Emperyalizm ya da onun belli başlı temsilcisi Amerika, artık çıkarlarını savaşsız koruyamaz duruma geldi.
Vekâlet savaşları, ülkelerin içinden kullandıkları terör gurupları gibi örtülü ve dolaylı savaşlar, Amerika’nın işini görmedi.
Amerika’nın dünya ekonomilerini belirlemesi ve denetlemesi aslında dünya siyasetlerini belirlemesi anlamındadır.
Çünkü ekonomi siyasetin yoğunlaşmış halıdır. Ekonominin en yoğun hali de, paranın kendisidir.
Dolardan söz ediyorum. Doların dünya hâkimiyetindeki zafiyet eğiliminden söz ediyorum.
Dünya ülkelerinin birbirlerine olan borcu; 215 trilyon dolardır. Bir anda, ülkelerin birbirlerine, ya da şirketlerin birbirlerine olan borçlarını ödeyemez hale gelmesi, dünya ekonomisini durma noktasına getirebilir.
Para basmak, kâğıt basmak, hele hele karşılıksız kâğıt basmak, borçlanma anlamına gelir.
En fazla dolar basan ülke de, (2008-2013 arasında 4,5 trilyon dolar bastı) Amerika’dır.
En fazla borçlu olan ülke de Amerika’dır.
Dünya savaşına geldiğimizi işaret eden en önemli unsur; üretimin Asya’da olması ve bu üretime karşılık gelen paranın Amerikan Merkez Bankasında basılıyor olmasıdır.
Elbette FED’e ortak bir de Avrupa ve İngiltere vardır.
Parayı dört devlet basar bu paraların piyasada kullanılmasını FED sağlar. FED “Serbest Piyasa” dediğimiz piyasanın para kurallarını belirler. Diğer ülkeler buna uyar.
Bu finans sistemine Çin ve Rusya’nın kesin itirazı vardır. Vurguncu finans sitemine karşı olanlar; takas ve kendi paralarıyla ticaret yollarını aramaktadırlar.
BİTCOİN bile bu arayıştan çıkmıştır. Çünkü dolar referans değeri olmanın dışındadır.
Dolar referans değeri olduğu sürece tüm ülkeler kaybetmekte Amerika kazanmaktadır.
Ancak üretimsizlik, Amerika’da üretkenliği, yani teknoloji üretimini de geriletmektedir.
Sadece silah üretmek, Amerika’yı tüm sorunlarını silahla çözme yoluna sevk etmiştir. Bu durum da, dünyada sorunların daha büyümesine yol açmıştır.
Amerika reel ekonomide gücünü kaybedince, dünyadaki siyasal gücünü de kaybetmeye başlamıştır.
Savaş ihtiyacı; hiç olmadığı kadar, Amerika’yı hem ekonomik, hem de siyaseten zorlamaktadır.
Savaş nereden başlar sorusunun bir tek cevabı yoktur.
ABD çıkarlarının en kritik ve en çok zedelendiği yerlerden başlaması, stratejikmiş gibi görünüyor.
Buna göre, Güney Asya birinci savaş alanı olacakmış gibi görünüyor.
İkinci başlangıç noktası, zaten başlamış olan, Doğu Akdeniz olarak belirlenmiştir. Suriye, Irak, Ürdün ve Türkiye toprakları savaş alanı olarak görünüyor.
Üçüncü başlama noktası, Avrupa Amerika ile birlikte savaşa girecekse, Ukrayna ve Baltık ülkeleri olduğu aşikârdır.
Dördüncü nokta ise; ABD’nin Rusya’nın kuzeyinden hak iddia ettiğini biliyoruz.
Beşinci nokta; Çin’i Afrika’dan çıkarmak için Cibuti’den başlayabilir.
Elbette hemen şu soru akla gelmektedir. Amerika tüm bu noktalara ulaşabilir mi? Lojistik sağlayabilir mi? Bunların askeri sorun olduğu kesindir.
Amerika’nın tasarladığı böyle bir dünya savaşı, hiçbir şekilde, konvansiyonel silahlarla tamamlanmaz. Mutlaka nükleer silah devreye girecektir.
Böyle bir savaş, sadece Amerika’nın belirlediği yerlerde süremez. Washington ve Londra da nasibini alır.
Çin ve Rusya’nın, Amerika karşıtlığı, stratejik karşıtlıktır. Varlıklarına yönelen bir karşıtlıktan kaynaklanmaktadır.
Böyle bir savaş, Amerika için saldırı savaşı, Çin ve Rusya için savunma savaşıdır. Savunma tüm canlıların var olmasında mevut olan bir içgüdüdür. İnsanlı direnerek var olmuştur.
Türkiye, bölgede Amerika’nın yanında yer alırsa ki işaretler bu yöndedir. ABD’ni bozgununu paylaşmak durumunda kalabiliriz.
Birinci dünya savaşında Almanya’nın yanında yer aldığımız gibi…
Direnenler eninde sonunda kazanırlar.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com
ulusalkanal.com.tr