Kesin doğru, vahiyle teyid edilmiş bilgi;
Sadece Peygamberlerin sözleri ve onlarla gönderilmiş, tahrif edilmemiş, bozulmamış kutsal metinlerde olan bilgilerdir.
124 bin Peygamber zincirinin son halkası Hz.Muhammed(s.a.v.) Kıyamete kadar bizlere yetecek doğru bilgileri veya doğru bilgiye ulaşmamızın usullerini uygulamalı olarak anlatmış ve Rabbimizce korumalı (Hicr, 15/9) Kur’an-ı Kerim ile sabitlemiştir.
Bu anlamda kıyamete kadar insanlığın karşılaşacağı siyasi, kültürel, ekonomik, sosyal sorunların çözümüne dair kök hücrelerKur’an Kerim ve Sahih Sünnet’te vardır.
‘’Size şunlar haram kılındı: Kendiliğinden ölen hayvan (leş), kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen hayvan, bir de henüz canı üzerinde iken yetişip kesemediğiniz boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından (boynuzlanma ile) öldürülmüş, yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanmış hayvanlar; ancak yetişip kestiğiniz hayvan müstesna. Bir de dikili taşlar üzerinde (cahiliyet devrinde taşlara hürmeten) kesilenler, fal okları ile kısmet aramanız. İşte bunları yapmak (doğru) yoldan çıkıştır. Artık bugün inkârcılar dininizi söndürmekten ümitlerini kestiler. Öyleyse onlardan korkmayın, bana karşı gelmekten sakının. İşte bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim/seçtim. Kim günaha meyletmeksizin açlıktan bunalıp çaresiz kalırsa, haram olan etlerden yiyebilir. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’’ Maide, 5/3
Maide 3. Ayetle İnsanlığın dünya/ahiret mutluluk rehberi İslam’a son şekli verilmiş, ölçü net bir şekilde vaaz edilmiştir.
İnsanın değeri samimi çabasıyla eşit görülmüş sık sık acziyeti hatırlatılmış sınırlarını bilmesi konusunda sık sık uyarılmıştır.
‘’(Bedir’de) onları siz (kendi gücünüzle) öldürmediniz, fakat onları (Hakka direndikleri için) Allah öldürdü. (Ey Resulüm! Avucundaki kumu) attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı(rıp onları yenilgiye uğrattı). Allah bunu, inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştır. Muhakkak ki Allah (her şeyi) hakkıyla işiten, (her şeyi) hakkıyla bilendir. Enfal, 8/17
Aslında ‘’takva’’ kelimesinin en güzel anlamı Yüce Yaratıcımızın bize çizmiş olduğu sınırlara riayet etmek demek.
Takva/ittika: Rabbimizin koyduğu sınırları korumak demek.
Takvanın korkmak şeklinde tercümesi Kur’an-ı Kerim’in ruhuna tamamen zıttır.
Zira Rabbimiz onlarca yerde;
‘’Haberiniz olsun ki, Allah dostlarına korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir.’’ Yunus,10/62,63, Bakara, 2/38,62, 262,274,277 Zuhruf, 43/68, Ahkaf,46/13, Maide,5/69, Al-i İmran, 3/170, Enam,6/48, Araf, 7/35, Zümer, 39/61, buyurur.
“O gün ne malın bir faydası olur, ne de evlâdın. Yalnızca Allah’ın huzuruna kötülükten korunmuş bir kalple çıkanlar (kurtulacaktır)!” Şuara, 26,88-89
Kötülükten korunmuş bir kalp, bizden dünya hayatı boyunca Rabbimizin isteği bu.
Bugün bana göre kolay, herkesin rahatlıkla anlayıp yaşayabileceği , yaratılışa uygun ve dünya ve ahiret saadetine kefil bir dini ‘’üfürüklerimiz’’ yüzünden orijinalinden/özgünlüğünden oldukça uzaklaştırmış olmanın sıkıntılarını yaşıyoruz.
Bu din adına konuşan kim olursa olsun konuştuğu/yazdığı cümleye Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnet’ten kaynak vererek, dipnot koyarak konuşmuyor/yazmıyorsa ÜFÜRÜYORDUR.
‘’Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan (o peşine düştüğün şeyden) sorumludur.’’ İsra,17/36
Bugün beşeriyetle birlikte düşmeye devam ettiğimiz derin uygarlık krizinden çıkmak istiyorsak, üfürüklerimizi ve üfürenleri bir kenara bırakıp Kur’an ve Sahih Sünnet tezgahında kendimize format atmak zorundayız.
Bu değişimi tamamladıktan sonra yaşadığımız olumlu tecrübeyi insanların dikkatine sunabiliriz.
Günde 40 defa Fatiha suresini ve Fatiha suresinde şu ayeti okuyoruz:
(Ey Rabbimiz!) Yalnız sana ibadet/kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.Fatiha,1/5
Yalnız Rabbimize kulluk, yalnız Rabbimizden isteme, yalnız Rabbimiz için, yalnız, direk, aracısız O’na ibadet, O’na kulluk, O’nu razı etme, O’nu arama, O’nun için yaşama.
İşte bu yüzdendir ki her Mümin/Müslüman Rabbini, Kitabını, Resulünü kimseyi aracı kılmadan kendisi aramak, bulmak, anlamak, ibadet etmek zorundadır.
Bu sebeple İslam’da ‘’Din adamları’’ sınıfı yoktur=La ruhbaniyete fi-l İslam.
Bu azmi, çabayı, fedakarlığı yapmayan/yapamayan Mümin/Müslüman Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnet yerine başkalarının üfürükleriyle idare etmek durumunda kalacaktır.
Başkalarını üfürükleri kıymetsizdir iddiasında değilim ama her Mümin/Müslüman ‘’üst akıl’’ olarak Kur’an-ı Kerim ve Sahis Sünnet’ten beslenmezse birlik ve beraberliği gerçekleştiremeyiz.
Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnet liderliğinde/hakemliğinde mezhep, ekol, cemaat, cemiyet güzel bir farklılık, renklilik iken, Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnet liderliği/hakemliği terk edilirse İslam kardeşliğini tehdit eden unsurlar haline gelir.
‘’Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a/Kur’an’a) sımsıkı tutunun (hayatınızı ona göre düzenleyin) ve (İslam’la çelişen davranışlarınızla gruplara ayrılarak) birbirinizden kopmayın! Allah’ın üzerinizdeki (İslâm) nimetini düşünün ki, cahiliyet devrinde birbirinize düşmanlar iken o, sizin kalpleriniz arasında ülfet (yakınlık) meydana getirdi de onun nimeti sayesinde din kardeşleri oldunuz. Hem siz ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da oraya düşmekten sizi (İslam ile) O kurtardı. İşte Allah size âyetlerini böylece açıklıyor ki, doğru yola eresiniz.’’ Al-i İmran,3/103
Evet!
Seçenekler açık!
Rabbimiz kitabının hemen başlarında Kur’an-ı Kerim’in saf hakikat/hidayet olduğunu ifade ediyor.
‘’Bu, kendisinde kuşku, çelişme, tutarsızlık olmayan (ilahi bir) kitaptır. Muttakiler (Allah’a karşı gelmekten sakınan ve O’na karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlar) için bir yol göstericidir.’’ Bakara,2/2
Ya Kur’an-I Kerim ve O’nun yaşayan şekli Sahih Sünnet,
Ya da üfürüklerimiz.
Tercih akıl sahiplerinin…