Aşağıya yazılı bir fotoğraf koyacağım. Biz nasıl bir devlet örgütüne sahibiz ona siz karar verin.
Öncelikle, Amerika’nın Türkiye içindeki kurumsal varlıklarını saymak isterim. Yani içimizdeki örgütlü açık, bilinen varlığını…
*NATO
*Dünya Bankası, İMF
*İncirlik, Diyarbakır, Kürecik Amerikan askeri üsleri
*İkili İstihbarat Antlaşmaları
Bunların ötesinde, Avrupa Birliği tam üyeliği kapsamında olup, ABD’nin güdümünde olan örgütlü yapılar…
*OECD
*Gümrük Birliği
*Avrupa Kriterleri
*Çok uluslu şirketlerin kurumsal yapıları
Saydığım Amerikan kurumları, içimize aldığımız ve içimizde serbestçe faaliyet göstermesini kabul ettiğimiz kurumlardır.
Kurumsal yapı deyince, örgütlü tapılar anlaşılsa da, “piyasa ekonomisi” yapısının içinde var olmamızdan kaynaklanan ve en az askeri yapılar kadar etkili olan unsurlar vardır.
*Amerikan doları
*SWİFT
*Amerikanca eğitim yapan kurumlar. (İngilizce öğretmek başka bir şey)
*Amerikan ve Batı kültür ürünlerini denetimsiz ithalatı.
*Suçluların iadesi antlaşması
*Parasını cebimizden ödediğimiz, Kredi Değerlendirme kuruluşları
*Amerika’da kiraladığımız Amerikan Lobi kuruluşları
*Sıcak paranın ve yabancı bankaların içimizde yarattığı diğer kurumlar.
Saydığım ve sayamadığım bu kadar çok Amerikan örgütünün, nereden eleman devşirdiğini ifade etmeye gerek yoktur.
Eğer içimizde bu kadar çok Amerikan kuruluşu varsa, Türkiye nerede başlıyor, nerede bitiyor, bunu bilmek zordur.
Amerikan bayraklı tişört giyen bakanlarımız da olur, kendini ABD vatandaşı gibi hisseden vatandaşımız da olur.
Büyük şehirlerde, bilhassa İstanbul’da, Amerikan vatandaşı gibi yaşayan Türk vatandaşları vardır.
Kendisini Türk vatandaşı değil de, ABD vatandaşı gibi hissedenler, kendi elimizle Türkiye içinde, eğittim kurumlarında eğittiğimiz bizim insanlarımızdır.
İçimizdeki Amerikan kurumlarında, eğittiğimiz insanımız, Kuzey Suriye’den, Türkiye’mize çevrilmiş, Amerikan namlularını nasıl değerlendirecektir? Düşman ve dost mantığını nasıl belirleyecektir?
Tanımlamaya çalıştığım bu insanlarımızın bir kimlik bunalımımdan geçmesi mukadderdir.
İçimizdeki Amerikancılarla mücadele edenlere yapılan ilk suçlama; ırkçılıktır.
İkinci suçlama ise; “siz demokrat değilsiniz” olur.
Aslında iki temel suçlama da psikolojik savaşın temel araçlarıdır.
Kendi kimliğinizi, kendinizi savunduğunuzda, suçlandığınızda, ilk yapacağınız iş; sizi suçlayanlara karşı nefret duymaktır. Oysa sizi suçlayanlar da sizin gibi bu ülkenin insanıdır.
İçimizde bu kadar çok Amerika varsa, PKK ve FETO olmaz mı?
PKK ve FETO Amerika’nın içimizdeki görünen halidir.
Asıl mesele içimizde görünmeyen Amerika’yı görmektir.
Sonuç; İçimizde bu kadar çok Amerika var diye, elbette içimizi karartacak halimiz yok.
Kurtuluş ve Kuruluş Savaşımızda, bu mücadeleyi bir kez vermiştik. Bu kuşatmayı nasıl yaracağımızı da gene biz biliriz.
Düşman netleştikçe, mücadele kolaylaşacaktır.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com