Davos toplantıları sonunda bir bildiri yayınlanır.
Bu bildiriler, genellikle, borç veren sınıfın önündeki iki yıl içinde yaşayabileceği sorunları ve çözümlerini ifade eder.
Sanki halkın sorunlarına çare arıyormuş gibi yaparlar. Oysa dertleri; kendilerinin, borca dayalı para yaratma, sistemlerindeki tıkanıklıkları irdelerler.
Bakın bu kez sıkıntılarını nasıl ifade etmişler. “Küresel riskler yoğunlaşıyor, bunları göğüsleyecek bir irade yok, onun yerine bölünmeler artıyor” demişler.
Gelin size, borç veren sınıfın, bu bir cümlede, ne demek istediğini, size kendimce tercüme edeyim.
Küresel riskler yoğunlaşıyor ifadesi şu anlama gelir. Emperyalist odakların hakimiyeti tehlikede, emperyalizmin siyasal etkinliği azalıyor. Riskler artıyor. Borç verecek halklar ve devletler bulmakta zorlanacağız.
İkinci ifade “bu durumu göğüsleyecek irade yok”; emperyalist blokun iradesinde zayıflama var, diyorlar. Emperyalist güçler yani çok uluslu tekeller, bütünlüğü muhafaza edemiyor. Demek istiyorlar.
Belki abarttığımı düşüneceksiniz. Biraz daha açıklamaya çalışayım.
İçinde yaşadığımız “finans sistemi” deyince neyi anlıyoruz. Sanki bilimselmiş gibi duran bu finans sistem ifadesi; krediye dayalı para üretme sistemidir.
Günümüz para sistemi borç tuzağıdır. Piyasada para miktarı artıkça borç miktarı artar. Öyle sanıldığı gibi piyasadaki para miktarını Merkez Bankaları denetleyemez. Çünkü Merkez Bankasının bastığı para (banknot)miktarı piyasadaki paranın sadece %10 kadardır. Geri kalanını ticari bankalar, kredi üzerinden, kaydi para olarak üretirler. Avrupa’da bu miktar %2-3 kadardır.
Hatta daha ilerisini söyleyeyim. Merkez bankasının devlete borç vermesi Lizbon Mütabakatı,123’1 maddesi gereğince yasaklanmıştır. Merkez Bankası bastığı parayı ticari bankalara verir. Ticari bankalar üzerine faiz gelirini koyarak, devlete borç verir.
Yani parayı merkez bankası basmaz. Ticari bankalar kaydi para olarak basarlar.
Ticari bankalar, daha fazla kredi üreterek, hem ana para üzerinden hem de kaydi para üzerinden faiz alarak karlarını maksimize etmek isterler.
Lakin bir yerden sonra, para üreten ticari bankalar, kar maksimizasyonu ve risk minimizasyonu ile işin suyunu çıkarırlar.
GSYİH (Gayri safi yurt içi hasıla) gelirinin üzerinde para üretirler. Bu da enflasyon demektir.
Keşke sadece enflasyon olsa…
Piyasada para miktarı artıkça borç miktarı artar. Borç krizi beraberinde nakit (likidite) krizini de getirir. Şimdiki likidite krizinin sebebi; gereğinden fazla üretilmiş kaydi para’nın, karşılığı olan banknotların olmamasıdır.
Ticari bankalar, ürettikleri kaydi para üzerinden faiz alarak varlık transferi yaparlar.
İşte Davos’ta baronlarının kendi aralarında konuştukları konular bunlardır.
Bunların maddi üretim ile bir alakaları yoktur. Dertleri kredi üzerinden para üretmektir. İnsanları borçlandırarak yönetmektir.
Amerika’nın kurduğu bu para düzeninin devam etmesi için Küresel Risklerin azaltılması gerekir. Davos’ta küresel risklerin azaltılması isteği buradan kaynaklanır.
Merkez Bankasının milli/ulus devletten bağımsız olmasını bu finans düzeninin devam etmesi için isterler.
İşte para ile kurulan bu egemenliğin Çin ve Rusya tarafından tehdit ediliyor olması; emperyalist blok için risklerin yoğunlaşması olarak anlaşılır.
Kapitalizm kendi içinde bir değişime uğrayacaksa, ya da bir devrim olacaksa, öncelikle “paranın üretilmesi sistemin” de bir değişiklik olarak, olacaktır, diye düşünürüm.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com