IP MAN’ı daha önce de seyretmiştim. Bu akşam bir daha seyredeceğim. IP MAN’deki baş kahramanı sevdim. O bir insan değil, tam bir denge. Tam bir denge, derken dengesizliklerin de dengeye dahil olduğunu söylemek gerek. Dengesizlik olmasa; benim deyimimle: içsel karşıt karşılaşmaların olmasa, denge de olmazdı.
Bazen çocukluğa geri dönmek gerekir. İllaki şimdi “kötü“ olan şeylerin çocukluktaki kökenlerini bulmak için değil. Var olan, herhangi bir “iyi” özelliğimizin de incelemek için geri dönülebilir. Veya, şimdiki, iyi veya kötü olarak niteleyemeyeceğimiz özelliklerimizi de incelemek için dönülebilir çocukluğa.
IP MAN deyince aklıma, çocukluğumda merak saldığım TaekWondo geldi. Neydi amacım? Aslında bir amacım yoktu. Biraz daha zorladım hafızamı ve birkaç filmden etkilendikten sonra o filmlerde neyle özdeşleştiğimi buldum. Ben, daha çok, dövüşken genç karatecilerden filan etkilenmemiştim. Ben, daha dingin daha hıllı duran senseilerden etkilenmiştim. İhtiyar hocalar dingin duruyorlardı, genç dövüşçüler dingil gibi dönüyorlardı. Bunu komiklik olsun diye söylemedim. Benzetim aslında tam da bu.
Fakat kısa bir zaman sonra Taekewondo ilgimi arkadaş çevrem duyunca bırakmak zorunda kaldım. İkide bir, mesela mahalle maçlarda filan hiç sebep yokken başka mahallenin çocuklarına gurup havası atmak için kareteci olduğum söylenirdi. Çoğu zaman ortada kavga edecek bir durum olmazdı fakat bu duyulunca yarın birgün mutlaka karşınıza bir dingil çıkacak olurdu. Bu spordan önce de sonra da dayak yemişliğim çoktur. Fakat çoğunlukla 1’den çok kişi olurlardı. Sevmiyordum ben kavga etmeyi. Yani bunun korkmakla korkmamakla bir ilgisi yoktu. Sevmediğimi derinlemesine hissediyordum. Denge, daha çekici geliyordu bana.
Lavaş kelimesi Farsça’dan geliyor. Fakat Tokat’ta ve çevresinde aynı-benzer hamur işine işkefe denir.
Bir ara, Ege bölgesi ile diğer bölgeler arasında insan sağlığı açısından bir karşılaştırma yapılmıştı. Bir araştırma bu. Ege’de ağırlıklı olarak bitkisel tüketim ve özellikle doğal zeytinyağı kullanımı sebebiyle hem uzun ömürlü hem de sağlıklı olunuyordu. Bir şey daha var: Ege insanı kıvrak zekalıdır. Aslında bu Karadeniz için geçerlidir dense de, Ege için daha çok geçerlidir. Kıvraklığın fazlası baş dönmesine de sebep olduğu için Karadeniz’den çokça fıkra çıkar. Yani asıl kıvraklık ve işe yararlık Ege’dedir. Elbette, bölgeleri birbirine kırdırmak gibi bir niyetim yok. Besin zinciri türleriyle insan davranış şekilleri arasında bir bağlantı kurma çalışmasıdır bu, diyebiliriz.
Orta Anadolu(Orta Karadeniz hariç) daha çok, et ve hamur işiyle beslenir. Hamur işlerinin insanlara verdiği zararlardan bahsedildiğini hep duyarız. Hamur işi yiyeceklerin insalara verdiği bir zarar daha vardır: Hamur işiyle çok beslenenler “ağır” olurlar. Başka bir açıdan bakarsak, “düz” olurlar. Bu ağır’lığı ve “düz” olmayı “saflık” veya safça bir “dürüstlük” olarak da anlayabiliriz. Yani, ortalamalar açısından bakarsak böyledir.
Son Lavaşçı. Son Savaşçı, gibi. Veya Son Ütücü. Veya son Hoca. Son Samurai. Son Son.
Film sektörü gerçekten bir propaganda aracı. Bu yazının en başında, seyrettiğim filmlerden bahsetmiştim. Amerikan filmlerinden zihinlere-geriye kalan onu bunu doğrayan, amaçları sanki sadece öldürmekmiş gibi olan “dingil” ler kaldı sanki. Ta o zamanlardan bu zamanlara bu filmlerin tesirlerini etrafta da gözlerim.Belki vardır fakat, hiç dingince duranı görmedim. Herkes bir yerlere saldırmak, üstünlüğünü ispatlamak peşinde-ydi. Sanırım ben bu eski Çin, Japon fimlerini yanlış anladım. Karateci Kara Murat’ın da suçu var tabii bu işlerde. Ne zaman gittin ne ara öğrendin karateyi..
Dingin: içindeki dingilleri bilen ve kontrol edebilendir. Beyaz kuşak’tan terkten bile bunu öğrendim. Kimseyi dövmemek için terk ettim. Kim bilir siyah kuşağa varsaydım nasıl bir dingin olurdum. Veya belki de dingil olurdum.
Adamım, IP MAN başlayacak birazdan. Dinginliğiyle dövüyor adamları.