Borçlarımızı ödeyemez duruma düşmeye temerrütte düşmek denir. Böyle ekonomik terimler herkes anlamasın diye ya İngilizce söylenir, ya da Arapça…
Merkez Bankasında, 28 milyar net, 90 milyar dolar bürüt rezerve kalmış. 200-230 milyar dolar, hemen ödenmesi gereken borçları, 28 milyar dolar ile ödeme imkânımız yok. Başka bir şekilde söylersek iflas ettik.
Artık Bütçenin Net Hata Noksan kaleminde de, fazlalık çıkmıyor. Çıksa de çok az. Milyon dolarlar mertebesinde. Çok sevdiğimiz Suudi Arabistan da, artık kendi derdine düştü sayılır.
Zaten 750-800 milyar liralık bir ekonomiyi, 90 milyar dolarla garanti altına almanız. Ve bu nedenden ötürü, yeniden borçlanmanız zor görünüyor.
Hadi buna iflas ettik demeyelim de; Merkez Bankası piyasayı düzenleme yetisini tamamen kaybetti diyelim.
Neresinden bakarsanız bakın, nasıl tanımlarsanız tanımlayın, ulusal pazarlarımız yabancıların kontrolünde… Onlar sıcak para getirirse büyüyoruz. Sıcak para gelmezse, küçülüyoruz.
Borçları ödemek için yeni ve yüksek faizli (%11,23) borç bulmanız gerekiyor. Eğer jeopolitik riskler bu şekilde yükselmeye devam ederse, daha yüksek maliyetlerle borçlanmak zorunda kalacağız.
Elin oğlu sadece alacağımız faizin borcunu yükseltmekle kalmıyor. Bir de siyasi tavizler istiyor. Mesela PKK ile mücadele etme, müzakere et diye. Anayasayı değiştir. Bununla da yetinmiyor. Belediyelerin suyunu özelleştir. Hava alanlarını bana ver. V.s.
Neden dışarıdan sermaye bulamazsak büyüyemiyoruz. Neden bizim tasarruflarımız, bizim büyümemize yetmiyor?
Neden sürekli teknoloji açığı veriyoruz? Ve bu teknolojiler için büyük bedeller ödüyoruz?
Sanayimiz neden dışa bağımlılıktan hiç kurtulamıyor?
Neden bizim zenginimiz, bizim ülkemize yatırım yapmak yerine başka ülkelere yatırım yapıyorlar?
Milli servetler neden yabancı ortaklı firmaların elinde birikiyor? Ve Türk ekonomisi bu yabancı ortaklı sermayenin kararlarına terk ediliyor?
Ekonomiyi yönetenlerin siyaseti yönetmediğini mi sanıyoruz?
Kendi yağımızla kavrulmayı neden ayıp sayıyoruz? Bizim olmayan paraları alarak neden kendimizi yabancıların insafına bırakıyoruz?
Türk halkı çok mu tembel, üretemiyor mu?
Yoksa ürettiklerine birisi baştan el mi koyuyor?
Yoksa Türk zengini Türk mü değil?
Neden hiçbir komşumuz ile doğru dürüst ticaret yapamıyoruz? Hep mi komşularımız kabahatli?
Yukarda anlattığım, düzenden beslenenler, bu düzen değişmesin diye, halkımızı enformasyonla zehirliyorlar.
Zehirlenen halkımız seçim zamanları geldiğinde, beyninin ortasına yumruk almış boksör gibi yere yığılıyor.
Çare planlı üretim ekonomisidir. Mustafa Kemal’in denenmiş sınanmış, yanlış olmadığı anlaşılmış olan yoludur.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com
ulusalkanal.com.tr