Eve yerleştiğimin ilk gecesiydi. Balkonda oturuyordum. Balkonum esen bir balkon. Balkon, evin üç tarafını çevirmiş.
Ertesi günü öğleye doğru balkonumda gezerken birtakım halı parçaları gördüm. İlmekler. Eskimiş bir halının ilmekleri olmalıydı. Kahverengi-turuncu ipten ilmekler. Ya elle tek tek ayıklanmış da birlenmiş ya da elektrikli süpürgenin toz torbasından çıkmış ve atılımış olabilirdi. Halıdan her nasıl ayrılmış olurlarsa olsunlar benim balkonuma üst daireden düşmüş olmalıydı.
Hemen anladım. Epeyidir boş duruyormuş dairem. Üst kattaki insanlar da zaten kimse yok deyip balkonuma boca ediyorlarmış örtü tozlarını ve benzeri şeyleri.
Halı ilmeklerini fırçayla bir köşeye yığıp saydam bir poşete koydum; ki sonra delil olarak kullanılabilirdi. Veya, komşuya kapısında notla veya sözle “halınızın bir parçasını düşürmüşsünüz”deyerek imada bulunulabilirdi. Şimdi bile o içi ilmek dolu poşet evde, mutfak dolabının en üstünde duruyor.
İkinci gece yine balkonda oturuyorum… Üst dairenin balkon kapısı açıldı..pata pata, küçük bir şey silkeledi, üst komşunun kızı. Öksürdüm. Bir daha öksürdüm. Kaçar gibi çekti örtüyü. İçeri girdi.
Sonraki gece… yine balkonda oturuyorum. Bu sefer, evin üç tarafını çevirmiş balkonumun diğer tarafının ışıkları yanık, ki hem aşağıda biri olduğunu bilinsin hem de ışıktan dolayı diğer komşulara görünme olasılığı olduğu için, yapmaya yeltenilecek şey yapılmasın. Balkonun karanlık tarafında komşum her balkona çıkışında öksrümeye başladım. Birdir, ikidir, üçtür; sonraki gece, birdir, ikidir üçtür…
Sonuç itibarıyla bakıldığı zaman; öksürük uzmanı oldum. Ara ara ritimleri değişik ve seri şekilde öksürüyorum ki kodlanmış sosyal bir ileti olduğu anlaşılsın.
Geldiğimin ikinci günü, o poşetleme zamanı, bir ara poşetin içine dikkatli baktığımda saç tellerininin de olduğunu gördüm. Uzun saç telleri. Onlar da dursun, dedim. İleri de klonlama makinesi tost makinesinden farksız şekle gelince belki klonlarım saçtan bir komşu kızı.
Klonlama işi gerçekten insanı ahlaki-etik bir karmaşaya sürüklüyor. Aynısından bir tane de bende olsa şu komşu kızından o kız kime ait oluyor aslında?. Kişinin kendi genetik meteryalinden dolayı hak iddia etme olayı da mantıksız geliyor bana. Neden? Sen kendini kendin mi yaptın? Yani, etik-ahlak…bir tür benzeri kavramlar ancak emekle üretilen “şeyler”ler hak iddiasına sebep olmalıdır, cümlesi mantıklı bir felsefei çıkış noktası olarak duruyor karşımda.
Ona kalırsa, kendim kendim..deyip duruyorsun… sen var olmadan önce, şu dünyada bir cisme bürünmeden önce, sana kendini kimin verdiğini düşündüğünde, bu soruya ister yanıt verebil ister vereme… bak işte; bu yanıt verme çaban bile kendinde bu kadar hak iddia edemeyeceğin çukuruna düşürüyor seni. Sen, senin değilsin; sen bendesin, fakat benim de değilsin. Bağırma öyleyse.
Kullanmadığım ayakkabılarımı da daire kapısının eşiğine koydum. Ki gelip geçen, birden çok kişi olduğunu düşünmeden edemesin. Sabah veya günün herhangi bir zamanında çarşıya pazara dışarı çıktığım görülürse bile fazladan eşikte duran ayakkabılar öksürükle yankı bulan ar duygusunu katlatıp komşulara iade eder.
Gerçek olan, karanlıkta yaptığımız ve olduğumuz şeydir. Balkonumun karanlık yanı, onların -ise- gerçek oldukları yer.