Tüm silahlara el konur ordu ve Teşkilat-ı Mahsusa dağıtılır. Ordunun yok edilmesini onlar kadar İstanbul hükümeti de istemektedir.
Bunca şehidin, ölümün ve acının ortasında elime geçti yeni bir roman. Kurtuluş mücadelemizin işgal günleri, vahşet günleri okumaya başladım. ”Smyra’nın Gözyaşları” Gülseren Engin’in kitabı, Remzi Kitabevi’nden çıktı.
Tarihi gerçeklere birebir sadık bir belge roman niteliğinde Smyrna’nın Gözyaşları.
Kronolojik gerçeklerin dizimi romanı Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı sayılacak bir dönemin romanı yapıyor. Okunur kılıyor. Edebi dil kullanmasa da roman kurgusu aşk ve kahramanlar sürükleyiciliği sağlıyor.
İzmir’e Yunan ordusunun çıkışı ve Ege’de yaptığı zalimlikler, işkenceler, vatansız kalınca başa gelecekleri hatırlatıyor. Tarihi bilmeyenler acıları tekrar yaşamaya mahkumdur.
Ege’nin Yunan ordusuna karşı cansiperane savaşı, halkın korku ve umutsuzluğu yenişi, Kurtuluş Savaşı’nın bir avuç kahramanı Kuvay-ı Milliye (Milli Güçler), yerli Rumların pervasızlığı ve İngiliz’in sinsiliği arka arkaya geçiyor gözümüzün önünden.
1918’de İstanbul’da büyük Fatih yangınıyla başlayan roman Yunan’ın yaktığı mekanlarla devam eder. Yakma tutkusu vardır Yunan ordusunda. İnsanları camilere doldurur yakar, geçtiği her köyü, kenti yakar. İstanbul yangın ve işgaliyle başlar İzmir ve Ege işgali yangınıyla sürer. Roman 1919 Kasım ayına kadar süreyi kapsamakta.
Bitişi biraz anidir, sanki devamı var duygusu bırakır. Sanki bir soru varmış gibidir.
Roman kurgusundaki kadın erkek ilişkilerinin güncelliği, gerçekliği kahramanların özeline ait ayrıntılar, felaketler heyecan için vurgu olarak kullanılmış. Güçlü kadın kahramanlar başlarına gelenlerle mücadele eder. En zayıf karakter Kadife‘dir
Yarbay Nejat’ın karısının üstüne aldığı genç kuma. Aile ilişkilerinde dönem hep yaşlı erkeklerle görücü usulü evlenen genç kadınlar, çok kadınla evlilik gibi Osmanlı dönemi şablonu. Kadın sorunlarına duyarlı olan yazar bugüne bağlar bir çok yerde meseleyi. Aile içi şiddet gibi. Dul kadına cinsel saldırı, söz gibi…
Kuvay-ı Milliye’den Tilki Mahmut’un karısı Seher Yunan askerlerinin tecavüzüne uğrar İzmir’in acımasız tecavüzü uğrayışı bence bu sayfalardır. Seher’in tecavüze verdiği tepki; devamlı yıkanması bedeninde yaralar açılması gibi, hamile kaldığını anlamasıyla intihara kadar varır. Bu kirden kurtulmak istemektedir. Oysa hiç ummadığı halde Teşkilat-ı Mahsusa’ya çalışan kocası onu şefkatle kucaklar, bakar. İyileştirir. Hiç dikkat etmediği, elindekinin kıymetini bilmediği karısı buna hayret eder. Oysa onun varlığını keşfetmiştir bu korkunç olayla Tilki Mahmut. Bütün Anadolu’nun İzmir’in işgaliyle memleketine tecavüzü keşfettiği gibi.
İzmir valisinin “Yunan askerinin işgal edeceği bir iftiradır, yalandır” dediğinin ertesi günü Yunanlılar İzmir’e ayak basmıştır. Vali milletin valisi değildir yani! Yönetim padişah ve İstanbul hükümeti gibi görünse de ipleri oynatan İngiliz ve Fransızlardır.
İstanbul’u feth ettik şaşaasıyla giren Fransızlar, imzaladıkları sözleşmelere aykırı davranan İngilizler ve diğerleri Mondros ateşkesini bile hiçe sayıp İskenderun’u da, Musul’u da işgal ederler.
Tüm silahlara el konur ordu ve Teşkilat-ı Mahsusa dağıtılır. Ordunun yok edilmesini onlar kadar İstanbul hükümeti de istemektedir.
İşgal kuvvetlerinin gemilerini görünce ağlayan dedeye söylenen tüm millete aktarılan bir yalandır:
“Ağlama dede, barış için geldiler yönetime karışmayacaklar. Padişahımızın misafirleri onlar” Bunun propagandası bütün Anadolu’da sürecektir. Ege’de bile Yunan askerine hoş geldin demesi beklenir halktan! Önceleri korkutulan insanlar da der ama işkence, zulüm ve yağma acı gerçeği anlatır.
Romana adını veren kahraman yerli Rum kızı Smyrna kocasının tecavüzüne maruz kalan, şiddet gören biridir. Kocası annesi babasını da öldürür. Ağabeyi ise Megalo İdea (ENOSİS de denebilir bugün) peşine takılıp gitmiştir. Smyrna kocası tarafından erkeklere satılır, randevu evine düşer. Artık namussuz olduğu için onu reddeder zaten. Küçük kardeşi Yorgos onun yanında kalır. İngiliz bir nişanlı ile zenginliğe, lükse kavuşan Smyrna bir Türk’e aşık olur. Kuvay-ı Milliyeci Çakır Osman.
O sırada Nikos onu vurur ve hafızasını kaybeder. İlk hatırladığı aşkı olur. Böylece onun peşinden gitmeye karar verir.
Romanda Anadolulu olmaya devamlı bir olumlu gönderme vardır. Smyrna, kardeşi , balıkçı Bedros, Deli Maria. Papazların Megalo İdea ile 3 oğlunu da zehirlediğini, Türklere düşmanlık aşısının Kilise tarafından yapıldığını Deli Maria’nın ağzından duyarız. 3 oğlu da savaşta ölmüştür.
Bu hay huy içinde cinselliğin yer alması da önemli bence. Cinselliğin hayatın, kadın erkek ilişkisinin yaşama sevinci olduğu, aşkla cinselliğin taçlanacağını okura anlatılır.
Aşk ve cinsellik, sanki şizofrenik bölünmeleri, bir bedende farklı kişilikleri bütünler.
“Bütün yurtta, kentlerde, köylerde kocaları ölen kadınlar kalmıştı sadece…Onlar ve çocukları ne yer ne içerdilerdi…Savaşları çıkaranların umurlarında bile değildi bu. Hele çektikleri acılar…Kimsenin umurunda değildi… Açlıktan kötü yola düşen kadınların olduğu söyleniyordu”
Düşmana karşı koyan bir avuç insan Mustafa Kemal Paşa’ya koşar. Anadolu’ya liderin ardına …
Ege’de de dağa, taşa yazılır Mustafa Kemal Paşa’nın adı…
Direniş Hükümeti kurulur. Bir değil bir çok düşman vardır. Hükümet dahil…
Adından dolayı İzmir’in mekan olarak arka planı kapsadığını sanıyor insan. Ancak İzmir kent dokusu, kültürü olarak yok. Olayların akışı, tarihsel kronoloji ve kahramanların maceraları mekan adlarıyla yetinir.
Bugün okunması gereken bir kitap.
Bugün dünü anlamak içindir.
* İstanbul Haneleri /Alan Duben, Cem Behar
Nevval Sevindi