Karakavağı bileniniz var mı?
Kavağın karası ve beyazı mı olur diyenleriniz olabilir. Yaklaşık 1960´lı yıllardan sonra doğanlar karakavağı tanımazlar.
Ben en son komşumuzun bizim yere sınır olan tarlasında görmüştüm. İp gibiydi. Tabiri caizse dosdoğruydu. Görünüşü bile günümüzdekilere benzemiyordu. Daha asil duruyordu. Daha koyu renkliydi ve belki de ondan dolayı “karakavak” deniyordu.
Her ne kadar adı kara ise de tahtası kızıla çalan sarı bir renkteydi. Günümüzdekilerden daha dayanıklı tahtası olurdu. Devrin şartlarına göre önemli bir ağaçtı. Tahtasından faydalanıldığı için yakacak olarak kullanılmazdı.
Daha sonra şimdiki kavaklar zuhur etti. O zamanlar günümüz kavağının adına “Ziraat kavağı” denirdi. Hatta çabuk büyüyüp geliştiğine dair hikâyeler anlatılırdı. Kısaca övülürdü. Öyle ya karakavağın uzun yıllar alırdı büyümesi. Ancak ziraat kavağı denilen, yani günümüz kavağı daha beş-altı seneyi bulmadan göğe selam duruyordu.
İkisini de görenler bilir ki ne kadar uzun sürede yetişirse yetişsin karakavağın duruşu bir başkaydı. Sanki yılların hakkını verirdi. Tahtası uzun sene kurtlanmaz ve çürümezdi. En önemlisi pamukçukları olmazdı. Şimdikiler ise nisanın ortasından sonra pamukçuk şeklinde tozlar çıkarıyor.
Çevreyi kirletiyor bir bakıma.
Zamanla her şey sunileşti. Tavuklar, inekler ve bazı canlılar tabii şartları dışında üretilir oldu. “Suni tohumlama” adı verilen usul ile yerli ırk sığırların nesli tükendi önce. Sonra makineden civciv çıkar oldu. Yetmedi balıklar bile havuzlarda üretildi. Her şey ticari olarak hesaplandı. Ve mecrasından uzaklaştı.
Besinler bile satılırken “organik” reklamıyla tanıtılıyor vatandaşlara. Yani işin tabiatından o kadar uzaklaşmışız ki yakında insanın da organiğini arayacağız bu gidişle.
Ağız tadının, göz zevkinin azaldığı günümüzde nasıl davranacağımızı dahi bilemiyoruz. Eskiden ayıp sayılan şeyleri şimdi nerededeyse yapmamak ayıp hale geldi. Nezaket rafa kalktı ve menfaatler ön plana çıktı.
Kim bilir karakavağın bizi sessiz sedasız tek etmesiyle başladı suni şeyler. Bize yalnız türküsü kaldı geriye.
“Uzun Kavak Ne Gidersin Engine,
Yaprakların Benzemiyor Rengine”
O enginlere giderek çekildi hayatımızdan yerine tuhaf bir benzeri geldi. Bilenler için aslının yerini tutmuyor. Bilmeyenler de kavağı bugünkü hali gibi biliyor.
Bakalım yarınlarda daha neler çekilecek hayatımızdan?
İnsanlık mı?
O en önce terk etmişti dünyamızı…