Tasavvufta, varlıkta birliği savunan bir algı… Muhyiddin İbn Arabî tarafından sistemleştirilen bu algı, sadece Allah’ın varlığının zorunluluğu temeli üzerine kuruludur. Benimseyen mutasavvıflarca tevhidin en yüksek yorumu sayılmıştır bu algı, diğer bazı mutasavvıflar fenâ makamında kalmanın ortaya çıkardığı bir yanılgı olarak nitelediler. Bazı İslâm bilginleri ve hukukçularınca, tüm varlıkların tanrılaştırılması anlamı taşıdığı gerekçesiyle küfür olarak telakki edildi…
Allah’tan gayrıyı unutma veya görmeme… Bu bir aşk halidir ve tüm varlıkların tanrılaştırılması değildir… Vahdet-i Vücut küfür olarak telakki edilmemeli…
ve şu açıklamalara önem vermeliyiz… Kur’an-ı Kerimde beyan edilen İhata ve kurbiyet ilmidir…
Hak aşıklarını doğru anlayalım… Şu açıklamalar dikkatlerimizden uzak tutulmamalı…
Gölge ma’dumdur, mevcut olan o gölgenin sahibidir… Güneş ışığında fener ışığı unutulur veya görülmez… Yitirdim Yusuf’u Kenan ilinde/Bulundu Yusuf, Kenan bulunmaz…
Bu anlayış, Bu algı, Bu telakki Allah’ın bir lutfudur ancak aşk ateşindeki kuluna nasip olan, üstün bir algıdır…
Hakim Sena-i Şöyle buyurur: Sözde hakikat hakikatte söz olmadığını anladığımda sustum.
Susmak… Susmak güzel…
Çünkü irşat Hazerat-ı Halkiyeye indikten sonradır…
Söylemek sıfat mertebesindendir… Vahdet-i Şuhut, alem-i melakuttadır ve sıfat mertebesindedir. Şuhut ikilik icap ettirir, yani bir şahit, bir de meşhut ister. Rasulullah Kur’an-ı Kerimi bu mertebeden tebliğ etmiştir, ve ehlüllah eserlerini bu mertebeden yazmıştır…Kainat adına Allah’ı inkar ne kadar uç bir anlayış ise (Naturalist ve mataryalist anlayış ,madde aşıklarına ait bir anlayış bu…); Vahdet-i Vucut anlayışı da Allah adına kainatı inkar ediyor ki uç bir anlayıştır…Aşk ikilik kabul etmiyor… Madde aşıkları madde uğruna… İlah aşıkları ilah uğruna… İnkarlara mecbur… Yani aşkına uygun düşen algı ve idraklara mecbur… Ancak o zaman huzur bulur… Firak acısından kurtulur… Madde de mi, İlahta mı tevhit arayalım…
Vahdet-i vucut uç algıdır; ancak güzel bir algıdır
Bu algı fena sarhoşluğu sağladığı için güzel(Allahta yok olmak)… Gaflet atmosferinden uyandırdığı için de güzel… Mârifet, muhabbet ve zevk-i ruhanî arayışında olanlar için güzel bir atmosfer oluşturması da güzel…
Muhyiddin-i Arabi Futûhatü’l-Mekkiye’nin 371.babında: Allah, Allahtır, alemin mevcut olması veya olmaması eşittir demekte…
Bir o var diğerleri hayal… Diğerleri gölge… Diğerleri ayna…
Bu sözler fena-fillah makamında söylenmek kaydıyla güzel.
Rumumdan üfledim buyuruyor Allah. Bu bize emanet. Bu ölümsüzdür çünkü BAKİYE ait… Topraktan yaratılmışız. Bu yoktandır yok olacaktır. Yok say.
Acaba…? demekten kendimi alamıyorum. Ne yaradan, ne de yaradılan inkar edilsin…(Gül de olmalı, bülbül de olmalı ki, aşk yaşansın)
Aslında yaradılanı da inkar etmez bu algı… Aslında vahdet-i vucut anlayışı, Allah Allahtır… Eşya eşyadır. Siz Allah’a yönelin eşyayı unutun, görmeyin der.
Vahdet-i Vücut anlayışını Pantaizmle karıştıranlara cevabım var.
Vahdet-i Vücut anlayışını Pantaizmle karıştırmamalıyız. İlgisi yok.
İnsan ve evrenle ilgili bu tasavvur… Bu algı ile ilgili bir eleştiri daha var. Hint felsefesinin etkisi ile oluştu… (Yani veda inancı… Veda inancına göre, tabiat diye başlı başına bir mevcûd yoktur. Varolan sadece yaratıcı kudrettir. Tabiat ise onun bir görüntüsüdür…) Hint felsefesinin etkisi ile mi oluştu bilemeyiz.Günümüzde yanlış istikametlere çekilmeye çalışılan bir anlayış olduğu kesin… Allah’ın eşya ile birleşmesi, bir şeye hululü gibi algılara çekilmek istenmektedir. (Vahdet-i vücut algısının bunlarla ilgisi yok)
Kibri yok eden bir algı olduğu kesin…
Vahdet-i Vücut anlayışı, tevhidin bir yorumudur. (Lailahe illallah,La mevcude illallah olarak yorumlanmıştır), bir iman mertebesidir bu algı… (Takılıp kalmamak kaydıyla)
Yaradılanı da Allah sayma… veya HULÜL başka şey… Yok say yaradılanı der bu algı.Varı inkar…
Zaten yoktan var oldu… Yok say .Allahı temaşa et. Tek Allahı temaşa et. Ayna kırılacaktır…
Kaynağı temaşa et. Rızıkların kaynağını ilmin kaynağını… Esma sahibini… Cilveleri geç, somutu geç yaradılanla yaradanı birlikte görme. Hulül bu. Yaradılanı yok say. İnkar et yaradılanı. O kalsın
Bazı gönüller (Aşklarının müdahalesi ile) varlığın kopyasını gerçekçi olarak çekemezler;çünkü eksiktirler. Varlığın kopyasını en gerçekci çekenler Vahiyle desteklendikleri için peygamberlerdir ve ilhamla desteklendikleri için büyük velilerdir. Yüce Allah’a dostluk ölçüsünde gönüller bu işe uygunlaşırlar.
Fena mertebesine(Allahta yok olmak) takılıp kalmak eleştirilebilinir… Bu algı Yüce Allah’ın zatını fena makamında algıdır.
Hak aşığı vahdet istemiş… (Vahdet-i vucut, Vahdet-i şuhut ve Amaçta birlik istemiş…) Her şeyde onu görmüş… Bende olan aşikar sensin demiş. Etle kemiğe büründüm Yunus diye göründüm demiş. Her şeyi yok görmek istemiş… Benim için murat ettiğinden başka şey murat etmem demiş. Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim demiş. Hz. Eyup hastalığından şikayetçi olmamıştı… Hz. İbrahim evladını kurban etmesi istenince, itiraz etmemişti… Amaçta birlik uğruna bunlar.
Her hal ehline (aşk ehline)nasip olmayan makam bunlar…
İmam Rabbani (Ahmed Sirhindi/Müceddid-i Elf-i Sani) gibi önde gelen bazı sufi büyükleri vahdet-i vücudun sufinin mistik yolculuğunda (seyr-i süluk) karşılaştığı ve Hakkın varlığında kendi varlığını yok olmuş görerek sadece tek bir varlık olduğunu zannettiği bir hal olduğunu ancak bu halin daha üstün makamlarda aşıldığını dolayısıyla da sufinin yaşadığı en üstün makam olarak görülmemesi gerektiğini söyleyerek eleştirmişlerdir. İmam Rabbani Vahdet-i vücut kavramına karşı vahdet-i şuhut kavramını getirmiştir. Rabbani, evrenin mevcudiyeti ile mutlak varlık (Vucud-u Mutlak) arasında kesin bir ayırım yapılması gerektiğini özellikle belirtir.
Bir tarafta Ben sizin Rabbiniz değil miyim diyen; Diğer tarafta Enel Hak diyen iki uç insan… Mantığı ve aşkı zıt yerlerde kullanan iki insan …Varlıkla ilgili bozuk fotokopi sunan iki insan…Varlığın resmini sunmak kolay değil… Bir yerlere takılıp kalmasalardı bunları söylemezlerdi… Yüce Allah bu iki uç insanın hallerine muttali… Enel hak diyeni affedecek (Fıkıh alimleri cezalandırsa da inancım bu. Hallac’ın şeriat mahkemelerince cezalandırılmasına takılıp kalmayalım… Hallac’ın enel hak dediği makamı hedeflemek her aşığın maksadı olmalı)Diğerini cezalandıracaktır…
Vahdet-i Vucut anlayışı tüm varlıkların tanrılaştırılması gibi anlaşılmamalıdır.Bu haksızlık olur …Tüm varlığı bir tecelligah-i ilahi görüyorlar onlar…Onların açıklamalarına kapalı olmamalıyız…
Diğer tevhit çeşitleriyle Vahdet-i vucudu ilişkilendirmek haksızlık olur…Örtüştürmek büyük yanlış olur…Evet ,Hulul de bir tevhit şeklidir madde aşkından kaçanlarda görülmüş…Veda inancı da madde aşkından kaçanlara ait bir tevhit şeklidir…
Vahdet-i Vucut algısı güzel öğretilere kaynak oldu.Bu hakkı da ona teslim edelim: Yunus Emrenin öğretileri güzel değil mi?
Vahdet-i Vucut anlayışı Yunus Emrede sapmalara sebep olmamıştır… Bir çok Allah dostunda da. Zamanımız müslümanı aynı şansa sahip mi? Hayır, insanı gaflet atmosferinden uyandıran bu anlayış, umulur ki tahribatlara vesile olmaz. Umulur ki dini emirleri ve yasakları rafa kaldırmaya kapı açmaz. Umulur ki sadece içi boş ibadetlerimizin içini doldurur. Gönüllerimizi süsler… Tefekkürümüzü parlatır…
Bu algı kibir çirkinliğinin temeline dinamitler koyar… Bu hakkı da ona teslim edelim.
Bu algı gizli şirkin de temeline dinamit koyar…
Biliyoruz ki, çekirdeğin içinde ağaç var… Ağacın her hüneri aslında çekirdeğin hüneridir. Ağaç hüneri çekirdekten bilirse kibir barınabilir mi? İnsandaki ve evrendeki gizli hazine bir gün geliyor ortaya çıkıyor, ağaçtaki bir dal gibi insan da, evren de baharda yaprak açar, meyve verirse… Kibire kapılmaya hakkı var mı?
Süleyman kuş dilini bilir dediler. Süleyman var Süleyman dan içeru
Gizli bir hazineydim… Buyurmuyor mu yüce Allah. Her şey ondan değil mi?.. Kibir niye.
Sen çekilince aradan- Kalır seni Yaradan… Bu ne güzel bir öğreti. Bu öğretilerle oluşan manevi atmosfer ne güzel…
Bir çok eleştiriler almış olsa da, Vahdet-i Vucut algısı mistik yoldaki(Aşk yolundaki) kulun(kulların) derecesini yansıtan bir algı… Yüce Allahın o kuluna (O kullarına) lutfunun derecesini yansıtan bir algı… Ne mutlu o kullara
Bizler ise o hal(O aşk hali) ile hemhal olmadığımız için şöyle demeliyiz:
Yaratan da var, Yaratılanda…
Lailahe illah “diyen yaradılanın ilahlılığını kaynaklılığını red eder. Lamevcude illallah diyen ise yaradılanın mevcutluluğunu red eder. Hulül ikiliktedir. Tek vücutta hulül olmaz. Yaradılan yok diyen hulülcü değil. Yaradılanın ilahlılığını da mevcutluluğunu da inkar eden için yaradılanı ilahlaştırdın demek zulüm olur, akılsızlık olur… Hint düşüncesi bunun neresinde…
Enel Hak diyen enem yok diyendir. Hem ene hem hak var derse… Hint düşüncesi bu. Enel hak diyen enem yok vardı yok oldu. Sadece hak var diyendir. Ene sübhan diyende ikiliği teke indirmeli değilse hint düşüncesidir bu. Enem var diyenin enel hak demesi zındıklıktır, ama enenin varlığını red “Vahdet-i vucutculuktur. Hint düşüncesinde kibir var… Yaradılanın varlığını yok sayınca var edilene kibir verdin deme bu zulüm olur…
Aşk derece derecedir… Lailahe illallah diyen yaradılanın kibirlenmesini kınar. La mevcude illallah diyen ikiliği kınar… Yaradılanı yok sayar Kendini yok say der.
Not (1)
Aşk filmi geriye (yaşadığımız zamandan )ileriye sarmamıza sebep olmaktadır. İleri sarınca Yunus gibi der insan. Cennet cennet dedikleri üç beş huri… Bu gelecek zamana gitmedir.İnsana temaşa hazzı yaşatır.Filmi geri sardığımız zaman unuturuz var olanı ve vücutta vahdetin olduğu zamanlara gideriz. Bu hiç ve yok olma sınırsız teslimiyet halidir. İnsana teslimiyet hazzı yaşatır… Vahdet-i vucut felsefesinin hululla taban tabana zıt bir halin anlayışı olduğunu bilelim. Ben ve enenin silindiği noktaya kadar filmi geri saydığımızda vucutta vahdet yaşanmaktadır. Yani vahdet-i vucut yaşanmaktadır. Bu bir aşk halidir. Aşk ile yüce Allah’a gurbiyettin bir tecellisidir… Aşk ile Yüce Allah’a gurbiyetin bir tecellisinde de Hulul yaşanmakta Yunusun dediği gibi ya “bir ben var bende benden içeru ” denilmekte. Ben ve Allah ikilisi söz konusu bu hal anında. Yunus bu an da “Cennet cennet dedikleri üç- beş huri” demekte yine vahdet-i vucuta yolculuk yapmakta… Onu ikilik sıkmakta çabuk usanmakta ikilikten. Hulul felsefesi ikilik devam ettikçe devam eder. “Allah yerlerin, göklerin nurudur…” Aşk insana bunu temaşa hazzı yaşatır… Yunus bu temaşadan sıkılır ikilikten vahdete… Hiçliğe geçmeye çabalar. Aşk insanı ister filmi zamanından geriye sardırsın- ister ileriye sardırsın. Hiçliğe taşır. sınırsız teslimiyete taşır. Hulul felsefesi de, vahdeti vücut felsefesi de aşk hallerinin ürünüdür. Aşkı yok ettikçe ben ortaya çıkar. Aşk varsa ben sadece temaşa için vardır. İkilik için değil. Aşk olmayınca da ikilik kalkar ama ben ağırlıklı ben merkezli tekliktir bu. Firavunun hali buna örnektir. O “Ben sizin rabbiniz değil miyim demişti… “Her şey bana hizmet etmeli” diyen her insanın hali buna örnektir… Benlikle savaşmanın adıdır aşk… Temaşa(temaşa için ben ve o gerekir…) veya hiçlik halidir aşk… Hallacın “enel hak ” dediği haldir bu…