Mart ayının son Cuma’sı, bütün hüküm ve ilkeleri ile yürürlükte olması gereken ve bu ‘yürürlük’ şartından bilumum muhalefet partilerinin müteselsilen sorumlu ve
yükümlü olduğu 1982 Anayasasına büyük bir darbe vuruldu. Elektronik, yazılı ve görsel medya’ya “Meclis’te son dakika” anonsu ile düşen habere göre: “Cumhurbaşkanına da örtülü ödenek getirildi!..”
Şüphesiz bu, vahim bir hukuk skandalıdır. Hadisenin gazeteci, yazar – çizer takımınca algılanıp, akıl-ahlâk, adalet ve hukuk bağlamında işlenip, kamuoyunun aydınlatılabileceği 30 Mart Pazartesi günü, akla hayale gelmeyecek şeamette olaylar yaşandı. Van hariç olmak üzere bütün Türkiye’de elektrikler kesildi. İnternet bitti, iletişim kapandı, çoğu cep ve ev telefonları stop etti, işlemedi. İstanbul Çağlayan Adalet Sarayında Savcı Mehmet Selim Kiraz, iki terörist tarafından rehin alındı. Akabinde balyoz davası beraatle sonuçlandı. 236 kişi için “sanıkların yüklenen suçları işledikleri sabit olmadığından” serbest bırakılmalarına karar veren mahkeme; buna ilâveten “dijital delillerde sahtecilik iddiasına ilişkin ‘suç duyurusunda’ bulunulmasını” istedi. İşte günün ve hattâ son on yılın en önemli vakıası bu idi. Esas bu nedenle iletişim, ilân ve duyuru vasıtaları maskelendi, karartıldı, perdelendi. Dolayısıyla “örtülü ödenek” şaibesi de karambole getirilerek unutturulmak istendi.
Hani şu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hesabı bir tek Şehit Başvekil Adnan Menderes tarafından verilen; 1960 paçavrası ile büsbütün örtülerek gizlenen (sözde Baş Bakanların iffet, namus ve faziletlerine emanet) saklı, şaibeli, haram ve menfur para! (Bu doğru bir tanım. Zira vergi mükellefi, devletin ve yetim hakkının sahibi halkın; Bilgi, rıza ve muvafakati haricinde sarf edilen her kuruş, harcayana haram, harcatana günah, suç, boynuna borç, vebal ve hesabını mutlaka vermek zorunda olduğu hukuki, ahlâki ve vicdani bir mükellefiyettir.)
Gerçekte belirli makam ve memuriyetler için iyi niyetle tahsis edilen örtülü tahsisatın (tahsisat-ı mesture’nin) asıl amacı: “Sadece, makamla mükellef memurun maddi imkân ve ödeme gücünü aşan” ağırlama yani temsil giderlerini temin-yerine göre ‘kimsesizlerin kimsesi sıfatıyla’ olağanüstü mağduriyetleri karşılamaya yöneliktir. Yalnız Türkiye de değil despotluk ve diktatörlükle malûl olmayan bütün medeni ülkelerde durum böyledir. Kaldı ki “özel temsil ve hatıra binaen yapılan ağırlamalar dışında” bütün resmikabul masrafları resmi ödenekler çerçevesinde yapılır. TC Anayasası ve kanunun öngördüğü usul ve esas da budur.
Hali hazır yürürlükteki ‘Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 24. maddesinde ‘örtülü ödenek’ Anayasa’nın 104. maddesinde ise ayrıntılı olarak Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri tanımlanmıştır. Buna göre: 104. madde değiştirilmeden, ‘yasa’ ile Cumhurbaşkanının yürütme yetkilerini genişletmek mümkün değildir. Dolayısıyla uygulanması halinde, anayasa değiştirilmiş gibi gözükecek olan bu yasa; Başta Anayasa olmak üzere adalet, hukuk, gelenek ve ahlâka aykırıdır. Şu haliyle şaibe, hukuku dolanma ve apaçık bir sahtekârlık sayılır.
Zira Anayasa ile sorumsuz Cumhurbaşkanına verilmemiş bir görev veya yetki yasa ile hiçbir şekil ve surette verilemez. Yürütme / icra organı, hak, yetki ve görevini Cumhurbaşkanı ile paylaşamaz!.. Kaldın ki “Örtülü ödenek”, özellik arz eden, yüksek nitelikli güvenlik sahası ve konularında harcanacak paradır. “Kapalı istihbarat” ve “kapalı savunma” hizmetleri olarak tanımlanan bu konular, devletin milli güvenliğini ilgilendirir.
Hal bu ki; Yürütmeye ait olan “örtülü ödenek” kullanma yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesi, fiilen, cebren ve hileyle “Başkanlık Sistemi”ne geçildiğini gösterir. Mevcut hukuk düzeni ve ceza mevzuatına göre bu, ağır bir Anayasayı ihlâl ve anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçudur. Şu hale nazaran mevcut Cumhurbaşkanı, Anayasa’da belirlenmiş görev ve yetkilerinin dışına çıkamaz. Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri Anayasa ile belirlenmiştir. Belirlenen yetkilerin tamamı açık, net, kati surette gizliliği gerektirmeyen saydamlıkta olup; Zaten Cumhurbaşkanlığı makamı ile örtülü, saklı, gizli-kapaklı işler bağdaşmaz. Kaldı ki, bu görevler arasında “örtülü ödenek” kullanmayı gerektirecek bir yükümlülük bulunmamaktadır.
Böyle bir icabın hâsıl olması halinde, gereğinin Başbakanlığa sevki kabildir.
GİZLİLİK MELÂNETTİR
Ama bütün bu tuhaf, akıl-mantık, hukuk ve ahlâk dışı işler, bizdeki (31’i seçime girme hakkına sahip, toplam:100 küsur) işbirlikçi-iştirakçi-çıkarcı, onursuz ve sorumsuz muhalefetin uyurluktan gelmesi gaflet-dalalet ve hıyaneti sayesinde vuku bulur, olup biter. Usulen yapılan bazı itirazlar dışında senaryo aynı. Tasarı Anayasa Mahkemesinden dönmezse oyun sürer!..
ÖNERGE ÜÇ AYLIK BAKANDAN
Muhtemelen tembihli, ısmarlamalı veya emrivaki önerge, en olmayacak yerden; Seçim dönemi bakanı olarak atanan Sebahattin Öztürk’ten geldi. Torba kanunu’nun ‘örtülü ödenek’ maddesi değiştirilerek; Başbakandan sonra Cumhurbaşkanına da örtülü ödenek imkânı getiren tasarıya:, “Kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, devletin milli güvenliği ve yüksek menfaatleri ile devlet itibarının gerekleri, siyasi-sosyal, kültürel amaçlar, olağanüstü hizmet ile ilgili devlet icapları için kullanılmak üzere Cumhurbaşkanlığı bütçesine de örtülü ödenek konulması” gerekçesi konuldu. (Anadolu tabiriyle, çalınan minareye kılıf hazırlandı)
PARLAMENTER SİSTEM BEKLEME ODASINA ALINIYOR
Samimiyet ve ciddiyet derecesi ancak Anayasa Mahkemesi itiraz sürecinde anlaşılacak olan tek itiraz ve tepki; CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi den geldi. Akif Hamza Çebi, “Aslında önergenin ‘anayasaya aykırılık’ nedeniyle işleme konulmasının mümkün olmadığını, ileri sürüp Cumhurbaşkanının tarafsızlığını anımsatarak: “Anayasa gereği sorumsuz Cumhur Başkanına istihbarat hizmetleri, doğrudan yürütme, devletin gizli istihbarat faaliyeti ile ilgili görev vermek mümkün değil. Önergeyle parlamenter sistem akamete uğrar. Bu anayasal bir darbedir. Örtülü ödenek, bugüne kadar Başbakanların namusuna emanet edilmiştir. Sisteme göre oradan yapılan tüm harcamalar Başbakan, Maliye Bakanı ve ilgili tarafından imzalanan kararname esaslarına göre yapılır; burada 3’lü bir sistem vardı. Şimdi hükümet önergesiyle bu sistem terk ediliyor; Bunun nereye harcanıp, kime verileceği konusunda C. Başkanı kimseye hesap vermeyecek. Bunu istemesinin nedeni MİT içinde yasadışı yapıyı kendine bağlamak!. Türkiye’de artık gizli kapaklı operasyonlar bu düzenlemeden sonra Erdoğan’ın talimatıyla çok daha rahat yapılıyor olacak. Bu parlamenter sistem ve Başbakan’a ihanettir.”
DAVUTOĞLU’NUN HABERİ VAR MI YOK MU?
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay ise, “Davutoğlu’nun bundan haberi var mı yok mu? Olduğunu zannetmiyorum. Cumhurbaşkanı’nın siyasi amacı olur mu? Cumhurbaşkanı kendisine verilen görevleri yapar; yasama, yürütme ve yargıyla ilgili. Sarayda bıldırcın çiftliği kurabilir ama istihbarat timi kullanamaz. Madem o kadar emin, ‘400 verin’ diyor, beklesin iki ay sonra 400’ü alıp sistemi değiştirince yapsın. Devletin kabuğunu, özünü değiştiriyorsunuz. Anayasayı ayaklarınızın altına alıp çiğnemeye çalışıyorsunuz. Anayasa’nın özünü ve ruhunu iğfal ettiniz” tepkisini verdi. MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural ise, “Önergeyle kendinizi inkâr ediyorsunuz. Bu hukuki değil, fiili durumdur. Fiili durumlarla devlet yönetilmez. Millet Vekili yetkisini haiz olmayan, “geçici görevli/Hükümeti temsil etmeyen” biri önerge veremez. Yetkisiz temsil olur. Bu tamamen darbe anlayışıyla getirilmiştir” dedi.
SEBEB-İ HİKMETİ NE OLABİLİR?
Eğer bu muvazaalı istemin muhteviyatını analiz edecek olursak, akıl-mantık ve hukuk dâhilinde bir sebep ve makul bir gerekçe bulmamız mümkün değil. Hükümeti by-pass ederek, sadece Cumhurbaşkanının yürütebileceği ne gibi işler olabilir? Örneğin, Suudi Arabistan’ın bazı Arap ülkelerini yanına alarak Yemen’e karşı başlattığı saldırıyı hükümet desteklemez ve fakat Cumhurbaşkanı desteklerse ne olacak? Böyle bir durumda Cumhurbaşkanının emrine tahsis edilen “örtülü ödenek”ten, taraflardan birine lojistik destek vermesini hangi güç önler, engeller veya denetleyebilir? Devlette, denetimsiz ve keyfi bir tahsisat niçin istenebilir?..
MİLLETE KAYGI VEREN KUŞKULU ÖRNEKLER VAR!..
Cumhurbaşkanının yönetim alanı, görev-yetki, sorumluluk sınırı ve tarafsızlığı ile asla bağdaşmayacak şekilde, her gün bir yerde, bir bahane ile Erdoğan’ın halktan 400 parlamenter istemesi örneği önümüzde duruyor. Dahası, mevcut Anayasa ve mevzuatta hükümetin görev, yetki ve sorumluluk alanında bulunan işlere dahletmesi; Adeta AKP’nin yetkili başkanı gibi, seçimlerin kaderine müessir fiil ve beyanlarda bulunması çok aykırı, sakıncalı ve bu kertede örtülü ödenek talebinde bulunması çok tuhaf ve anlaşılır gibi değildir. Hal böyle iken, vaki itirazlara cevap veren ve seçim konularında en yetkili kurul olan YSK, “Cumhurbaşkanının icraatlarını denetleme, karar verme yetkimiz yok” diyor! Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” veya “TC gidecek AŞ gelecek” dediği başıbozuk bir devlet olursa, Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve Yemen gibi Müslüman ülkelerin başı beladan kurtulamayacak demektir!..
ENDİŞELER VE ŞÜPHELER
Dış politikada kalıcı barış, istikrar, itibar ve “komşularla sıfır sorun” öngören sözde Adalet (?) ve Kalkınma (!) partisi.; Başta İsrail, Filistin/Gazze, Kuzey Irak, Suriye ve özellikle de Libya olmak üzere ABD ve batı lânetlileri tarafından yaratılan krizlerde başarılı bir politika izleyememiş, Türk ve İslâm âleminin aleyhine siyaset üretememiş ve uygulama yapamamıştır. Bakınız, Merkezi Londra’da bulunan Kürt Araştırmalar Merkezi’nde konuşan İngiliz Dr David L. Philips, 25 yıldır Kürtler üzerinde çalıştığını söyleyerek: “İlk kez, IŞİD örgütü sayesinde Kürdistan’ın dört parçası bir araya gelebilirdi” diyerek, oynanan oyuna ve düzene ilişkin korkunç gerçeği ağzından kaçırıverdi… Şimdi, ABD ve vahşi batı destekli Kuzey Irak üssünü kullanan terör ve tedhiş örgütleri ile iktidar partisinin aleni iştirak ve işbirliğine bakarak, IŞİD konusunda dünya basınında yer alan iddiaları göz önüne almak gerekir.
Esasında, ülkemizde yaşayan muhtelif etnik kök, din ve ana dil mensuplarını bireysel bağlamda (varsa) ele alınıp sorunlarının çözüme kavuşturması gereken çözüm süreci siyaseti mide bulandırmakta ve bu sürecin mimarı olarak da Tayip gösterilmektedir. Bütün bu güven sarsan olaylara nazaran denilebilir ki, IŞİD Kürdistan’ı kurmak için el altından örgütlenmiş El Kaide gibi bir örgüttür. Dolayısıyla ülkemiz, devletimiz ve milletimizin selâmeti için halktan hiçbir şeyin gizlenmemesi, her türlü siyasetin açık, net, şeffaf ve mertçe yapılmak zorundadır.
İTİRAF VE İLÂN EDİLEN SUÇLAR
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç; ”Gökçek seçimlerde oy isterken bu yapının (Cemaat) kucağında oturmuştur. Bu yapıya Ankara’yı parsel parsel satmış, yurt yerleri vermiştir. Zengin iş adamlarına okullar, imar planlarında değişiklik yaptırmıştır.” diyerek İ Melih Gökçek’in suç işlediğini itiraf etmiş ve onu yetkili makamlara bildirmeyerek de kayırmıştır. Arınç’ın bu ilân, beyan ve itirafına rağmen harekete geçmeyen makamlar görevlerini ihmal ve kötüye kullanma suçunu işlemektedir. Buna rağmen, hepsi kaygılı, kuşkulu ve şaibeli vakıaların, fiil ve faillerin üstüne gidilememekte ve devlette çok büyük sıkıntıların yaşandığı şüphesi yayılmaktadır.Ama ne var ki, mevcutta veya ufukta hesap sorabilecek medeni cesareti haiz, iktidara talip ve milli davaları takibe ehil, “namuslu, dürüst ve demokrat” bir parti gözükmemektedir!..
Bütün bu sorular, kaygılar, şaibeli girişim ve sorunlar bir yana; Gerçekte 31 Mart 2015 günlü “gizemli” elektrik kesintisi, aynı gün vaki Adliye baskını ile menfur baskında illâ öne çıkan yada çıkartılan baro yöneticileri ile en uzun günün “kamufle edilen büyük olayı” balyoz davasının hitamı!.. Bu toz-duman, gizem ve kargaşadan, en küçüğünden en büyüğü olan CHP ve MHP’ye kadar bütün muhalefet partileri, memur ve sahipleri sorumludur.
Yetkisiz birinin önergesi ile torbaya giren “örtülü ödenek” yasasından da..
NETİCE OLARAK:
CHP ve MHP bu hukuk dışı, dayatma ve ısmarlama ‘Cumhurbaşkanına örtülü ödenek’ yasasını Anayasa Mahkemesine götürüp, var güçleriyle arkasında durarak iptal ettiremezlerse, halkın önüne çıkmasınlar, seçime de girmesinler. Veya: Bu istemin hakiki/samimi taraftarları, usul, ahlâk, adalet ve hukuka uygun olarak ya Anayasa değişikliği yapsınlar ya da, 7 Haziran seçimlerini müteakip, muktedir olmaları halinde yeni Anayasa ile (bu defa) Devlet Başkanına ait görev, yetki ve sorumlulukların tadat ederken “örtülü ödenek” hususunu tertip etsinler!..
Şimdilik, “Anayasa Mahkemesi bakalım ne yapacak?” Takip edin lütfen!..