Neden böyle oldu? Neden bir yanımız hep yalnız? Neden hep bir yanımızı bulabilmek için bekliyor yada arıyoruz?
Neden hayatın o bilinmez, gizli, karmaşık, sorularla ve sorulara verilen binlerce yanıtlarla dolu yollarında kayboluyoruz?
O yollar ki bazen irademiz dışında saptığımız, bazen kendi isteğimizle, bazen bir zorlama ile bazen bir rastlantı ile yürümeye başladığımız ve bizi nereye götürdüğünü bilmeden sürekli adımladığımız hayatın gizemi.
Bir gün hayatımız sonlandığında, göremediğimiz ve aklımızın bugün için yanıt veremediği verse de bulduğumuz yanıtların hep bir acabası olduğu yeni yollarda ne yapacağız? Sahi o yeni yollar olacak mı? Bugün bu hayat varsa, bunun bir anlamı olmalı değil mi?
Hiç bir şey nedensiz değildir? Mutlaka hayata gelmenin ve misafir olarak bu evrende kalmanın bir nedeni olmalı?
Hayatın bir anlamı olmalı? Bu koşturmacıların, yollarda kaybolmanın, hep bir yanımızın yalnız olduğunu düşünerek, o yalnızlığı giderebilmek için arayışlar içinde olmanın.
Neden hep bir yanımız yalnız. Ve bizler hep o yalnız tarafımızı doldurmak için arıyoruz. Yeni yollara sapıyoruz. O yalnız olan yanımızı doldurabilmek için yeni aşklar, yeni serüvenler arıyoruz. O yalnız olan yanımızı doldurabilmek için; kültürün ve sanatın eşsizliğinde geziniyor ve yeni dünyaları tanımak için uzun yolculuklara çıkıyoruz.
O yalnız yanımızın dolduğunu hissettiğimizde belki hayatın o basit anlamını da keşfediyoruz. Hayata keyif ve zevk almak için geldiğimizi.
Aslında tüm uğraşlarımızın, hayatın gizemi içinde daha çok keyif ve zevk alabilmek olduğunu anlıyoruz. Zevk ve keyif ise okuyarak, gezerek mümkün oluyor. Yeni kültürleri tanımadan, sanatın sonsuzluğunda kaybolmadan, yeni dünyalar keşfetmeden tanrısal nimetler olan zevkin ve keyfin o coşkulu armonisini nasıl yaşayabiliriz ki?
Tüm dinlerde cennette vaat edilmiştir zevk ve keyif. Bu dünyada ki keyif ve zevkler ise yasaklanmıştır. Hatta kimi dinlerde ve inançlarda cennete ulaşmak için bu dünyada acı çekmek gerekmektedir. Daha iyiye ulaşabilmek için mutlaka acı çekmek zorunlu imiş gibi.
Sahi bu dünyada zevk ve keyif almak yasaksa, bu dünyaya gönderilmemizin ne anlamı olabilir ki?
Şu mübarek ramazan ayında size bir soru daha. Yüzde 99’u Müslüman olan bu topraklarda ramazan aylarında neden kahvelerde kumarın en alası döner?
Gündüz oruç tutanlar neden akşamı sabırsızlıkla beklerler ve kumar masasına otururlar?
Kumar aynı zamanda hayattan keyif ve zevk almanın bir aracı mı? Ve neden ramazan aylarında eğlence doruğa çıkar. 11 ay yapılmayanlar neden bir ayda yapılır? Bu tezat değil midir?
Hayatın o bilinmez gizemli yollarında hep bir yanımız yalnızdır. Bizler tanrının bir parçası isek tanrının eşi ve benzeri yoksa, o’na benzeyen bizlerde bir yanımızın yalnız olduğu hissini yaşamamız aslında normal değil midir?
Tanrı yalnızlığını gidermek için mi aslında evrende bizleri yarattı ve bizlere benzeyen başka canlıları da evrenin değişik yerlerine serpiştirdi? Bizlerin aslında hep bir yanının yalnız olmasını, evrenin sonsuzluğunda bizlere benzeyenleri keşfederek mi kurtulacağız?
Bizlere benzeyenler bu hayatın içinde de var. Evrenin değişik yerlerinde olanları keşfetmek ve onlarla haberleşmek bir mümkün olacak galiba.
Ancak bizler bu hayatın içinde bizlere benzeyenleri keşfederek, yalnızlığımızı giderme duygusu ve arayışı asla son bulmayacak.
Yalnızlığımız giderme duygusu o bize benzeyenleri keşfettiğimizde, zevkin ve keyfin sonsuzluğunda hayatın gerçek anlamının da, ne olduğunu bulmanın mutluluğunu yaşayacağız.
Keyifli ve zevkli bir hafta sonu dileğiyle…
*Arşiv