Toplumun geniş kesimleri bankacılık dünyasına biraz da şöyle bakıyor. Türk işdünyası ve halkı yaşam mücadelesi verirken, bankacılık kesimi hep yüksek karlar elde ediyor…
Bankacılığın öz kaynak karlılıklarını enflasyonla karşılaştırdığınız zaman, reel karlılık açısından sektörümüzün göründüğü kadar karlı olmadığı anlaşılır. Sektörün karlılığı ile ilgili bence yanılsamanın önemli noktası, sektörün çok yüksek sermayelerle çalışıyor olması. Bugün bir banka bir milyar kar açıkladığı zaman bu salt rakam olarak belki çok yüksek ama o bankanın 5 milyar sermayesi olduğu gerçeği ortadayken birçok endüstriden daha karlı olmadığı anlaşılır. Karlılıktan fedakarlık edilmesi konusunda ise bankacılık sektörü muhakkak ki bir takım girişimlerde bulunuyor.Bankacılık kesiminin reel sektörü desteklemesinde, birkaç enstrüman hariç hala “ipotek” duvarı örülü. Birçok girişimci ya da firma başarılı projeleri olsa da bu duvarı aşamayorlar…
Bankacılık sektörü gerek enerji projelerinde, gerek yeni yatırımlarda fonlama imkanları elverdiği ölçüde orta-uzun vadeli projelere sıcak bakmaya başladı. Maalesef Türkiye’de tasarruf kesimi çok kısa vadeye tıkılmış durumda. Türkiye’nin dışarıdan sağlayabileceği krediler biraz önce bahsettiğim gibi daha azalacak ve daha pahalı hale gelecek. Biz ne zaman ki mevduatın vadesini uzatmaya başlar, ne zaman dışarıdan daha uzun vadeli fonları Türkiye’ye çekmeye başlarız o zaman bu tip projelere finansman açısından bakış farklı olacaktır. Şu anda tamamen vade uyuş mazlığı açısından bir isteksizlik bir gönülsüzlük var. Buna rağmen geçtiğimiz yıllar içerisinde bankacılık sektörünün orta/uzun vadeli kredilerde ciddi bir şekilde artış sağladığını gördük.
Kamu bankaları özelleştirmeli ama şimdi değil Bundan iki üç yıl öncesine kadar kamu bankalarının özelleştirilmesi gündemdeydi. Hazırlıklar yapılıyordu ama global kriz “babalar gibi özelleştiririm” dusturuna karşı adeta ders oldu. Özel bankacılık kesimi de yapısı gereği bu yaklaşımları destekledi, desteklediniz. Şu an için kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ben hala rekabetçilik açısından kamu bankalarının önemli bir kısmının özelleştirilmesi gerekliliği görüşümden bir şey kaybetmedim. Ama şu an içinde bulunduğumuz piyasalar bu bankaların özelleştirilmesi açısından ehven koşulları ortaya koymuyor. Dolayısıyla ne zaman ki bu şartlar tekrar Türkiye’ye cazip bir ortamı getirir, banka değerlemelerini daha yukarı bir seviyeye çeker o zaman kamu bankalarının özelleştirilmesini gündeme almak gerekir. Ama şu an, o zaman değil.
Sizin de açıklamalarınıza bakılırsa gelecek tablosu pek renkli değil. Peki Türkiye özellikle bankacılık sektörü açısından beklemenin dışında ne yapmalı ?
Öncelikle Türkiye’nin daha rekabetçi olması lazım. İstihdam üzerindeki yüklerin, aracılık maliyetlerinin azalıyor olması şart. Hukuk sisteminin çok iyi çalışıyor olması önemli. Yabancılarla çalışma koşulları açısından Türkiye’nin avantajlı bir yer olması, ulaşım yönünden daha rekabetçi olması lazım. Özetle şöyle söylemem mümkün; yabancı yatırımcıların yatırım yaparken kıstasları nelerse o hususlarda yüksek puanlar elde ediyor olmak lazım. Bu kadar basit. Burada sihirli bir formül beklemek veya bir kanun ya da kararnamenin çıkmasını istenin değil, tüm şartları gözönüne alan topyekun bir değişimin doğru olacağına inanıyorum. .
Yönetimde ağırlık hala yarı yarıya
Yapı Kredi Bankası’nın yönetiminde değişikliğe gittiniz. Sizin başkanlığınızda İcra Kurulu kuruldu. Yönetimde İtalyanlar’ın ağırlığı artıyor mu?
Yönetim kurulunda bankanın ana sermayedarları olan Koç Finansal Hizmetler’deki ortaklığın yüzde 50-50 olması nedeniyle yine yarı yarıya dağılım var. İtalyan yönetici sayısı artmadı. Yönetim Kurulu’nda tüm kararlar konsensus oluşturularak tartışıldıktan sonra, kurumun menfaatleri ve vizyonuna paralel olarak belirleniyor. İcra Komitesi’ni ise belli uzman sahaların temsil edildiği, verimli ve süratli karar almak için kollektif bir mekanizma oluşturmak için kurduk.Son olarak şunu sormak istiyorum. Unicredit diğer ülkelerde yaptığı yatırımlarda daralmaya giderse, Türkiye bundan nasibini alır mı ?
Unicredit, Türkiye’ye çok ciddi şekilde inanıyor. Diğer ortağımız Koç Grubu da Türkiye’nin en büyük grubu. Dolayısıyla iki ortak Türkiye’de bankacılık sektörünün geleceğine bu kadar güvenli ve emin bakınca, bizim üzerimize sadece performans baskısı düşüyor.