“Devlet bazen rutin dışına çıkar” diyen birinden insan nasıl korunabilir bilemediğim için, bu sözlerin sahibi Demirel’in adı geçtiğinde, “Felak ve Nas” okumayı ihmal etmezdim.
Solcuların, Erdoğan’a saldırmak maksadıyla “gazeteciler hakkında dava açmazdı” diyerek meth-ü sena düzdükleri o zat, Müslüman gazeteciler hakkında çok sayıda suç duyurusu, ceza ve tazminat davası açmıştı.
Aslına bakarsanız geçen hafta ölen, Demirel’in bedeniydi. Binaenaleyh “o” zaten on beş yıldır siyasi mevta idi. O ömrünü ülkeye hizmete değil, kendisini siyaseten var eden localara ve küresel tefecilere adadı. Bu yüzden hem Hak, hem de millet nazarında zaten ölüydü.
AMERİKA’DA EĞİTİLDİ
“Köyden çıktı, demokrasi sayesinde başbakan ve cumhurbaşkanı oldu” edebiyatı işin masal yönü. Adam devşirme üstatları bunu üniversite yıllarında fark eder. İlk olarak “Fullbright bursu” sonra da “Eisenhower Vakfı bursu”yla gittiği Amerika’da rahle-i tedristen geçirilir.
Tüm dünyada ABD Büyükelçilikleri kanalıyla seçilen, siyasal ve toplumsal alanlarda etkin olmaya aday kimseler, bedeli ileri de “hizmet” olarak tahsil edilmek üzere desteklenir.
Kendi ülke ve değerlerine yabancılaştırılmak üzere seçilenler, Siyonist D. David Eisenhower adına 1954’de kurulan Eisenhower Vakfı gibi kuruluşlarca finanse edilirler.
Bugün bu vakfın Türkiye temsilcisi, gazeteci Murat Yetkin, mütevelli üyesi ise Rahmi Koç’tur. Neyse konumuz bu değil, mevta Demirel.
“Mevta” çünkü “merhum” Rahmet niyazını da içerdiğinden, iman ehli için kullanılır. Mevta ise ölmüş gitmiş herhangi biri için kullanılan bir sıfat.
Bazen “sağcı”, bazen “dindar” olarak takdim edilse de, açık seçik bir “şeriat düşmanı”ydı. Şimdi ardından ağıt yakan solcu ve liberal çevreler, onu badem gözlü olduğu için değil, İslam’la ve Müslümanlarla barışık olmadığı için sevmişlerdi.
Bakmayın öyle dava arkadaşlıklarını “yeni” fark etmiş gibi yaptıklarına. Sayfalarını günlerdir Demirel’e ayıran ve ardından ağıtlar yakan Cumhuriyet gazetesi ile Demirel aynı safta savaşıyordu.
Onlar aynı trenin, aynı vagonunun sağ ve sol cenahlarında seyahat ettiler. İngiltere’deki makinist, kimilerini vagonun soluna, kimilerini de sağına yerleştirmişti.
SAATÇİ MUSA DEMİREL’İ NEDEN KOVMUŞTU?
“Saatçi Musa”nın namını bilen bilir. “Bu Nurcular Demirel’de ne buldular, peşinden niçin ayrılmazlar anlamış değilim” diyen Saatçi Musa, gençlik yıllarında Demirel’e “Sen çok yaramaz, çok tehlikeli bir adamsın, bu memleketin başına bela olacaksın. Kardeşim, bir daha buraya gelip huzurumuzu kaçırma” diyerek kovar ve bir daha yolları kesişmez.
Genel Başkanı orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın tartışmalı ölümünün üzerine, Adalet Partisi 30 Kasım 1964’de olağanüstü kongreye gider. Genel başkan adayları Süleyman Demirel ve o sırada partinin genel başkan vekili, aynı zamanda diğer bir Ispartalı olan Sadettin Bilgiç’tir.
MASON DEMİREL GENEL BAŞKAN
Masonluk belgesine rağmen Demirel seçilir ve o Demirel, 28 Şubat’da sivil hükümetten değil, askerden yana tavır alır.
Abdullah Gül’ün aday olduğu Cumhurbaşkanlığı seçiminde, 367 maskaralığına destek verir.
Dahası DYP Kocaeli eski Milletvekili İsmail Hakkı Amasyalı’nın, o dönemki ifşaatına göre, 27 Nisan muhtırasından 6 ay önce emekli paşalarla toplantı yapar. Ramazan’da yapılan bu toplantıda şaraplar içilir.
Demirel’e, Erbakan’a yönelik darbe hazırlığından söz eden, dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Timur, “Efendim tabandan gelen sıkıntı var. Bir muhtıra verilecek, size bir görev düşebilir” diyor. Yani 27 Mayıs 1960’tan sonra, İsmet İnönü’yü göreve çağıran askerler, bu kez de Demirel’i, İsmet Paşa rolüne hazırlarlar.
ONE MINUTE’TEN RAHATSIZDI
Ama hükümet, 27 Nisan bildirisine karşı dik durunca, plan tutmaz. Demirel de 8. kez koltuğa dönemez.
Tayyip Erdoğan’ın Davos‘taki “one minute” çıkışını eleştiren Demirel şöyle der: “Uluslararası meselelerde birtakım faturalar çıkar. Bu faturaların nerede, ne zaman, nasıl çıktığının çok farkına varamazsınız…”
O mevta Demirel, dağdan gelip “Başörtüsü gericiliktir. Üniversiteye başı örtülü giremezsin. Başı bağlı okutulan yerlere git, Arabistan’a falan…” diye kovmaya kalkmıştı bağın sahiplerini.
Sadece bu kadar olsa iyi, oysa o “başörtüsüne izin versek bunlar bununla yetinmez, yarın İslam’ın uygulanmayan diğer rükünlerini de ister” diyerek şöyle devam ediyordu, “Bu şeriat arayan İslamî cereyanlara göre, din ile devlet ayrılamaz. Dinin kuralları aynen uygulanmak durumundadır. Uygulanan çağdaş hukukun kurallarına, ‘Biz İslam’ı yaşamak istiyoruz, İslam’a uygun değildir’ deyip onlara da itiraz edebilecekler…”
“272 AYET ÇAĞIMIZA UYMUYOR”
Cumhurbaşkanlığı makamını işgal ettiği günlerde ise “Kur’an’da şeriat ve cihat ile alakalı 272 ayet çağımıza uymuyor” diyerek izhar eder inançsızlığını.
Demirel’in günlerini yaşamamış olanlar için abartılı gelebilir, ama onun heybesine biriktirdiği günahları yazmaya kalksak sayfalar yetmez. Ah o mekânların dili olsa da bir konuşsa… Ama şu an Demirel’in gittiği diyarda onlarda konuşacak. Bir bir sayıp dökecekler günah galerisini.
Şimdi günlerden hesap…
28 Şubat’ta Ankara’da yapılan eylemlerde “Çankaya’nın şişmanı, İslam’ın düşmanı” sloganlarına eşlik etmiş biri olarak, ülkemin en az 40 yılını çalmış birine hakkımı helâl edecek değilim. Onun tabiriyle bana kimse ‘Demirel iyiydi’ dedirtemez!
Kaynak: Yeni Söz