Şu susun ağzımı, açtırma benim
«Ben yoruldum hayat gelme üstüme…»
Hayatın içine akabiliyorsanız, yaşadığınız hayattır…
Yaşadıklarımızın aslında yaşayamadıklarımız olduğunu bildiğinde, yoruluyor insan… Şöyle çekip başını alıp gidesin geliyor…
Sonrası…
Dur gitme halleri… Çakıl kal olduğun yerde…
Sorumluluklar…
Kurallar…
Toplum…
Falan filan…
Çakılıp kalıyorsun…
Ne gidebiliyorsun ne de kalabiliyorsun…
Sanki birileri seni çivi gibi dibine kadar çakmışlar…
Araftasın…
Çıkabilene aşk olsun…
Sanki hayat sadece kimilerine arafta kalmayı yazmış gibi…
****
Araftan çıkmayı konuşurken, tartışırken kendinle, başını alıp gitmeyi düşünürken ölsen…
Bir kaza, bir hastalık geçirsen sakat kalsan, yatalak olsan…
Ne olacak?
Sorduğumuz soruların, kaygılarımızın bir anlamı olacak mı?
****
Ömrümüzden giden gidenlerin olduğu kısacık hayatlarımızda, kaygılarımızdan dolayı çakılıp kalıyoruz ve nedenini bilmeden kocaman kocaman boşluklarda yaşıyoruz.
Ve, kocaman kocaman boşluklara, kara deliklere, neyin neden olduğunu bilemeden ölüp gidiyoruz…
Nedeni bilemeyince yanıtlarını da bilmiyoruz.
Bilsek nedenleri, yanıtları da bulacağız.
Ve çakılıp kaldığımız, araftaki hayatlarımızdan çekip gideceğiz.
Çekip gidemediğimiz ve kaldığımız yerde kara delikler yaratmaya devam ederek, büyüterek, kimilerimiz şikayet ederek, kimilerimiz fark edemeden toprak olacağız.
*****
Aynı yerde çivi gibi dibine kadar çakılıp kalmak değil, çekip gidebilmektir hayat…
Ömrümüzden giden gidene yaşanırken, yalnız başımızı eğdirmemektir hayat…
Ne gitmeyi, ne kalmayı becerememek, yani arafta kalmak değildir hayat…
Hayatın içine akabiliyorsanız yaşadığınız hayattır…
****
O çok sevilen şarkıda olduğu gibi…
Gözümden, gönlümden, düşen düşene
Bu öksüz başıma gözdağı verme
Ben yanıldım hayat, vurma yüzüme
Yol verdim sevdanın, en delisine
O yüzden ömrümden giden gidene
Şu yalnız başımı eğdirme benim
Diyor ya şarkıda, “eğdirme başımı” diye…
Asıl gitmek isteği, eğilmesin diyedir başımız…
“Teslim olmayalım” diyedir, alışkanlıklara…
Asıl gitmek isteği, ölü hayatlarımıza isyanımazdandır…
Asıl gitmek isteği, içimizdeki yaşama isteğini canlı tutabilmek içindir…
Yüreğimizi bilmediğimiz yada istediğimiz bir yere taşımak isteği, başımızı eğdirmemek ve teslim olmamak içindir ölü hayatlarımıza…
****
Korkularamıza teslim olmalarımızın, başeğmelerimizin nedeni; birgün dönmemek üzere gidemediğimiz, araflardan kurtulamadığımız ölü hayatlarımızdır.
****
Sahi daha kaç yıl yaşayacağım?
“Ben yoruldum hayat gelme üstüme” alıp başımı gideceğim, hayata doğru ve sonsuzluğa doğru akacağım.
Son söz: Sizce Mustafa Koç öldüğü akşam, Türkiye’nin kaç yerinde kaç insan ölü hayatlarını terk ederek, araftan çıkarak, başeğmelerden kurtularak, korkularını yenerek hayata doğru aktılar?
Ve kendilerine; “daha kaç yıl yaşacağım?” diye sorarak, yüreğinin götürdüğü yere doğru, hayata doğru alıp başını gittiler?Not: Bu yazıyı okuduysanız, açın bilgisayarınızı, “Ben yoruldum hayat gelme üstüme…” şarkısını dinleyin… Benden gelsin size… Sonra bir kez daha düşünün hayatlarınızın ne olduğunu… Zaten öleceksiniz, nedendir bugünden ölü hayatlar yaşamınız…