Bu hikaye 18.YY sonları ve 19. YY’ın ilk döneminde başlar. Muhteşem, olağanüstü, bir eşi ve benzeri bugüne değin görülmemiş ve asla görülmeyecek olanMüslüman Osmanlı İmparatorluğu, tamamen masum, iyi niyetli, dünya tarihinin ve insanlığın yegane ve bir daha ulaşılamayacak bir fırsatı iken, kötü niyetli iç ve dış düşmanları tarafından çökertilmeye çalışılmıştır. Tabi ki dış düşmanlara karşı muhteşem padişahlarımız sayesinde dimdik durmayı bilmiştir Cihan İmparatorluğu ama gel gör ki içerdeki düşmanlar, yani Osmanlı ve İslam düşmanları, başka bir deyişle Padişahımız Efendimiz’in en güvendiği kişiler Osmanlı Ümmetine ihanet edebilmek için kömünistlerle bile işbirliği yapmaktan kaçınmamışlardır.
“ÖZGÜRLÜK” adı altında birsürü saygısızlık yaptıklarında ise bazı Padişahlarımızın son derece iyi niyetli, yerinde ve tabiki doğru kararlarını “ istibdat” olarak adlandırmış, Padişahımız Efendimize çeşitli isimler takmış, tiyatro oyunları yazmış, Padişahımız Efendimiz’in haklı tepkisi sonucunda o sefil hayatlarını zindanlarda geçirmekten bile çekinmemişlerdir. “ÖZGÜRLÜK” diye tutturmuş bu yılanların içinde özellikle bir tanesi vardır ki, başta günümüzün “ENGEREK – OFFF” furyasının sebebi olmakla beraber, Ümmet – i İslam ve Kainat İmparatorluğu Osmanlı’nınbaş düşmanıdır. Vahdettin Efendi’mizin kendisine “bu Ümmetin umudu sizsiniz” diyecek kadar güvenmesine karşın, kendisi bir Osmanlı Paşası olduğunu unutup komünüstler başta olmak üzere ne kadar Osmanlı düşmanı varsa onlardan destek alıp Vatanı’na ve Ümmetine ihanet etmek için kendisine verilen bu kutsal görevi fırsat bilmiştir.
Sözde “ÖZGÜRLÜK” savaşçısı bu çiyanın ne babası bellidir ne de anasının ne iş yaptığı. Aslında en büyük hata Osmanlı Harb Okulları’na kabul edilmesi olan bu alkol ve kadın düşkünü zavallının ilerde nasıl bir çiyanlık yapacağı daha okul yıllarından bellidir. Asi, kendi başına buyruk, ne Ümmetine ne de Padişah’ına yakışmayan bir başıbozuk olduğu daha o zamanlardan anlaşılan bu zavallı, 1919’un Mayıs ayının 19’unda Samsun’a çıkarak sözde Türk Milleti’nin “ÖZGÜRLÜK” savaşını başlatmıştır! Ne yaptığını bilmeyen bu aklı evvelin İstanbul limanında dost ve kardeş İngiliz donanmasını gördüğünde de “GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER” gibi hayasız bir laf ettiği de bilinmektedir. Bu densizin en çok göz arfı ettiği şey ise Osmanlı Ümmeti’dir. Türk Milleti diye birşey yoktur! Osmanlı Ümmeti Vardır ! Kökleri işte taa buralara uzanan ENGEREK-OFFF komedisi, Padişahımız Efendimiz’in bu soysuz ve üçbeş çapulcu yandaşı için çıkarttığı ölüm fermanına rağmen ne yazıkki günümüze kadar sürünerek gelmiştir. Allah’ıma bin şükür ki günümüz iktidarının soylu, Müslüman – Osmanlı yöneticileri bu soysuzların 85 yıldır sürdürdüğü bu rezalete en ağır darbeyi indirerek, Osmanlı’yı hak ettiği günlere döndüreceğinden kuşkum yoktur.
İslam kılıcını acımadan inançsız, suysuz, bizden olmayanların başına indirme konusunda yıllardır yiğitçe savaşan, okullar açan, kitaplar yazan çok değerli hayırsever din alimi kimi kardeşlerimizin hayatlarına kastedildiği için yurtdışında yaşamak zorunda kalmaları, onların çok yakın bir zamanda topraklarına dönerek Ümmetleriyle kucaklaşacakları ve hak ettikleri görevlerin başına geçerek Ümmet – i İslam ve Osmanlı şanını şerefle sürdürecekleri gerçeğini asla değiştirmez. 85 yıllık travma döneminin sonlanmasına çok az kaldığını bilmek içimi rahatlatıyor. Nedir o öyle yok kıyafet devrimiymiş yok harfmiş alfabeymiş, yok dil devrimiymiş bunların hepsi Osmanlı’yı yok etmek için hazırlanmış komplolar. Nesi varmış siyah çarşafın? Yok efendim kadın erkek eşitmiş! Yok yaaaa? İyi bir de namazda saf tutsunlar bari! Nesi vardı ki canım Osmanlıca’nın? Yok efendim öyle bir dil yokmuş, sonradan türeme karmaymış, yok efendim bizim dilimiz – şu Türkçe dedikleri – dünyanın en eski dillerinden biriymiş de yok efendim kültür olarak çok zenginmiş de geçiniz efendim geçiniz biz biliyoruz neyin en olduğunu. Utanmadan bir de Kuran – ı Kerim’e laf ederler. Yok efendim çeviri hataları olam olasılığı varmış da, yok efendim bugünkü Arapça ile neden okunamıyormuş da, yok taa 1500 sene evvelki Arapça’yı bile bilmek yetmezmiş illede Kureyş aksanını bilmek gerekirmiş çünki o dönem diller kabileler arasında özerk olarak konuşulurmuş da aynı dil olmasına karşın çok farklı özellkiler gösterebilrimiş, miş de miş. Bu konuda içimi rahatlatan bir başka şey ise – ki belki bu en önemlisi – her yaşta ve toplumun her kesiminde İslam’ın ve Osmanlı’nın kıymetini bilen, dinimizin değerini anlayan, bu uğurda gerek konuşmaları, tepkileri ve gerekse giyim kuşamlarıyla gençlerimizin olduğunu ve ne olduğu belirsiz bir asi yerine soylu atalarının peşinden gitmeyi seçtiklerini bilmek, sayılarının her geçen gün çığ gibi büyüdüğünü görmek beni sevinçten deliye çeviriyor.
Anadolu’nun her yerinde Kuran kursları açan, çocuklarını bu – geçici – devletin okullarına göndermektense bu kurslara yollayan, bu sefillerin okullarına gitmek zorunda kalan Mümin çocuklarımızın ırzını namusunu koruyabilmek için onlara yurtlar açan, onlara sonsuz burslar sağlayan değerli hayırseverlerimiz ve yüreğinde İslamiyet ve Osmanlı ateşi hiç sönmeyen Müminlerimiz bilmelilerki, mekanları şimdiden Cennet’tir! “Çağdaş”lık adı altında annelerimizin, karılarımızın, kızkardeşlerimizin, kızlarımızın, neredeyse çıplak gezmeleri sanki bir zorunluluk gibi gösteren başta o başıbozuk olmak üzere tüm bu sistemden, kokuşmuşluktan kurtulup, Ümmetimizin mis kokan bağrına teslim olmamızza az kalmıştır. Ne inancımızdan, ne de düşüncelerimden dolayı bugüne kadar herhangi bir ceza almamış olmam zaten bu sefillerin bizim iman dolu göğsümüze nasıl çarpıp nasıl paramparça olduklarının en kutsal göstergesidir. Diyorlar ki, yok efendim bu demokratik sistem olmasaymış ben bu düşündüklerimi söyleyemezmişim. Peh! Kendinize gelin beyler, ben Osmanlı’yım ve Müslüman’ım! Demokrasiymiş! Hadi oradan. Yeter artık! Alın85 yıllık Cumhuriyetinizi ( ve hatta ananızı ) nereye istiyorsanız oraya gidin!
BU TOPRAK OSMANLI OLAMAYA SUSAMIŞTIR! GEREKİRSE DEMOKRASİ DEDİĞİNİZ DİŞSİZ CANAVARINIZIN KANIYLA SULAR DOYURURUZ ONU ! ! !
Mavi Günler
madem alkol ve kadınlara karşı zaafı yoktu da neden mustafa filminin tamamen gerçek fakat doğanın üstüne kurulduğu ‘her bildiğin doğru olsa da her doğru heryerde sölenmez’prensibiine bu ihtiyaç doğdu sizin için merak ettim doğrusu…
bu arada osmanlı yeryüzünde hüküm sürmüş yegane devlettir ki adalet ve liyakat tam teşekkül etsin zamanında,tabi dedelerimizin bu yönleri sizi kızdıracak olsa da gerçekler biraz dokunaklı olur derler…