İdeoloji gibi bir takıntım yok, çünkü inancım var. Fakat inanç da bir ideolojidir derseniz; ideolojim İslam, ideologum da Muhammed ul-Emin’dir.
Müslüman olduğunu iddia eden birinin bırakın Müslüman kardeşi şayet Hıristiyan, Yahudi, Ermeni veya ateist komşusu şerrinden emin değilse, komşularını huzursuz ve rahatsız ediyorsa Müslümanlığını sorgulamalıdır. Evet, Müslüman olmak kolay fakat zor olan Müslüman kalabilmektir. Bu da sevgiyle kolaylaşır diye düşünüyorum. Çünkü Rahman ve Rahim olandan gelen din, sevgi merkezliydi.
Ne oldu da el-Emin olan bir peygamberin ümmeti bu hale geldi?
Çil yavrusu gidi dağılmış bir halde, acınası bir hale dönüşmüştü ümmet. Çünkü ümmet; işgalin en tehlikelisi olan, kültür, ruh ve beyin işgaline uğradı…
Tartıya çıktığınızda göbeğinizi içeriye çekmeniz; sonucu değiştirmeyecektir…
Dili doğrulukla dirilen toplumlar dirilmeye muvaffak olur. O vakit bir toplumu veya milleti diriltmek isteyenlerin o toplum veya milletin doğru bir dile sahip olmasına olanak ve zemin yaratmalıdırlar. Çünkü dirilmenin ve düzelmenin yolu; doğru dilleriçoğalmasından geçer! Dilin düzgün olması yalandan uzak durmasına bağlıdır. Yalana alışan ve bunu kanıksayan bir dil, yalancı bir toplumun oluşmasına olanak sağlayacağı gibi toplumu bu durumu sorgulayamaz hale de getirir!Şayet biz yalan söylüyor veya aldatıyorsak, böylesi bir toplumun oluşmasından da dert yanıyorsak bu olsa olsa samimiyetsizlik olur. Gölgemizden şikâyet etme lüksümüz yok, zira o bizi taklit etmekte…
Gerçeği haykıranlardan nefret eden bir duruma gelen bir toplumun gerçeğe ulaşması ve huzurlu bir yaşam sürdürmesi zordur.
Çocuklarınızı doğruluk ve güvenirlilik üzere terbiye etmeye çalışmanız doğal karşılanır ama bununla beraber kendinizi de bu doğrultuda terbiye etmeniz işinizi kolaylaştıracaktır. Zira onlar zaten size benzeyecektir. Doğru, dürüst ve güvenilir bir neslin oluşmasını arzu ediyorsanız: bu doğrultuda kendinizi terbiye edin yeter.
Kardeşlik, doğruluk, hak-hukuk, huzur, adalet ve eşitlik mi istiyoruz?
Öncelikle kendimize anlatmamız ve kabul ettirmemiz gerek. O zaman herkes önce kendinden başlayarak bunları yaşayarak; bulunduğu yerde samimi ve özveriyle bunları anlatmaya başlayabilir. Bunu kabul ettiğimizde ve bunu hayatımızın/yaşantımızın bir parçası haline getirdiğimizde, bunları konuşmalıyız bence. Bunları yaşantımızda biz yerine getiriyorsak, başkalarının hayatında da bunları egemen kılabileceğimize inanabiliriz. Bunları hayatımıza yerleştirmişsek, bu ilkeleri topluma da yerleştirebileceğimize inanabiliriz. İşte o zaman bu konuda konuşmamız ve tartışmamız anlamlı olur.
İlla yapın demiyorum. Bu; gönül ve samimiyet işi! Zorla olacak değil. Düşünün, zaman gelecek “başkasının” çocuğu ve çektiği sıkıntılar için yatmayacak kendi çocuğunu ihmal edeceksin.
“Ben yapsam da başkası yapmadıktan sonra…” cümlesini ve benzeri bahaneleri belleklerimizden silmeliyiz!
Bu bir saatlik, bir günlük iş değil. Böyle bir şey adanmışlıktır; inanmak ve azmetmek gerekir. Öyle olmalı ki bu adanmışlıktan, çileden zevk alacak seviyeye gelmek gerekir. Bunun için de; gücüm yok, yıprandım, yapamam bahanelerinden sıyrılmamız gerek. Bunları yapmaya başladığınızda, zaten güçlü olmaya başlarsınız, bu denendi.
Kararı verecek olan da sensin/biziz.
Şeytan yalan söyledi, insanı dünyaya sürgün eyledi. Yalanı öğrenen insan, şeytandan beter hale geldi. Zinhar yalandan kaçının. Çünkü kendi çıkarlarımız için yalan söylemeyi bıraktığımızda; başkalarını doğruluğa davet etmemiz bir anlam ve karşılık bulacaktır. Bunun için de yürek gerek.
Hedef ve hayallerinizin temelinde yalan varsa ne kadar çabalarsanız çabalayın gerçekleşmeyeceği gibi yıkıldığı zaman daha önce samimiyetle yaptıklarınızın da beraberinde yıkılıp yok olması kuvvetle muhtemeldir.Fakat kalp-göz kör olmuşsa, hakikatin çıplak oluşu da hiçbir fayda sağlamaz. Yalan, yalnız korkakların sığınağıdır. Korkaklardan ve ilkesizlerden adaletli ve eşitlikçi bir tavır takınmalarını beklemek ise akıllıların takınacağı bir tavır değildir…
Akıllı ve kaliteli olan insan dününden ibret alır, bugünde yapabileceklerine odaklanıp yarın için de plan yapar. Tarihine sahip çıkmak; sadece taştan yapılmış eski yapıtların yıkılmasını önlemek değildir. Zira işgal sadece kara parçalarında gerçekleşmez, kültür, ruh ve beyin de işgal edilir ki en tehlikelisi de bu işgaldir.
{ OHAK-DER YKB M. Burhan Hedbi }