Dün Reşit Emre Kongar‘ı beklerken yan stantta Büşra Küçük ismini gördüm. 20.30 olmadan gelip imzaya oturdu. Şöyle uzaktan bir baktım… Sevimli küçük bir kız çocuğu gibiydi. Tabii insan, yazar filan beklerken, yazarı daha önce görmemişse daha iri veya daha uzun birini bekler gibi de oluyor… İlk önce emin olamadım… küçük bir kız çocuğu, yanında bir küçük kız daha var, sanırım kız kardeşiydi.
İmza attıranlara baktım… genelde ergenliğe yeni girmek üzere olan kızlar gibi ortalama bir profil gördüm. İlk defa duymuştum ismini. O akşam, Emre Kongar‘a imza attırdıktan sonra eve geldiğimde şöyle biraz araştırma yaptım internette. Blogları filan derken baya bir hayran kitlesi var; çoğunlukla da kendi yaşına yakın kişiler..sanıyorum. 21 yaşında çok genç bir yazar.
Kötü Çocuk 2 kitabı yeni çıkmış. Tabii Kötü Çocuk 1‘i de var. Yani küçümsediğimden filan değil, şimdilik alma gereği duymadım kitaplarını. Fakat aklıma yazdım. İleriki bir zamanda alınabilir.
Yeni-trendli nesile hitap ediyor; hayran kitlesine bakılırsa. Onun hakkındaki yorumlardan bir tanesi dikkatimi çekti; geleceğin Canan Tan’ı da diyen var. Büşra Hanım‘ı okumadığım için kendime bir yorum yapamıyorum. Fakat yine de bazı şeyler söylenebilir…
Örneğin; bu kitapları ne için alınabilir?.. En azından, tarzını, konuyu filan sevmeseniz bile yeni bir neslin kendine, başkalarına nasıl baktığını anlamak için okunabilir. Bu açıdan bakılınca, genç yazarlara fırsatlar vermek konusunda ciddi şekilde düşünmek gerekir, sonucuna varabiliriz.
Yani tabii bu piyasalar konusunda çok ayrıntılı oluşlara hakim değilim…fakat şu piyasada dolanan-çoğalan kitap türlerine bakılınca, ki sanki seri üretim gibi, genç ve yetenekli yazarlarımızı nasıl bulacağımız konusu da kafamızı meşgul etmeli.
…
Canan Tan‘ın Sanal Aşk adlı kitabını okumuştum. Sonra..sanırım başka kitabını okumadım. Unutuyorum artık bazı şeyleri. O kitabındaki bir öyküsü çok ilginç gelmişti bana. Öykünün adını unuttum fakat konusunu unutmadım…
Ruh hastası bir kadın bir erkeği kandırıyordu internette. Erkek düğün hazırlıklarına bile başlıyordu. Kadın kendisinin bahsettiği gibi biri değildi elbette. Eski sevgililerinin kendisine yaşattığı dramlarının intikamını hiç suçu olmayan birinden alıyordu. Sadistçe zevk alıyordu yani. Dediği yaşta filan da değildi. İlginçti.
***
15 Ağustos. Bugün Yazarlar Festivali‘nin son günüydü. En son, Mustafa Balbay geldi. Ona da bir kitabını imzalattım.
İçim biraz hüzünle doldu. Şu son on beş gün Didim’in en güzel günleriydi bana sorarsanız. Artık, seneyi bekleyeceğiz. Fakat Didim‘in başka güzel günleri de vardı..
Kasım’da Aşk Başkadır adlı filme gitti aklım.. Turizm dönemi biter bitmez tenhalaşıyor Didim. Biraz da serinlik geliyor tabii.
Aklım tuhaf şeylere takılıyor bazen. Aralık ayı… Aralık kelimesi… Yani bir sonraki yılla bir önceki yılın arası açılıyor…Aralık bırakan ay. Yeni yıla kapıyı açık bırakıyor. Yeni yıl gelince, ilk gün yani, kapı kapanıyor..gibi…
Kasım; güzel bir ay.
***
İçimizde bir kahır mevsimi
geleni gideni sorulmaz
bilinmez duyulmaz
Bu yüzden belki
gözümüzün ucunda uçuşan
gazeller dili dildiz
sözü bizsiz
bu yüzden belki
elimizin ucundan dökülen
gazeller bize yağmur
bize cenn-et
Aralık bırakılmış
gıcırdayan bir kapıdan
bakan iki yüz
ardı mı berisi mi
bilinmez