Hz.Musa, İsrailloğulları, Firavun ve maiyeti Kur’an-ı Kerim’de bir çok yerde bazen tekrarlarla anlatılmakla birlikte Firavun’un denizde boğulması yalnızca Yunus Suresi 90-92. ayetlerde anlatılır.
“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım” dedi.” (Yunus suresi 90.ayet)
Mealini verdiğimiz bu ayette Firavun Mısır’ı terk etmek üzere yola çıkan İsrailoğulları’nın peşine düşmüş; denizde açılan bir yoldan İsrailoğulları’nın peşinden onlara ulaşıp zulmetmek ve saldırmak için askerleriyle birlikte girmiş; ancak denizde açılan yol sularla yeniden dolduğunda “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım” diyerek inandığını açıklamıştır.
Müslüman İslam bilginleri Firavun’un bu durumda inandığını açıklamasını korku ve ümitsizlik, çaresizlik halinde inandığından hareketle böyle bir imanın hür iradeyle iman gibi kabul edilmeyeceğini ifade etmişlerdir. Dolayısıyla Firavun’un bu imanının geçerli olmadığı hükmüne varmışlardır.
Hemen devamındaki ayette; “şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun” ifadesini Allah tarafından Firavun’un bu imanının kabul edilmediğinin delili şeklinde yorumlamışlardır.
92. ayet ise Firavun’un bu tutumunun Allah tarafından geçerli olmadığının sonraki nesillere Firavun’un cesedinin korunarak aktarılması şeklinde anlaşılmıştır.
Bu üç ayeti okuduğumuzda zahirde hemen her insanın anlayacağı bu manalardır. Zaten tüm müslümanlarca her zaman ve çağda böyle anlaşılmıştır. Yani Firavun’un ölümünün kaçınılmazlığını gördüğünde ‘Allah’a inandım’ demesi kesinlikle iman olarak kabul edilemez. Böyle bir iman Allah katında kabul görmez. Allah Firavun’un bu imanını kabul etmemiştir.
Gelmiş geçmiş bütün müslüman alim ve bilginler içerisinde bu konuda farklı düşünüp farklı yorum yapan yalnızca bir İslam bilgin çıkmıştır ki o da bilindiği üzere MUHYİDDİN İBN UL-`ARABİ’dir. İbnu’l Arabi, Yunus suresi 90-92.ayetlerini tabir caizse Firavun’un lehine yorumlayarak bütün İslam alimlerine muhalefetle Firavun’un imanının gerçek iman olduğunu onun bu imanın Allah katında makbul görüldüğünü ifade etmiştir.
İbnu’l Arabi aynı surenin 98. ayeti ile Mü’min suresi 85. ayetlerinden hareketle ( بَأْسَنَاۜ رَاَوْا لَمَّا) “lemmâ raev be’senâ” ifadesindeki ‘azâbımızı, hışmımızı gördükleri zaman’dan maksadın ‘ahiret azabı’ olmayıp ‘dünya azabı’, Allah’ın dünyalık hışmı olduğunu ifade ederek Firavun’un boğulma aşamasında inandığını söylemesi durumunun bir dünya azabı olduğuna vurgu yaparak Firavun’un öleceği için değil kurtuluş için (bu dünya azabının kaldırılması) iman ettiğini 98. ayetindeki Yunus kavminden örnekleme ile bu imanın gerçek iman olduğu yorumunda bulunur.(Fusüs Ül-Hikem; Muhyiddin-i Arabi, sayfa: 318-319; MEB-İstanbul-1992)
İbnü’l Arabi’nin bu yaklaşımından hareketle Yunus suresi 88, 89, 90, 91, 92, 96 ve 97. ayetlerini şöyle yorumluyoruz:
Seksen sekizinci ayette Hz.Musa ile Hz.Harun’un istek ve duaları mevcut. Bu dua, olumsuz yani beddua……..