Cemaat; 1 kişi söyler binler dinler!
Cemiyet; yüzbinler söyler, 1 kişi dinler!
Cemaat, bir söyleyenin sözlerini tartışmaz!
Cemiyet, yüzbinlerin söylediğini yine tartışır!
Tartışan DOĞRU yolu bulur, tartışmadan kabullenen düz yolda ŞAŞIRIR!
Hani derler ya; “zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz yolda şaşırır”! İşte aynen böyle.
Cemaat ve cemiyet örneği de bunu çağrıştırır.
Koskoca Osmanlı İmparatorluğu, 600 yüz yıl varlığını sürdüren, hüküm süren, tahtlar, saraylar, beylikler kuran, vergiler, haraçlar alan bir imparatorluk iken!
Cemaat anlayışından kaynaklı, son yıllarda yaptığı harcamaların, lükse ve eğlenceye ayırdığı payların haddi hesabı bilinmez ve sorulmaz iken!
Büyük bir şaşaha içindeki yaşamını sorgulamaz iken, zaman içerisinde gerilemiş, gerilemiş ve aldığı toprakları bir bir vermiş, kaybetmiş, nihayetinde sıkıştığı, elinde kalan son kalesinin, topraklarının da, aldığı borçlar nedeniyle, borçlu olduğu ülkeler arasında paylaşılmaya yönelik hareketlerin baş göstermesi üzerine, dönemin padişahın (Vahdettin) çoluk çocuğunu da alıp kaçmak zorunda kaldığı bu topraklardan, küllerinden (!) yeniden doğan Cemiyetçi bir liderin (Mustafa Kemal’in) yaptığı çalışmalar, toplantılar, kongreler, tartışmalar sonunda başkaldırışı ile başlayan ve bugünümüze kadar gelen Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde hayatımızı idame ettiriyoruz.
CEMAAT toplumundan, CEMİYET toplumuna dönüştük.
Kula kulluktan, fikri hür, vicdanı hür, efendi ve özgür bireyler olduk.
Padişahım sen çok yaşa’dan, sorgulayan, yargılayan topluma dönüştük.
Tek sesliliğin hüküm sürdüğü cemaatlikten, çok sesliliğin sesi olan cemiyetliğe adım attık.
Tek adamlıktan, Büyük Millet Meclisinin oluştuğu parlamenter sisteme geçtik.
Seçme ve seçilme hakkı elde ettik ve toplumu temsilen vekiller görevlendirdik.
Seçimle gelip giden yerel ve genel yönetimler seçtik.
Bu süre içerisinde, eksiğiyle, kusurlarıyla da olsa “vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetiştirdik.
Sol iktidar oldu onun nimetlerinden, sağ iktidar oldu onun nimetlerinden yararlandık. Ötekileşen, ötekileştirilen olmadı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hizmet verildi, ülkeye katkısı sağlandı.
Ve bugün…
CEMİYET toplumunu, CEMAAT toplumuna tekrar dönüştürülme çabaları verilmekte!
Bir kişiye BİAD edilmesinin senaryoları çizilmekte.
Başbakanlı, Meclis Başkanlı, Büyük Millet Meclisi’ni yok sayıp, 16 bakanlıktan kurulu Başkanlık sistemine geçişin ön adımları atılmakta.
Yüzbinlerin, milyonların sorgulamasından, tartışmasından vazgeçilen, bir kişinin söylemlerinin esas alınması gerektiği, uyulması ve eğrisiyle, doğrusuyla, tartışmasız kabul edilmesi gerektiği bir BİAD sistemine hızla geçilmekte.
Evet, neredeeeen nereye!
Bugün CEMAAT olma, CEMİYET olmaya ağır basıyor!
Çok yazık.
Cemiyet gibi bir nimeti tepiyoruz. Var gücümüzle sarılmamız, korumamız, sahip çıkmamız gerekirken; elimizin tersiyle itiyoruz.
Filmi geriye çevirin ve azıcık düşünün lütfen.
Tüm Dünya devletleri, itilaf devletleri de dahil “Türkiye’nin başına gelmiş, bir Dünya lideri Mustafa Kemal ATATÜRK” derken, kendi ülkelerinde heykellerini dikerken, okullarında ders olarak ATATÜRK ilke ve inkılaplarını okuturken biz; ATATÜRK’ü tartışıyor, ismini silmeye çalışıyor, resmini duvarlardan kaldırıyor, O’na küfreden alçakları, soysuzları, vatan hainlerini bile baş tacı ediyoruz! Örnek mi istiyorsunuz? Kadir Mısırlıoğlu, Cüppeli Ahmet hoca, Müslüm Kaplan, bazı milletvekilleri vs. Aslında saymakla bitmez de, okuyan anlıyor zaten.
Sözün Özü!
Ne diyelim? Toplumlar hak ettikleri şekilde yönetilirlermiş!
Bize demokrasi, kısıtlı da olsa özgürlük, özgür düşünce, efendilik, kula kul olmak değil, sadece ve sadece Allah’a kul olmak, dinimizi özgürce yaşamak, gereğini yerine getirmek, ezanı – Kur’an’ı korkusuzca okumak çok gelmiş olmalı. Kalk denince kalkılan, otur denilince oturulan bir toplum olmayı arzulamış isek ne diyebilirim!?
Yazıklar olsun diyorum.
Mustafa Kemal ÖZGÜRSOY