“Kim yaptıysa iyi bir şey yaptığını sanıyor. O güzel yavrulara götüre götüren hediye olarak pamuk şeker adlı sağlıksız ürünü mü götürmüşler… Bırakın, bari Afrika temiz kalsın. Batı(l)ın taşeronluğunu yapmayın. İyilik yapmak istiyorsan hurma ver, ceviz ver, kuru üzüm ver…” paylaşımında bulundum.
Tiwitimi aklı ile okuyan görecektir ki, “Kim yaptıysa iyi bir şey yaptığını sanıyor…” diye başlıyor. Yani kimin yaptığını dahi bilmiyoruz, bir önemi de yok!
Devamında “hediye olarak pamuk şeker adlı sağlıksız ürünü mü götürmüşler…” diyoruz.
“İyilik yapmak istiyorsan hurma ver, ceviz ver, kuru üzüm ver…” diye teklif getiriyoruz.
“Bırakın, bari Afrika temiz kalsın…” diyerek de “bari Afrika’ya bunu yapmayın” çağrısı yapıyoruz.
Nihayetinde cümle içerisinde “Batı(l)ın taşeronluğunu yapmayın” şeklinde –kabul ediyorum– sert bir ikazda bulunuyoruz.
Sen misin bunu diyen…
Bu ikazların özüne bakmaksızın, FETÖ’cü olduğumuza kadar götürdüler iftiralarını.
Aynaya bakınca kendinin neye benzediğini gören birileri de, bizimle kendi resmini karıştırıp “eşek”liğini bize “eşek” diyerek örtmek istemiş.
Elbette kimse fikrimize katılmak zorunda değil. Nasıl ki, biz başkalarını eleştiriyoruz, şüphesiz ki başkaları da bizi eleştirebilir. Eleştirmeleri de baş tacı! Ancak seviyesizliğe tahammülümüz yok!
Biz 250 harfle neredeyse tüm meramımızı “veciz” bir şekilde ifade etmişiz. Eleştirimizi yapmışız, tavsiyemizde de bulunmuşuz.
Meğer arkadaşlar yaptıkları işin yanlışlığına değil, “Batı(l)ın taşeronluğunu yapmayın” cümlesine takılmışlar.
Takılan kim? HAK isimli güzel işlerinin yanı sıra, “pamuk şeker” de dağıtan yardım derneği ile çevreleri.
Paylaşımdan sonra sevdiğim bir arkadaşım aradı ve “tiwite üzülmüşler” dedi. “O halde sileyim” diye girdiğimde, küfür ve hakaretleri gördüm ve silmekten vazgeçtim.
Bugün ise başka bir yardım derneğinden bir arkadaş arayıp, telefonumu istediklerini söyleyerek izin istedi. Biz de vermesinde mahsur olmadığını belirttik.
İlgili derneğin başkanı aradı. Bir sitem, bir sitem…
Bizim yazdığımızı “iftira”, kendi arkadaşlarının yaptıklarını “maksadı aşan ifade” olarak tarif etmesine rağmen, yine silmek için girdiğimde, bu kez de FETÖ’cü olduğum ve bu yüzden kitap yazdığım şeklindeki aşağılık iftiralarını gördüm. Silmekten tekrar vazgeçtim ve artık silecek de değilim.
Neticede kendilerine de ifade ettiğim konuyu izahat zarureti hâsıl olmuştur.
Bir: Herkesi eleştiren muhafazakâr çevrenin kendilerinin eleştirilmesine tahammülleri yok. Yaptıkları her şeyi mukaddes sayıyorlar. Siyasetçinin eleştirildiğinde kızmasına herkes kızar ama bu sadece onlar için geçerli değil, aynı zamanda sivil alanların tümü için de geçerli.
İki: Yaptıkları yüz işten birinin hatalı olmasının normal karşılanması gerektiğini söylüyorlar. Demek ki, diğer 99’unun hatasız olduğundan eminler.
Üç: Biz eleştirince “iftira” oluyor, kendileri hakaret edince “maksadını aşan ifade!”
Meğer bir tiwitimiz “faaliyetlerine zarar” vermiş. Meğer ne kadar etkili birimiymişiz. Keşke öyle olsaydık da bir şeyleri değiştirebilseydik… Oysa biz de hiçbir keramet yok.
Şeker meselesine gelince…
Şekerin dünyadaki yeni tarifinin “yasal uyuşturucu” olduğu konusunu yıllardır yazıp söylüyoruz.
Sigara, şeker, katkı maddeleri, ziraattaki kimyevî toksik maddeler, plastik ambalajlar, ağır metallere tahammülümüzün olmadığını bilen bilir.
Bunun bir sebebi var ve bu tür maddeler insanlığı ve nesil emniyetini tehdit eden bir savaş aleti.
Din-i Mübin-i İslam can, mal, akıl, din ve nesil muhafazasını emreder. Bu ürünler ise bu 5 temel emre zarar verir, itirazımızın ana nedeni de budur!
ÖSYM’nin imtihanlarda çocuklara şeker vermesini de çok ağır ifadelerle eleştirdik.
Bu hususta madem bizim sözlerimizi kâle almıyorlar, o halde batıdan küçük bir nakil yapalım:
Eserin müellifi: Çocuk eğitim ve sağlığı hususunda yüzden fazla eser kaleme almış olan Sue Palmer!
Eserin adı: Zehirlenen Çocuk, İletişim yay. S.36
Şöyle diyor yazar: “Çocukların karınlarını yanlış yiyeceklerle doyurmaları, yalnızca vücut sağlıklarını değil, beyin kimyalarını ve dolayısıyla öğrenme kapasitelerini de tehdit eder. Beslenme suçlularının en önemlilerinden biri de şekerdir.
Bir vücut yakıtı olarak şeker, işe yaramaz olmanın ötesinde, zararlıdır. Gazlı içecek, kek, bisküvi, çikolata ve şekerlemeler çocukta hiperaktivite ve dürtüselliğe neden olabilecek ânî bir “şeker kaynaklı enerji patlaması”na neden olur. Bir anda yükselen enerji kısa sürede düşer ve vücudu daha da fazla şeker istemeye iter.
Şekerli yiyecekler, atıştırmalıklar; çocukların meyve, sebze ve kabuklu kuruyemişler ve tahıllardan alacağı besin ve lifleri içermez. Bu da demek oluyor ki, şeker alışkanlığı olan çocuklarda dengeli beslenmede yer alan mineral ve vitaminlerde eksiklik oluşması ihtimali yüksektir.
Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan uzun süreli bir çalışmaya göre, çocuğun beslenmesinde ilk üç yılda bazı mineraller eksik kaldığında, çocuğun 8 yaşında daha hırçın ve agresif, 10 yaşında küfür etmeye ve düzenbazlığa, 17 yaşında ise hırsızlığa ve zorbalığa eğilimli olma ihtimali artmaktadır.”
“Masum şeker”in marifetleri ortada.
Yardım kuruluşlarına anlatamadığımız şey, Müslümanların parasıyla yaptıkları güzel işlere yanlışları da boca etmeleri.
“Pamuk şekeri” masum bir ürün olarak görülebilir birilerince…
Ama her “masum” yanlış, yenilerini doğurur.
Bunca insan şekerin zararını anlatırken, bizim, Afrika’daki yetim yavrulara pamuk şekeri götürmemizin ne yararı var?
Çocuklar çok sevinmişmiş. Sevinmeyip, aksine korktukları “Önce korktular…” diyerek başlayan haberin kendinde gizli.
O yetimlere ve yetim olmayanlara, batıdan bize gelen yanlış ürünleri götürmek yerine, kendi yerellerindeki onları mutlu edecek ikram veya hediyeler verilse…
“Efendim o da” veriliyor…
“İyi efendim de yaptığınız yanlış!”
Bu hususta onlarca yüzlerce kez yazdık söyledik. Bizzat yardım derneklerini ziyaret ederek ikaz ettik. Ama kimin umurunda… Onlar her şeyi, herkesten iyi biliyorlar ya…
Gelelim “Batı(l)ın taşeronluğunu yapmayın” cümlesinin şerhine: Batı bir yön değil, daha çok Avrupa’yı ifade eder. Geçersiz mânâsındaki “batıl” ise yanlışın ifade edilişidir. Bu her zaman din için kullanılmaz, zira ortada bir inancın eleştirisi yok.
“Taşeronluk” ifadesi başkası adına iş yapmayı anlatır. Bu kelime “ağırmış!” Elbette biz de kabul ediyoruz daha hafif bir kelime seçilmeliydi. Bundan dolayı özür dilemeyi de erdem olarak görerek özür diliyoruz.
Ancak bu özür, diğer eleştirilerimizi asla gölgelememeli!
Müslüman her işini yaparken İslam’ın ruhuna uygun davranmak zorunda. Allah (c.c.) ve Rasülü (s.a.v.) bize batıla benzememe konusunda şiddetli ikazlarda bulunur.
Sadece şeker için değil, endüstri batı menşeilidir ve batının ruhunu taşır. Batının ruhu da batıldır.
Endüstri insana düşman, servete dosttur. İnsan zarar görmüş umurunda değildir.
Hiçbir zaman İslam adına konuşmadım, haddim değildir. Hiçbir zaman fetva vermedim bu da haddim değildir.
Ancak yanlışları hep ağır bir biçimde eleştirdim. Zira günümüz iş ve işlemlerinde nush ile uslananı hiç görmedim. Zira modern eğitim, öğrettiğine taptırır. Okullarda bize dikte edilen bâtılı “hakikat” sanarak, onu din gibi görenlerimizin sayısı haddinden fazla.
Afrika pek çok açıdan batıdan ve bizlerden daha temiz ve bâkir durumda.
Derdimiz, bizim normalleştirdiğimiz yanlışların buraya taşınmamasıdır.
Bırakınız Afrikalılar pamuk şekeri de yemesin! Neleri eksik kalır?
Gördüğünüz gibi pamuk şekerleriniz diğer güzel hasenatınızı gölgeliyor!
Yanlış anlamanıza saygı duyarız ama hakaretlerinize asla!
Vesselam!