Sahte okul karnesi satan kırtasiyeci haberi vardı. Öğrencilerin istekleri doğrultusunda karne hazırlıyordu kırtasiyeci. Fakat kısa bir zaman sonra yakayı ele vermişti. Sonra sonra, televizyon kanallarının çoğalmasıyla, sanırım rekabetten, türlü türlü benzer işleri de öğrenir olduk. Sahte diploma, sahte rapor, sahte kimlik, sahte pasaport ,sahte facebook account, sahte yüz vb. İnsanın yüzüne kadar geldi yani.
Teşekkür veya takdir belgesi için öğretmenlerin peşinden koşan bir öğrenci olmadım hiç. Veya, kendimce belirlediğim kanaatkar bir seviyem vardı; yeter bu kadar çalışmak, derdim. Zorlamazdım hiç. Özellikle ilgi duyduğum derslere çok çalışmam da yüksek not almak için değildi.
Çok sevdiğim dersler değişirdi. Ortaokulda biyoloji, matematik ve resim derslerini severdim. Teknik lisede elektronik ve fizik derslerini severdim. Üniversitede ise yine elektronik ve dijital elektronik derslerini severdim.
Ortaokulda sevdiğim dersleri biraz da o derslerin sonradan tanıdığım öğretmenler sayesinde sevmiştim. İlk zamanlar sevmezdim çünkü ders öğretmenlerini sevmezdim. Ben şahsen meraklıydım aslında fakat sanki beni soğutmak için ellerinden geleni yapıyorlar, diye düşünürdüm. Yıllar sonra düşünüyor da insan, bir öğretmen kendi alanındaki konuları sevmiyorsa öğrencisi de sevmez o dersi, konuları.
Öğretmen çocuğu olmak da zordu aslında. Yaşadığınız yer orta halli-nüfuslu bir ilçeyse genelde bütün öğretmenler birbibini tanırdı. Haliyle, öğretmenler birbirlerinin çocuklarını da tanırdı. Görünmez fakat güçlü bir baskı hissedilir. Eğer ki önceden de şimdi de bir “öğretmen çocuğu olmak” diye bir üst seviye varsa.. pek de o seviyelerde gezebildiğim sanmıyorum. Tembellik zamanlarım çoktur..daha doğrusu, yapamayacağım düşüncesi yoktu aslında. Etrafımda dönüp duran her şey ilgi çekici gelmesine rağmen kendi dünyamda gezmeyi daha çok severdim. Şimdi düşünüyorum da, bu bir yabanıllık değil; seçmekti.
En fazla teşekkür belgesi almışlığım vardır; o da 4-5 sefer. Kız kardeşlerim hep takdir getirirlerdi. Ona rağmen yine de gayretlenmez, üst bir belge almak konusunda kendime ısrarcı olmazdım. İlkbahar zamanları kurbağaları incelerdim. Şehir dışındaki kısa süreliğine de olsa oluşan göletlerdeki kurbağaları. Hemen hemen her gelişim evresini biliyordum kurbağaların. Onları incelerken suyun yüzeyinde yürüyen sinekleri de fark etmiştim. Suyun yüzeyini esnetiyorlardı. Suyun da bir derisi olduğunu öğrenmiştim böylece. Hep akar bildiğimiz suyun yüzeyinde iyonik seviyede narin bir gerinti oluşuyordu.
Bir karne insanı nerelere götürüyor…
Karine: İpucu. Bilinen bir durumdan bilinmeyen başka bir şeyi uçlandırmak…uç.
Karne, her şeyi göstermez. İpucudur. Az bir şeyi gösteriyorsa, umulandan az şeyi değerlendiriyorsa karne, yapılabilecek şeylerin çokluğuna da ipucudur belki. Sen çok şey göstereceksin fakat görebilecek kişi sayısı ya sıfır ya da az. Çocukta bir şey göremiyorsan ya göstermek istemiyordur ya da göremiyorsundur.