Toplum Eğitiminin Dünü Bugünü ve Yarını
Sevgili okurlarım, bir önceki yazımda olduğu gibi, bu yazımda da “toplum eğitiminin dünü ve bugünü ve yarını” hakkında ki düşüncelerimi, sizlerle paylaşmaya devem edeceğim.
Bu itibarla toplumsal hayatın içinde var olmayı sağlamak ve yapılması gereken çalışmaların en önemli olanın eğitim olduğunu bir kere daha söylemek ve yazmayı kendime görev addettim. Dahası insan eğitiminin önemini vurgulamak istedim.
Bizler nerede yaşarsak yaşayalım, insanın toplumsal yaşam süreci içinde pozitif düşünce ışığında, bilgi ve becerisiyle birlikte, davranış alışkanlığını kazanması ve geliştirmesi gerekir. Bu alışkanlığı vermekle yükümlü olan ailemiz, çevremiz ve okullarımızdır. Bu durum kesinlikle vaz geçilmeyen temel bir sorumluluktur. Bu şekilde yapılması gereken laik ve demokratik eğitim süreci sonucunda, çağdaş bir toplum oluşturulması sağlanmış olur.
Aynı zamanda, böyle bir eğitim yapılandırılması içinde, sivil toplum örgütlerinin de sorumluluk almaları gerekir. Bu sorumluluk ışığında, devletin görevlileri kendilerine emanet edilen fertlere pozitif eğitim verme çalışmaları dışına çıkmamalıdırlar. İş ve meslekleriyle ilgili gereken bilgi ve beceri alışkanlıklarını kazandırılmalıdır. Gelişen dünya düzeni içinde ancak böyle bir gayretle, amaç edinilen hedefe ulaşılır. Medeniyetlerin gelişmesinin ilk dönemlerinden başlayarak, günümüze kadar nasıl geldiğini görmek zorundayız.
Bu anlayışla, eğitime bakışı ela aldığımızda sorun ilk çağlardan günümüze gelinceye kadar, soyut olmaktan çıkarak, somuta doğru bir yol izlemiş olduğunu da görmekteyiz.
Dünya bilimcilerinden “Platon, eğitimi insanda gizli olarak bulunan doğruları, hakikatleri bilince çıkarma süreci olarak görmüştür”. Bunun ötesinde, benzer bakış acısını “Aristo, Sokrat” ve yaşadıkları çağın bilim insanları, pozitif eğitimin önemine işaret etmişlerdir.
Kapitalizm öncesi dönemde, eğitimin temel işlevlerinden biriside, ezilen sınıflara gönüllü köleliği kabullendirmeye çalışmalarıdır. O dönemde eğitimi dine dayandırarak toplumsal eşitsizlikleri tanrının iradesi anlamında sunmaları olmuştur.
Bu düşünceden yararlanan ve gelişen dünya düzeni içinde yer alan kapitalistler, dini düşünceler içinde, dini kullanarak amaçlarına ulaşmayı sağladılar.
Buna karşın, ezilen ve sömürülen kesimde, değişen bir şey olmadı. Hatta verilen mücadeleye rağmen hiçbir şey değişmedi. Bu durum olumsuzluğun varlığını ortaya koymaktadır. Kaldı ki eğitimden yoksun ve becerisi olmayan insanların, toplumla bütünleşmesi olanaksızdır. Aynı zaman da toplumun üzerinde, tahakküm aracı olarak kullanılır. Kaldı ki çağdaş eğitimin amacı, toplumu aydınlatarak, onları sürçe katmayı sağlamaktır.
Bu oluşumlara bakarak, tek çıkış kapısının laik ve demokratik eğitim olduğunu bilmeliyiz. Bu düşünce kapsamında yapılacak eğitimin gerçekleşme olanağı ancak ve ancak, pozitif bilimin ışığında mümkün olur. O zaman çağın gelişmişliğini sağlamayı başarabiliriz. İşte o zaman bizlerden sonraki kuşaklara doğru bir eğitim sistemi koymuş oluruz.
Ne var ki günümüz koşullarında, devleti yönetenler kendi düşünceleri ışığında planladıkları eğitimi, kendi kuramları ve ölçüleri içinde gerçekleştirmek istemektedirler. Bu ölçüler, onların olmazsa olmazlarıdır.
Hal bu ki, eğitim ilkelerini çağın gereklerine uygun olarak düzenlememiş olurlarsa, kendilerde bundan zarar görmemiş ve faydalanmış olacaklardır.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair