Devlet milletin önünde diz çöker, devlet milletten özür diler…” dünkü köşem yazımın sonunda; ‘Yapılan kamuoyu yoklamaları ise hikayedir. Emine Ülker Tarhan’ın kurduğu adını bile bilmediğimiz partiyi yüzde 6’larda gösteren bir kamuoyu araştırması, manipüle yapmak için üzerinden oynanmış, algı operasyonudur’ diyerek, SONAR’ın yayınladığı kamuoyu araştırmasının bilinçli bir algı operasyonu olduğuna dikkat çekmiştim.
****
Dün, yukarıdaki SONAR tarafından yapılan kamuoyu yoklamalarının rezil sonuçları yayınlandı sosyal paylaşım gruplarında. SON-AR’ını da yitirmiş olan araştırma şirketi, en son yayınladığı 2015 genel seçimleri için araştırmasın da, Emine Ülker Tarhan’ın Partisi’ni yüzde 8.4 göstermişti.
12 yıldır yerlerde sürünen SONAR şirketine hala para verip araştırma yaptıranların olduğunu zannetmiyorum. Sadece “Algı yaptırmak” istiyorum diyenlere hizmet veren bir araştırma şirketi SONAR. Büyük ihtimalle tüm araştırmalarını masa başında, parayı aldığı kurumlara yönelik yapıyor ve sonuçlarını da o’na göre yayınlıyor.
SONAR’ın başındaki muhteşem araştırmacı Hakan Bayraktar, 2012 yılında CHP parti meclisine aday olmuş, son yerel seçimlerinde de, Beylikdüzü Belediye Başkan adaylığını istediğine yönelik duyumlar almıştık.
2014 yerel seçimlerinde yayınladığı aşağı yukarı tüm anket sonuçları, özel manipüle kokan araştırmalardı. Yayınladığı tüm anket sonuçlarına bakın ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Google dedeye sorun Bayrakçı’nın anketlerini ve sonra da ortaya çıkan sonuçlara bakın ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Yolsuzluklar, eski devletin sonuçlarıdır
Yine dünkü köşemde; ‘Dersimle ilgili son yaşanan tartışmalar ise yeni ve eskiyi temsil eden zihniyetlerin çatışmasıdır. Aynı zamanda net olarak kimin nerede durduğunu gösteren tartışmalardır. ‘Yolsuzluk, Cumhurbaşkanlık binası üzerinden yaşanan tartışmalar ise eskinin, hikaye tartışmalarıdır.’ Çünkü asıl olan yolsuzluk değildir. Çünkü 90 yıllık cumhuriyetin özünü zaten yolsuzluklar oluşturmaktadır. Asıl mesele devletin değişimidir ki, tartışmalara bakınca bunu açıkça görmek mümkündür.‘ derken, yolsuzlukları önemsemediğim değil, asıl meselenin yapısal bir değişiklik olduğuna yönelik dikkat çekmek içindi. Yoksa yolsuzluk sorunu devletin yapısal sorunuyla ilgili olduğunu, yolsuzluk sorunu çözülmeden de, yeni zihniyeti uygulamanın mümkün olmadığını özellikle belirtmek isterim.
Ancak sorunu sadece yolsuzluklar
üzerinden okumaya çalışmak, eskinin içinden çıkan ama aslında eski olmayan yeni zihniyeti anlatırken, sonuçta eskinin içinde çıkan yeninin eski alışkanlıkları da devam ettirdiğinin farkındayım.
Aynı zamanda, devam eden eskinin alışkanlıklarının büyük bir nobranlıkla ve görgüsüzlükle de devam ettiğini özellikle vurgulamak gerekiyor.
Çünkü, yeni dediğimiz şeyde gökten zembille inmiyor… Yolsuzluk sorunu devletin genetik yapısıyla ve siyasetin kendisiyle ilgili olduğuna bir kez daha dikkat çekmek gerekiyor.
Yolsuzlukları en aza çekmenin de, eski otoriter devlet anlayışını yapısal olarak değiştirmeden asla mümkün değildir.
Çünkü var olan devlet zihniyeti ve yapısı yolsuzlukları, rüşveti ve suistimali sürekli olarak üretmektedir. Bunlar AK Parti döneminin sonuçları değildir.
Ve onun içindir ki, asıl olan devletin var olan otoriter yapısının değiştirilmesidir ki, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun; “Biz de diyoruz ki, devlet el öptürmez, millete diz çöktürmez. Devlet, milletin huzurunda diz çöker, ders alır ama millete diz çöktürmez” cümlesin de, hedeflenen demokratik cumhuriyetin, yeni yapının ve eskiden kopuşun somut ifadesidir.
Kendilerini beyaz,
milleti siyah görenler kaybettiler
Yolsuzluklardan şikayet etmeleri; eski devlet ile ilgili bir sorunlarının olmayışı, eski devleti resmi ideoloji
üzerinden yüceltmeleri, mitleştirmeleri, hatta o devletin resmi ideolojisinin askerleri olmalarından dolayı bir anlamı olmuyor.
Çünkü onların asıl dertleri yolsuzluklar değil, AK Parti iktidarının eski devleti değiştirmesi tam da, Başbakan Davutoğlu’nun sözlerinde ki gerçeğe karşı olmalarıdır. Eski devletin sahibi ve kendi devletleri olduğunu düşünen zihniyet; devletin millete diz çöktürmesini savunanlar ve milleti küçümseyenlerdir.
Şayet onların yolsuzluklar bir derdi olsaydı, Cumhuriyet tarihinin tüm yolsuzluklarını karşı çıkarlar öncelikle buna, cumhuriyetin sahibi olduğunu düşünen askerlerle ve partilerle başlarlardı.
Dünkü devletin sahipleri kendilerini beyazlar, milleti de siyahlar olarak görmektedirler. Ve son 12 yıldır iktidarda olanlar bu ülkede yıllarca siyah olarak görülmüş olan millettir. Ve galiba asıl kavga da buradan kaynaklanmaktadır.
Bizim çoğrafyada kendilerini; milletin ve devletin sahibi olarak gören beyaz ve kendi ırkını da siyah olarak görenlerin asıl derdi, yolsuzluk değil iktidarlarını kaybetmiş olmalarıdır.
Son söz: Yeni Türkiye’nin aktörleri şayet yolsuzluk meselesini küçümsemeye ve mücadeleyi önemsemezler ise de, yeni kurulmadan da çürümeyle karşılaşabilirler. Ki, bununla mücadele edeceklerini de, Davutoğlu’nun seçildiği kongrede söylediklerine bir kez daha yakından bakmak ve iyice incelemek gerekir.