Bu başlık 4-5 gündür aklımdaydı. Bu akşam da Altınkum Yazarlar Festivali standlarına gittiğimde Füsun Önal‘ın imza-kitap masasına bakarken kitapları arasında bir kitabı dikkatimi çekti.
Aşk çişe benzer, tutmaya gelmez adlı kitabı.
Ne yalan söyleyeyim; Füsun Önal‘ın en az 14 kitabı varmış da, haberim yokmuş. O kitabı aldım. Yani sonuçta her imzalattığım kitaba hoş bir anıdır diye bakıyorum. Füsun Önal’ı hiç okumadığım için de sevip sevmediğim konusunda da kendime bir şey diyemeyeceğim.
Altınkum Yazarlar Festivali‘nin çok farklı bir özelliği daha oldu bu sene. Şu açıdan: galiba o standlarda oranın görevli-sorumlu-gönüllü personeli tarafından en çok bilinen okuyucu da ben oldum. Böyle şeylerden ötürü de anı-plaket türü bir şeyler vermeleri gerek aslında bazı kişilere… En çok gelen okuyucu!
Daha okuyamadım imzalattığım kitapları fakat okuyucu olmak, okuyacak olmakla aynı şeydir sonuçta. Kaldığım evin çevresi ile ilgili problemlerim var. Bir önceki yazıktırmamda konu etmiştim. Gürültü var.
Yeni bir kiralık ev buldum gibi. Geçen, bir müdür yardımcısı arkadaş, sağ olsun, bir tane ev bulur gibi olmuş. Günlük kiralık piyasası hala devam ettiği için hemen çıkamayacağım fakat sanırım eylül ortasına doğru çıkarım, gibime geliyor.
Gelmeyen bazı yazarlar oldu… Geç gelen bazı yazarlar oldu… Gelmeyenlerin neden gelmediklerini tahmin ediyorum şu an; sağlık problemleri…
Geç gelen yazarları ise, okuyucu aduketi ile cezalandırıyorum… Geç kalacaklarını öğrendiğimde, kitaplarını almış olsam da, beklemiyorum imzaları için. İkidir, üçtür.. oldu böyle.
Yani sonuçta aylar öncesinden belli faaliyetin yeri, yurdu,saati… bir gün öncesinden gelseniz ne olur sanki.
Çiş konusu şöyle: çiş yaparken insan daha yaratıcı oluyor. Bunun sebeplerini düşündüm. Düşünmezden önce, hemen hemen herkesin de bu yaratıcılık konusuna katıldığını gördüm. Şükür ki sapık değilmişim. Mesele basit aslında: sosyal yapı içerisinde, sosyal yapıya karşı oluşturduğumuz bir yüzümüz vardır ya… Bu yüz aslında aynı zamanda “utanç öğesi” olarak bilinen şeyleri de o yüz’e dahil etmemek için çaba harcar. Gözümüzdeki bir çapak bile bu yüz’ denen şeyi sarsabilir..
Bunun gibi gerinti yaratan şeyler, bir tuvalet ortamında ortadan kalktığı için, zihin o sosyal yüz için gerinti-engel oluşturmaz ve rahat davranır. Zihin, rahat davranır, geniş bakar tüm şeylere; çözüm üretmek, yeni bir fikir üretmek için.
İmza standlarının karşısında bankın birinde oturmuştum her akşamki gibi. Füsun Önal‘ı hiç okumadığımı söylemiştim. Bankta otururken işte, birkaç yazısını okudum. Füsun Önal aslına bakarsanız tam bir aşk böceği veya kelebeği. Yani bendeki izlenimi bu.
***
Yani bu tabii Füsun Önal‘la ilgili değil de, bu aşk meşk gerçekten sakız oldu ağızlara.
Zevk nesnesi denen bir şey elbette var. Çünkü insan zevk almadığı hiçbir şeyi yapmaz; bazen kendine zevk almadığını söylese de. Problem şurada: zevk alınan nesne nerede hissediliyorsa, kendinde, karşı cinste veya bilinmez bir şeyde, bu nesnelerin sayısının sürekli değişmesi, daha çok , bir şeyi bulduğumuzun değil bulamadığımızın temsili oluyor. Ona bu kadar kolay bir ad vermek, aşk meşk demek… o aşk sana ne derdi, kim bilir…
Her yerde gürültü var… Zaten bu gürültüde aşk meşk de olmaz; gürültü olur.
Soğuk…