Bir yazarın en keyifli anları; yıllardır kafasında oluşturduğu kurgularla birlikte aldığı notlar ve kaynaklarla başlayacağı o ilk sayfadır. Bu sayfa, tıpkı ilk kez jumping yapmaya veya uzaktan izleyip aşık olduğunuz bir insana kalbiniz çarparak “merhaba” demenin heyecanı gibidir.
İlk satırlara başladığınızda gözünüz hiç bir şey görmez. Tuşlar artık bir trenin hızı gibidir. Soluk almadan hızlı atan bir kalp ritminde yazarsınız. Öyle ki kapınızın çalınmasına veya telefon gelmesine tahammülünüz olmaz.
Ben, şahsen çalışma masamda olmadığım zamanlarda hırçınlaşırım. Yolda, AVM’lerde veya herhangi bir yerde tıpkı aşık olunan bir sevgiliyi düşünmek gibi aklım hep yazdığım sayfalarda kalır. Bir sohbet ortamında çevremdeki konuşulanlara dikkatimi vermeden düşüncelerim hep çalışmama zincir gibi ekleyeceğim kurgularıma odaklanırım.
Yazarken, kahramanlarımla birlikte vakit geçirmeyi çok severim. Onlar artık benim dostumdur. Onları kimi zaman kızdırır, kimi zaman bıçaklanmasına engel olamam! Bazen, hastalandırıp öldürür, bazen de onları güldürür ve mutlu yaparım. Yani hayatı onlarla birlikte iyisiyle kötüsüyle yaşarız! Yazarken müzik dinlemeyi severim. Klasik müzik tercihimdir ama kahramanım eğer pavyona gitmişse, ben de onunla birlikte arabesk dinlerim. Eğer bir bara gitmişse birlikte caz dinleriz. Canımın sıkıldığı durumlarda olur beklenmeyen gelişmelerde… Son yazdığım, “Kavanozdaki Böcekler” adlı 4. kitap çalışmamda, kahramanımı yazarken, aldığım bir haberle, tıpkı Dostoyevski gibi onun yoğun bakımdaki ölümüne ağlamıştım. Hem de hüngür hüngür!
Çalışma biter… Yazdığım sözcükler hatalı ve hatasız bir halde kağıtların üstünde uçuşur. Son sayfada hüzünlenirim. Noktayı koyduğumda geriye doğru yaslanıp yorulan ellerimi enseme koyarım. Sonra kahvemin son yudumunu çekip odamın loşluğunda perdeleri açarım. Dışarıyı seyredip hüzünlenirim.
Tabiki her şey bitmedi… Yazılanları defalarca okumak süreci başlar. Yazan hatalarını pek göremez. Onun için yazılanları bir de dostlarınıza okutursunuz. Editör dostlarınız varsa yardım alırsınız, yoksa paranız varsa uzman bir editörden tekrar elden geçirtirsiniz.
Bitti mi? Hayır…
Artık eseriniz hazırdır. Ve işin en büyük kısmı başlar.
Gönderdiğiniz eserinizin, isim yapmış bir yayınevinden çıkması için kabul ettirme mücadelesi başlar. Yayınevlerinin ya programları doludur ya da meşhurlara eser yazmaları için ısmarlama sipariş vermişlerdir!
İşte bu kısım, yazmaktan daha zordur!
Ertuğrul Erdoğan/2016 Aralık