Dünya kutuplardan ibaret… Öyle buz gibi olan kuzey ve güney değil! Afrika’sı, Ortadoğu’su, Asya’sı, Avrupa’sıyla her an sıcak çatışmaların odağında ticari ilişkilerin insanları sıkboğaz ettiği bir kutuplaşmadan bahsetmek istiyorum.
ABD’nin çiçeği burnundaki lideri, dünyaya posta koymaya devam ediyor! Yeni seçilen emlak zengini milyarder başkanları Trump, söylemleriyle kabadayı havasında! “Para kazanmam lazım. Dolarımın değerini de artırmam gerek!” söylemleriyle sataşmadığı ülke kalmadı. Bir bakıyorsunuz Çin’e bir sataşıyor, Çin mallarına bir gümrük vergisi yüklüyor, hooop… Az gelişmiş ülkelerin para biri düşüp, dolarları zirve yapıyor! Adam durmuyor ki, geçiyor telefonunun başına veya ekibine bir talimatla attırıyor bir twit. Sonra da bir bakıyorsunuz borsalar alt üst olmuş! Dili Kuzey Kore’ye, İran’a, hatta Avrupa Ülkelerine bile uzanıyor. Ortadoğu’yu zaten karıştırdı. Ne olduğu ve ne olacağı da meydanda!
Şimdi sıra Türkiye’de…
Şu sıralar, “Al Papazı ver Papazı” hikâyesi masada. Türkiye, “Verin bize FETÖ Papazını, Al Papaz Brunson’u!” diyor. ABD Rest çekiyor. ‘Bırak FETÖ’yü filan da, bizim papazı bırak, yoksa ağır ekonomik yaptırımlarla papaz oluruz!” diyerek tehdit etmeye devam ediyor! Biz ne yapıyoruz? “Hukukumuz bağımsız.” diye cevap veriyoruz. Sahi yargımız bağımsız mı? Bu tehditlerin ardından papaz bir anda ABD’nin yine de memnun olmadığı ev hapsine nasıl çıkartıldı?
Papaz yakında ABD’de olacak mı?
Onu da yakında göreceğiz…
Tutuklu CHP’li Vekil Enis Berberoğlu, istinaf mahkemesi suç işlememiştir, kararına rağmen serbest bırakılmamıştı. Hatta 24 Haziran seçimlerinde yeniden vekil seçilmiş ve CHP, Anayasa gereği serbest kalması gerekir demesi de bir işe yaramamış ve serbest bırakılmamıştı. Şimdi CHP, ABD’li Papazı emsal gösterse, hukuken işe yarar mı? Bence hayır!
ABD ile papazlığımız yeni mi? Tabi ki hayır!
Her şey 1950’den sonra başladı. Menderes döneminde ABD’nin Rusya’daki 1917 Devrimi sonrası kominizim sisteminin perdelenmesi gerekçesiyle Yunanistan ile Türkiye’ye verdiği 400 Milyon Dolar yardımdan payımıza düşen ilk rüşvetimiz oldu. NATO’ya girip tarafımızı belli ettik. Onların askerlerini topraklarımıza çağırıp İncirlik başta olmak üzere çeşitli yerlerden üs verdik. Artık iyice Amerikancı olup çıkmıştık. Gençlerimiz onlar gibi giyindi. Sinemalarda Amerikan filmleri, televizyonlarda Ceyarlı diziler derken, eskinin çocukları süt tozu ve yağları ile kurabiye yapıp okullara götürürken, şimdilerde ebeveynler çocukların ellerinden tutup onların şirketlerindeki hamburgerlerle doyuyorlar ve obezliğe doğru da yol alıyorlar.
Onların bu durumlarına karşı gelen ve “ABD GO HOME!” diyen gençlerimizi bir gecede idam ediverdik.
İsterseniz yakın tarihteki ABD ile olan papazlık durumumuza kısaca bir göz atalım,
Yıl 1960’da ABD ile Rusya arasında patlayan ‘Küba Füze Krizi’ Ekim 1962 yılında dönüp dolaşıp bize de sıçrıyor.
1974 yılı Türkiye için önemli bir yıl. Kıbrıs’ın Yunan zulmünden kurtarıldığı yıl. Ecevit ve Erbakanlı hükümet, Kıbrıs’ta yeni bir Türk devleti kurunca, ABD hemen kozunu kullanıp silah ambargosu uyguladı. Zaten bir bildiği de o. Silah üretmek ve savaş teknokratlarıyla dünyayı karıştırıp, savaş çıkarmak ve buralardan ticari alanda nemalanmak. Daha dün Suudi Arabistan’a 105 milyarlık silah satmıştı. Neyse konuyu fazla dağıtmadan gelelim konumuza. Ecevit hükumeti ne yaptı? ABD’ye rest çekti. Haşhaş ekimini serbest bıraktı. İncirlik Üssünün kullanımını askıya aldı. Sonuç mu? Esnaflar yağları, tüpleri stokladı… Piyasada kuyruklar ve Ecevit hükumetine bay bay!
1 Mart Teskeresi de Türkiye için önemliydi. Daha doğrusu, meclisin verdiği onurlu bir karardı. ABD bu kararı beklemeden planlarını yapmıştı. Türkiye’ye yerleştireceği askerleriyle Irak’a girecekti. Türkiye kabul etmeyince planları bozulmuş ve askeri açıdan zora sokulduğunu düşünerek kriz yaratmıştı.
İşte Askerlerimiz için zor bir tarih de, 4 Temmuz 2003 idi. Irak’ın Süleymaniye’de Amerikan askerleri, özel birlikte görevli subaylarımızın kafasına çuval geçirmişti. Ne dersiniz, 1 Mart teskeresinin intikamını mı almıştı? Biz ne yaptık? Muhalefet, “ABD’ye Nota verilsin!” diye tuttururken, dönemin Başbakanı Erdoğan, “Ne Notası Müzik Notası mı?” demiş ve olay fazla dallanıp budaklanmamıştı.
Bir başka konu da ABD’nin Kudüs’ü başkent olarak ilan etmesiydi. Sayın Erdoğan’ın ABD ziyaretinde korumalarının tutuklanması gibi olaylarda iki ülke ilişkilerini oldukça germişti.
Bitti mi? Hayır. Esas en önemli konu, ABD’nin Suriye’nin kuzeyine yerleşip devlet kurma derdinde olan PYD’ye oldukça yüklü miktarda silah yardımı yapmasıdır. Türkiye, bu örgütün PKK ile bağlantısı ve terörist olduğu gerekçesiyle ABD’nin silah yardımı yapamayacağına şiddetle karşı çıkması ve bunu dünyaya aktarmasıdır. Restleşme halen devam etmekte…
ABD’li senatörlerin Türkiye’ye silah ambargosu, kredi alamaması yönündeki kararları devam ederken, Türkiye ne yapıyor? Haliyle sevilmediği yerden uzaklaşıyor ve bir başka Süper güçle ilişkilerini güçlendiriyor. Rusya ile yaptığı ticari ilişkilerde S -400 Füze alımı, Nükleer Santral yapımı anlaşmaları, ABD’yi iyice kudurtmuş durumda…
NATO’da mıyız? Evet. Yarın yerimiz garanti mi? Belirsiz…
Ortadoğulu muyuz? Kısmen.
Avrupalı mıyız? Kısmen…
Aslında biz bizde miyiz biz neyiz?
İşte bu sorunun yanıtını bulursak, ne olduğumuzu ve dünyadaki konumumuzu belirleyeceğiz.
Zor bir coğrafyadayız bu belli…
Önemli olan zoru başarmak ve aydınlığa çıkmaktır. Onun da anahtarı, Atatürk İlkeleri ve onurlu siyasetin arkasında duran büyük halk kitlesidir! Atatürk ve silah arkadaşları emperyalistlere karşı böyle mücadele vererek başarmıştı.
Ertuğrul Erdoğan