Seçmenler neden mührünü oy pusulalarına düzgün vurmazlar? Bunun birçok nedeni olabiliyor. Öyle ki, 1999 seçimlerinde 1.471.574, 2002’de 1.239.378, 2014 yılında ise en yüksek oranla, 2.058.431 oy geçersiz sayılırken, 31 Mart Yerel Seçimlerinde 1.908.467 oy geçersiz sayılmıştır. Bu duruma neden olan etkenler nedir? Seçmenlerin ekonomik veya bazı nedenlerle iktidara veya partilere kızdıklarını düşünsek, para cezası vermemek için gidip tepkisini gösterme tadına varmış olabilirler. Yine seçmenlerin yaşlı, cahil veya hasta olması da etkenleri artıran nedenler arasındadır.
Bir diğer önemli konu da, güvensiz bir seçim ortamıdır. Özellikle seçim öncesi yapılan seçmen taşımalar, bir spor salonuna, binanın olmayan katına veya boş arazide gösterilen seçmenler gibi daha birçok usulsüzlükler gündemi sarsmıştır. Doğu’da Ağalığın halen devam ettiği bölgelerde silahla zapt edilen sandıklarda yüzde yüz oyların bir parti lehine çıkması da toplumu düşündüren bir başka gerçektir.
Seçim Kanunu neden iktidarca sürekli değiştirilir? Bu da tartışılması gereken bir konudur. Neden bir türlü adaletli bir seçimi gerçekleştiremeyiz? Sürekli tartışma ortamı içinde sonuçlandırırız? Çünkü ülkemizde demokrasi tam anlamıyla yerleşmediği için olup bitenler, bundandır.
İstanbul’da 21 binlerle başlayan ve geçersiz oyların itiraz sonucu incelenmesi sonucu 14 binlerde kalan fark, sonucunda, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya’ya gidişindeki açıklamasında, “ 13-14 bin oy farkla seçimi kazandım havasına girmeye kimsenin hakkı yok.” demiştir. Oysaki aynı Erdoğan, Referandum sonuçları üzerine çıkan tartışmalarda oyların güvenirliliğine dair meşru sorulara şunları söylemişti. “Atı alan Üsküdar’ı geçti. 1-0 ya da 5-0 kazanmışsın önemi yok. Önemli olan maçı almaktır.” beyanında bulunmuştu.
Seçime gidilirken her parti 1 oyun çok önemli olduğunu vurgularlar. Bu bir oyun önemi dünyada olduğu gibi ülkemizde de partilerin karşısına çıkmış ve partileri hukuk önünde karşı karşıya getirerek çekişmelere sahne olmuştur. Bazı partiler bu az oy farkı karşısında itiraz etmelerine rağmen YSK her partiye bu itirazları incelemede eşit davranmadığı görülmektedir. Şöyle ki, Artvin’in Yunuseli ilçesinde 1 oy fark itirazını YSK kabul etmemiştir. Yine 2014 seçimlerinde 2.058.431 oy geçersiz olmasına rağmen CHP’nin itirazına YSK Başkanı, “Konunun incelendiği, yasa gereği bu gibi konularda delil ve gerekçe gösterilmeyen itirazlar reddedilir. Yapılacak itirazlarda ciddiyet ve sorumluluk arandığından başvuru reddedilmiştir.” demiştir. Başkan bunları söyleyince, İstanbul seçimlerinin geçersiz oylarının sayılma işlemlerinin neden yapıldığını anlamak her halde zor olmasa gerek!
Başka ülkelerde de mutlaka seçimler kıran kırana geçiyordur. 1990‘larda demokrasiye geçiş yapan bazı Orta Asya ülkelerinde elektronik sistemle seçimler yapılırken, ülkemizde hâlâ eski yöntemlerle uygulanmaktadır. Neyse ki mükerrerliği önlemek için parmaklara sürülen mürekkep olayı kaldırılmıştı!
Örnek verdiğimiz ABD Seçimlerinde Florida’ Palm Beach seçim çevresi oy pusulası 19 bin seçmenin oyları ihtilafa yol açması nedeniyle geçersiz sayılmış. Bu oyların geçersiz sayılması sonucu George W.Bush seçimi kazanmıştı. Oy pusulası neden kafa karıştırmıştı? Oy pusulasında soldan ikinci sırada bulunan Al Gore ve sağdan 1. sırada bulunan Paul Buchanan’ın isimlerinin arasındaki 2’nci oy kullanma bölmesinin hangi adaya ait olduğu seçmenin kafasını karıştırmıştır. Bu durum olmasaydı, Buch seçimleri kaybetmişti.
Aslında seçim sürecinde; yargıyı temsil eden YSK, seçmen ikametgâhlarını belirleyen İçişleri Bakanlığı, partilerin oy pusula durumları, geçersiz oylar, gibi konuları bir kenara bırakacak olursak, esas önemli olan, muhaliflerin seçim öncesi adaletli ve demokratik bir ortamda seçimlere güvenle girebilmeleridir. İktidarın ele geçirdiği basın, bürokrasi gibi konuların öne çıktığı bir ortamda, nasıl adaletli bir seçim yarışı olabilir ki?
Adaletli ve demokratik bir seçim ortamını oluşturmadığımız sürece, ülke olarak daha çok geçersiz oyları sayar, seçimleri iptal eder, şaibe ve kargaşa yaratırız.
Ertuğrul Erdoğan
dokuznisanikibinondokuz.