“Kamuda başörtüsü istemiyoruz” diyorsunuz, siz aslında başörtüsünü de başörtüsünü benimseyenleri de hiç istemiyorsunuz, nasıl olsa sülalenizde bir hacı veya başörtülü çıkar, bu da size bir ömür anlatmak için yeter, kendinizi avutur avutur durursunuz.
Mantık şu: Başörtülüler ev hanımı olsun, temizlikçi olsun, hizmetli olsun ancak başüstü görevlere gelmesinler be kardeşim.
“başörtüsü teferruattır” diyen hain ve avaneleri, dikkatinizi çekerim teferruat lafını 2002’den sonra demedi 28 Şubat döneminde dedi. Bu malum zat 28 Şubat sürecinin fetvadarlığını yapıyordu. Bu fetvaya bugün başörtüsü istemeyenler elleri kırılıncaya kadar alkış tuttular, 28 Şubatın mağdurları da: ne hikmetse “dinler arası diyalog” çalışmasının bir dinsizlik projesi olduğunu göremediler ve bu yapıyla el ele kol kola hükümet kurdular. İki tarafta çuvalladı. Örtüye dokunanlar, hatta 1993’te önce örtüde modernleşmeyi 2 yıl sonrada hep açmalarını talimatlandıranlar (itirafçılar anlatıyor) memlekete darbe yapacak kadar da hain çıktı.
Yeri gelmişken bahsedeyim: dinler arası diyalog bir Vatikan projesidir. Bunu bilmek için bir şey olmaya da gerek yok aslında. Google’a yazsanız ne nedir ne değildir diye orada bile yazıyor herşey. Özetle; “kim neye inanırsa inansın fark etmez kardeştir, Yahudi Hristiyan Müslüman ayırımı yoktur, hepsi kardeştir, hepsi cennete girer. Dünyada 65’i İslam ülkeleri olmak üzere 70 yerde savaş çıkaran dolayısıyla onlarca İslam ülkesini sömüren köleleştiren ABD ve onun avaneleri olan İngiltere, İsrail gibi ülkeler bizim kardeşlerimizdir, iyiliğimizi istiyorlar, onun için silah üretiyorlar, savaş çıkarıyorlar, falan filan gibi zalimin zulmünü meşrulaştırmaya çalışan bir çalışma”
Dinler Arası Diyalog Projesinin teorisyeni Vatikan, uygulayıcıları ise ABD ve avaneleridir.
Dinler arası diyalog bu memleketin başına gelmiş en büyük felakettir. Haçlı seferlerinin münafıkçısıdır. Konuyla olumlu anlamda ilgili kitap yazan, makale kaleme alan yüzlerce akademisyen binlerce yazarın olduğunu düşünürseniz facianın boyutu çok büyüktür.
Kıymetli okurlarım, bu çalışma ülkemizde hala devam ediyor, ne acıdır ki hükümetimiz bu noktadan hala rahatsızlık duymuyor, hükümetimizle FETÖ’nün arası “bunlar dinler arası diyalogu savunuyor ve hayata geçirmek için var güçleriyle mücadele ediyor, bunların yaptığı DİNKIRIM, bunlar din kisvesi altında dinimi yok etmeye çalışıyorlar” gibi sebeplerle açılmış da değil.
Bu konulara başka yazılarımda değineceğim, şimdi tekrar “kamuda başörtüsü istemiyoruz” zırvalığıyla devam edelim.
Kıymetli dostlar, iki kırmızı çizgim var: VATANIM VE İNANCIM. Vatan konusunu konuşmam tartışmam, lamı cimi olmaz. İnanç konusunda ise kastım herkesin başkasının inancına saygılı olmasıdır.
28 Şubat döneminde ikna odaları Türk tarihinin en iğrenç olayı idi, kamusal alan zırvalığı da öyle. Başörtüsü istemiyoruz demekte öyledir.
Laikliğin gerçek tanımı ve uygulamasına asla itirazım yok. Laiklik adı altında din düşmanlığı yapmaya gerek yok.
Cumhuriyet yönetimi inananında inanmayanında, örtülünün de örtüsüzünde tüm isteklerini karşılayan bir rejim.
Ancak hem laikliği hem Cumhuriyet yönetimini; inananları sindirme, kusturma meydanı dar etme aracı olarak kullanmaya kimsenin hakkı da haddi de yok.
Kimseyi sevmek veya sevmemek zorunda değiliz. Kimseyle ilgili ne düşündüğümüzü söylemek zorunda da değiliz. Ancak bir şeye mecburiyetimiz var: başkasının inancına ve onu yaşama özgürlüğüne saygı duymak.
Bunu başörtüsü olarak sınırlandırmaya ve sınıflandırmaya gerek yok. Böyle abuk subuk işlerle uğraşmaya da gerek yok.
Başkasının inancına saygılı olalım kafi. 28 Şubatın borozancılığını yapanlar insan bile değildi, tekrar aynı günlere özlem duyanlar mı var yoksa.
Vatanıma kasteden birileriyle aynı sitede sokakta yaşamak istemem. Aynı şey inancıma saygı duymayan, tartışma konusu yapan insanlar içinde geçerli.
Konu çok kısa ve net aslında: HERKES HERKESİN İNANCINA VE YAŞAMA ÖZGÜRLÜĞÜNE SAYGI DUYACAK