Bazı isimler tarihe mâl olmuştur. Leyla, Şirin, Züleyha ve Aslı bunlardan ilk akla gelenler. Hepsinin de bir kıssası var. Öteden beri söylene gelen bir kıssa.
Bu isimler belki gerçekte yoktu. Ancak “Gönül tarihimizde” önemli bir yere sahiptir. Kulaktan duyma da olsa bunlarla ilgili üç-beş cümle kalmıştır aklımızda.
Günümüzde de “Gönül tarihimize” giren iki isim vardır ki artık unutulmaları mümkün değildir. Bunlardan biri “Mihriban”dır. Elli yaşın üzerindekiler bunu şiir olarak. Şairi Abdurrahim Karakoç. Bu şiiri ünlü türkücü Musa Eroğlu bestelemiş ve gönüllerimize havale etmiştir. Burada şair ve bestekâr ayrı kültür iklimin iki insanıdır. Ve sanatta buluşmuşlardır.
Diğer bir isim ise “Zahide”dir.
Bozkırın tezenesi olarak bilinen büyük usta Neşet Ertaş sazıyla ve sözüyle Zahide’yle hissi bağ kurmamızı sağlamıştır.
Zahide kimdir?
Zahide çok şeydir aslında. Bir kalıba sığmaz. Tarife gelmez. Kelimelerle izahı yapılamaz. O sadece gönül sahibi olanların gönlünde yaşar.
Büyük usta:
Zahide gurbanım n’olacak halim
Gene bir laf duydum büküldü belim
Derken içinden neler geçiyordu acaba? Duyduğu lâf neydi? Duyduğu o lâf neden belini büküyordu. Hangi yükün altına girmişti ki beli bükülmüştü?
Sırta alınan yük insanın belini yıllar sonra büker. Çünkü o tartılabilen bir ağırlıktır. Bir lâf ile bükülen belin sebebi ne yıllardır ne yollardır. O bir gönül yüküdür ki büktüğü bel seneler geçse de doğrulmaz artık.
Sebebi gönül olan bel bükülmesinin ardından boyun da bükülür. Yük sadece belde değildir. Elde olmayan sebepler boynu da büker.
Gurbet ellerinde esirim esir
Zahide gurbanım hep bende kusur
Gurbet ellerdeki esaret… Ne hazin ifade. Suçlu değilsin, kaçak değilsin ama kendini esir hissediyorsun. Çünkü:
Anadan ayrısın, babadan ayrısın, akraba ve dostlardan ayrısın, mekândan ayrısın…
Başka?
…
Ayrısın işte…
Öyle bir ayrılıktır ki bu acısı yürekte hissedilir.
Suç gurbetin mi peki?
Değil belki ama gurbette olmayı gerektirecek ne varsa onda.
Elde olmayan bütün sebeplerde. Belki bir anlık dalgınlıkta. Bir anlık yanlış kararda. Bir anlık yanlış tercihte. Bir anlık olmaz hayallerde.
Bir anlık…
Belki “ben”de…
İşte o “ben”in enine boyuna hesapsızlığında.
Zahide’yi kaybetmenin, Zahideleri kaybetmenin sebebi bunlar.
Eğer anan seni bana verirse
Nemize yetmiyor el kadar hasır
Belki de gönlü destan yazan büyük usta bu iki mısraya sığdırmış sevdasını.
Seninle olduktan sonra “el kadar” hasır bile yeter bize diyor. O el kadar hasır gönle göre en ulu dağlardan yüksek, en derin okyanuslardan derin, en geniş ovalardan daha geniştir. Değil mi ki o hasırın yeri gönüldür, fazla söze ne hacet.
Zahide, yani; Emine, Nurcan, Fatma, Nuran, Asuman, Leyla…
Zahide, yani; sevda, sevgi, muhabbet, gönül…
Zahide, yani; ben, sen, o…
Zahide, yani;…
Yanisi yok daha. Herkesin bir Zahide’si vardır mutlaka.
“Nemize yetmiyor…”
Değil mi Zahide…