Hayatı tanımadan, “Çile dolu bir hayata” atıldı. Bilmeden anlamadan çileyi tattı. Hayatın çilesine yenik düştü. Çektiği çilelerin acı suyunu içti, serpildi ve olgunlaştı. Çilelerdi O’na yön veren, çile doldurdu yıllarca, sözde dostlarla.
Fırtınalar eksik olmadı çevresinde, tutunacak dal bulamadı. Dikenin istediği güz mevsimiydi onun yaşadığı. Neşe ve sevgi nedir bilmedi, gülmedi de. Hüzün O’nun kaderiydi, kaderiydi dalgalar. Bazen sakin, bazen de hırçındı dalgalar. Hırçın dalgalarla boğuştu, genelde sessiz ve kimsesiz. Aslanın karşısında yiğitlik taslanmayacağını çok sonra anladı.
Arkadaşlarına inandı, onlarla kaçtı. İşte o an çileli hayata saplandı. Çok ağlamış dünyaya gözlerini açtığında, öyle de devam etti. Onlara aldandı, çileye kandı. Güneş sevilmesine göre aydınlatmaz. Gülen gözleri gülmez oldu. Dalgalara kaç defa yenik düştüğü bilinmez. Bir ara gözlerini beyaz önlüklülerin elinde açmış. Kimsesi olup olmadığı da bilinmiyordu. Bir yakını olmak, iyilikten yana olmak, anlayışını tatmadı. Güneş ışınlarının sıcağını hissetmedi. Islandığı yağmurun bahara ait lütuflardan mıydı, yoksa afetlerle dolu güz yağmuru muydu? Anlayamadı.
Duyarsız günler, mücadele azmini kırmıştı. Bilmiyordu çilelerin bağrında söndüğünü. Çileyle barışık değildi. Unutmuştu ana ve baba sevgisini, içinde sevgi ve özlem hissetmiyordu artık. Arkadaş hatırına yıkılan dünyasının enkazda yeşermeye çalışan bir tohumun hayatına benzediğini. O’nun için hayat siyah ve beyazdı. Siyah köpüren dalga demekti. Issız gecenin kara sularında. Beyaz kıyıdaki çakıl taşlarıydı. Kara sulara atardı ağını, ağdı ümidi aydınlıkta. Karanlığın sabahında arkadaştı, bir tas sıcak çorbaydı.
Vazgeçmiyordu dalgalardan, istemiyordu günün ağarmasını. Karanlık ve sessizlik diyordu. Sevmezdi yakın geçen gemiyi ve oluşturduğu dalgayı. O’na göre, dalga doğal olmalıydı, rüzgârın yarattığı gibi. Üste kendi alta kayık sallanmalıydı, ninni söyleyerek. Hep ninni dinleseydi balık ağa takılana dek. Hafif bir esinti, doğal bir dalga yapmalıydı.
Gün ağarırken tan yeri renklenmeye başlamıştı. İstemiyordu renklerin O’na ulaşmasını, istemiyordu aydınlıkta sızmayı. Arkadaşı O’nu kenara çektiğini fark etmemişti. Gün boyu uyudu. İçi sızlayarak doğruldu. Kalktı denize doğru döndü, dalgalara kulak kabarttı. Yolcu gemisinin çıkarttığı dalgalar, O’nu biraz daha kıyıya itti.” Dalgalar denize çekerken, kıyıya atar.” Diyordu.
Yunus gibi kendini Mevla’ya bırakmıştı. Teyp çile bülbülüm çile diyordu. Hiç susmasaydı, kimse susturmasaydı. Kırmasaydı kalbini dost bildikleri. Gönül diyarında geziniyordu, dalgaların üstünde, tüm içtenliğiyle seviyordu karanlığı suyla birlikte. Suydu hayatı hareketlendirip, şekillendiren.
Karanlık sulara atardı ağını, boğaz tokluğuna, derdi balıktı. Balıktı yaşantısını beyaz yapan, balıktı dalgalarla boğuşturan ve çileli esintiye çeken. Gecenin sessizliğinde bazen korku ve hüzün, bazen de neşelendiren. Gecenin sessizliğinde, ağıyla kavgasız anı geçmiyordu. Geceleri köpüren dalgaları yatıştırmak için, katlanılan çile. Çile saplanırdı körpe bağrına. Bağrında sönerdi azgın dalgalar, sözde arkadaş gibi.
Çevresi kötülerle sarılmıştı. Kötüydü dünya ve sunduğu hayat. Saygısız insanlara karşı koruyanı çıkmamıştı. Hırçın dalgalarla düşünemiyordu iyiyi, iyiden yana olmayı. Sel suları misali, yık taş üstüne taş koyma. Öyle bir zaman ki, göz açamıyorsun, gece dalga, ağ ve balık. Gündüz iki kayık arası, yarıya kadar su içinde dinlen, uyu ve çile doldur.
İşte dünya, karanlık ve sessizlikte çile dolu bir hayat. Hayat sessizce iyiliğe dönmez mi? Yeniden mi, gelmeliydi dünyaya, çektiklerini unutarak. Unutmalı ve yeniden başlamalıydı. Okumalı öğretimini ve eğitimini tamamlamalıydı. Böylece okumuş ve eğitilmiş bir insan olmalıydı, aileyle birlikte. Eğitimini almış, toplumda yeri olan ahlaklı çalışkan, insanlar arasında sevgi ve saygıdan yana olmalıydı. Devlet dairesinde görev yapmalıydı. Yakasında rozet boğazında kravat olmalıydı. O’na bey denmeliydi. Ana ve babasına yardımcı olmalıydı. Dalgalara nazır bir konakta oturmalıydı. Küçük bahçesinde sebze yetiştirmeliydi, kardeşleri oynamalıydı. Çok özlerdi, kardeşlerini. Yine gemi geliyor, sevmediği dalgalar, denize çekti O’nu, Gözlerini yumdu, aynı düşü görmedi. Çakıl taşlarının üzerine uzandı. Düşü kalmadı, bey, konak ve kardeş yok oldu yanından. Kalmadı yine sevgiden yana bir şey.
Siyah ve beyaz dünyasında kendini dalgalara bırakmıştı. Dalgaların hareketinde kötülere yer yoktu. Doğanın güzel dalgalarına ve insanlara seslendi, fakat sularda görünen ve cevap veren de olmadı. Hayal âlemine dalıp giderken sürüklendi, düşleri gerçeklerden uzaklaştı. Köprü kurmak istedi yaşantısına. “Köprü” derken kendine geldi. Yeni bir hayata başlamak için neler vermezdi, fakat hayatın yolu başkaydı. Başka yollara rağmen dalgalara saplanıp kalmıştı. Her şeye rağmen dönmeliydi hayata ve gün ışığına. Gün ışığıydı sosyal hayat. Sosyal hayatın güzelliklerini hiç bilmiyordu. Tatmamıştı o güzellikleri. Tüm gücünü kullanarak ancak tutunabilmişti hayata. Hayat onun için kayık ve çakıl taşları üzerindeki sığındığı kulübeden ibaretti.
Kulübe acılı ve çile dolu bir hayatın, durağıydı. Durak yeri, acıların sahnesi ve çileyle karışık bir oyundu. Çileli oyunun konusu, dalgalarla yaşamdı. Çile dolu bir hayat, gece dalgalarla, gündüz ise kulübeyle arkadaştı. Görüntü, yaşamaya değer bir çile. Yaşamaya değer bir çilenin ana düşüncesi yalnızlıktı. Yalnızdı kayık, ağ ve balık üçgeninde.
Akşam dalgalara açılırdı. Girerdi, dalgaların karanlığına. Karanlığa ağ atardı. Dalgalar yükselince ağ boşa çıkardı. Boşa çekmişti ağını, yine karanlığa yenik düşmüştü. Balıklar sevinmişti düştüğü duruma. Karanlıkta bekledi, dalgaların bitmesini. Geceye ön yargılı değildi. Her şeye rağmen başarmalıydı, dalgalarla barışık olmayı. Balık için barışık olmalıydı. Karın doyurma ve geçinme adına dalgalarla. Pes etmemeliydi, açılmalıydı, denize, hırçın dalgalara rağmen.
Düşlerini gerçekleştirmek için, dost da olsa yıllara direnmiş kayığını terk etmeliydi. Günleri iyi geçirmek, hayatı daha yakından tanımak ve arkadaşlarla birlik olup kayıktan kurtulma adına. Acı dolu hayatı bir kenara bırakmalıydı.
Yalnızlığı sevgi bildi, kayığı dost ve dalgaları da arkadaş. Sallantıda bir kayık iki kürek, sıkıntılar dert değildi. Dönmüştü dalgaların yönüne siyah beyaz bir yaşantı. Siyah sular ve ağ, beyaz çakıl taşları, kulübe ve hayal. Garip başlamıştı güne, gecenin karanlığından. Tek başardığı ağ atmaktı gece boyu, gece boyu çilesiydi dalgalarla balıklar. Kutup atmosferinde merkezde O, çevresinde tek yönlü dalgalar. Tek yönde dönerdi dalgalar. Dön döndükçe yıllara boyun eğ hüzünlü sularda çalkalan. Çalkalan kayıkta, hükümlerin geçerliydi şimdilik.
Gecenin sessizliğinde tek kişilik devletsin. Hükmet et kendine, sorumluluğunu unutma. Yönetmelisin kayığı, küreğini ve ağını. Ağı düzgün atmalısın, hasadın yüklü olmalı. Gururlanmalısın, kurduğun düzene karşı. Kulübene boynun eğik gelmemelisin. Kulübende tek kişilik monolog yapmalısın. Sesin kayıktan ve kulübeden dışarı hoş seda olarak çıkmalı. Böylece sesin kaynağı da çileyi alışkanlık haline getirmeli. Çileyi bitirmeliydin sahnede ve sessizce hayatının rolünü oynamalıydın. Olgunlaştıkça hayatı ve acı gerçeklerini sevmeliydin. Gerçeklerle yaşaman, sevebilmene bağlıydı.
Gün açtığında da ağını atmalıydın. Atmalıydın çalkalanan sulara. Düşlerini süsleyen ışığa gözlerini açmalıydın. Öğrenmeliydin toplum için gülmeyi, gülerek yaşamanın güzel taraflarını. Dalgalar arasında hayat, öyle bir yöneliş ki, başka bir atmosferde kendini bulabilmeliydin. Kural bu, zamanında değişikliğe uymazsan, daha sonra kendince ona uyma zorunluluğu hissedersin.
Kabaran dalgalarda da kayığına yön veremezsen, elinden bir şey gelmeyeceği için üzüldüğünle kalırsın. Bu durumda acılar dinmez, sefalet bitmez. Kayıkla kulübe arasında çile doldurursun. Yanlışlar üzerine dönen dünyanda çıkış yolu bulamazsın.
Sabahın ayazında yine dalgalarla çırpıntı, suya gömüldü titredi. Kar kış demedi, gecenin soğuğunda ağ attı. Dalgaların çarptı yüzüne. Kenarda çakıl taşlarıyla dost kaldı. İstekler çok, dertler çözülmeyen buz kalıbı. Dalgalar gece ve gündüz, ürkütücü ve korkunç.
Yaşanılan bir ömür, dönen bir dünya ve çile dolu bir hayat.
Dirlik, düzenlik için, koşmalıydı aydınlığa, koşmalıydı ana, baba ve kardeşlerine.
Yaşanılan bir ömür ve çile dolu bir hayat. Son nefesinde,
“Baba beni kurtar,” demişti.
Çile dolu bir hayat, böyle geçmişti.