Yine içki muhabbeti! Yine atlet gibi belden yukarı politikalar! Sıktı artık böylesi propagandalar!
Daha önce de Gezi Olaylarında ‘Camide içki içtiler’ yalanını çıkartmışlardı. Tabiki, binlerin katıldığı kitlesel toplantı veya protestolarda mutlaka bir takım istenmeyen durumlar olacağı gibi, araya sızan yerli veya yabancı provokatörler de olabilecektir. Bu durum, ahlaksız kültürün babası Machiavelli’nin peşinden gidenlerin politikalarında her daim olacaktır.
Yine, kalabalık bir ailede, farklı ana babalar olacağı gibi evlatlarda bulunacaktır. Sokaklara bakın, kırmızı ışıklar da geçenler mi yere tükürenler mi sağa sola kurşun atıp insanları öldürenler mi dersiniz, daha buna benzer birçok magandayı etrafımızda görebilmek mümkündür.
Önce karşımızdakini suçlarken, bir de aynada kendimize bakmamız gerekir. Ve “Biz neler yaptık veya yapmaya devam ediyoruz?” sorusunu, sormamız lazım.
Örneğin, AKP’li dört eski bakanın istifaları veya adaletli yayın yapması gereken TRT’nin AKP’nin arka bahçesi haline getirilerek yanlı yayın yapması ile Ege’deki on altı ada ve kayalıklarımıza Yunan bayrağı çekilirken seyirci kalmamız, içki içmekten daha mı önemsizdi?
Aslında, iktidar, içki içildi vs. muhabbetini bir kenara bırakıp, millet, Çanakkale’de Adalet Kurultayı’nda neler diyor, neler istiyor, ona bir kulak verip, demokrasi yönünden eksik taraflarını samimi olarak tamamlarsa, toplum daha huzurlu olacak ve gerçek demokrasi işte o zaman tam anlamıyla hayata geçirilmiş olacaktır.
Neyse, kitap yazılacak kadar anti-demokrasi birçok örnek var da, önemli olan millet, bu gerçekleri nasıl öğrenecek? Asıl önemi sorunumuz da bu! Meselemiz, Anayasa’da olmasına rağmen, milletin haber alma özgürlüğünün kısıtlı olmasıdır. Yandaş medyanın gözü bilerek köreltilmiştir! Böyle olunca, haber alamayan birçok kesimin kuma gömülmüş kafası doğal olarak aydınlığı görememektedir!
Sanırım bu, önemli konu, Adalet Kurultayında da yer alacaktır.
Biliyorum, ütopik bir fikir olacak, ama malum iktidara yakın Sabah ve muhalefeti temsil eden Sözcü Gazeteleri, her gün birer sayfalarını ayırarak, bir kaç köşe yazılarını karşılıklı yayınlama cesaretini gösterebilseler, demokrasi açısından ne iyi olurdu! Düşünsenize, Sözcü’den Uğur Dündar, Bekir Coşkun ve Emin Çölaşan’ı Sabah, Engin Ardıç gibi yazanları da Sözcü okurlarının okumasını!
Veya bir sabah uyanmışsınız. ATV başta olmak üzere birçok yandaş televizyonlarda Sayın AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefet gazetecilerinin sorularını yanıtlıyor! Birkaç gün sonra bir akşamüstü haberlerden sonra bütün kanallarda, Kılıçdaroğlu ile Erdoğan’ı bir kanalda tartışırken görüyorsunuz!
Nasıl keyifli olmaz mı?
Bu bir rüyaydı! Böyle bir şey Türkiye’de şu anda olmaz ve olmayacaktır!
Bunu yapacak yürekli gazetecilik ve politik anlayış, demokratik açıdan ülkemizde şu an müsait mi?
Elbette kocaman HAYIR!
Ertuğrul Erdoğan
29 Ağustos 2017